Muharref, yani aslından saptırılmış Hristiyanlıkta tanrı, üçe paylaştırılmış. Bunlar da Baba, Oğul (İsa) ve Ruhü'l-Kuds (Kutsak Ruh). Buna "Teslis" yani üçleme deniyor. Ayrıca "ekânîm-i selâse" (üç unsur) de deniyor. Asıl gerçek Hristiyanlığı bozarak tanrıyı üçe taksim etmiş olan bu insanlar, yine bu teslis anlayışına bağlı kalarak bugün siyaseten de Amerika, Avrupa ve İsrail üçlüsünden oluşan bir teslis ürettiler. Bu yapıya "emperyalist troyka" (troyka, Rusça'da üçlü demektir) da, "Haçlı-Siyon ittifakı" da diyebiliriz.
Bugün İslam dünyasının ve tabii bütün dünyanın baş belası olan bu emperyalist troykanın, etnik siyaseti emperyalist amaçları için bir vasıta olarak kullandıklarını görüyoruz. Bütün Müslümanların, öncelikle emperyalist troykanın bizi bölüp parçalayarak kolayca sömürülebilir ve güdülebilir bir sürüye dönüştürme politikası olan etnik siyasetini, bizim tabirimizle "kavmiyetçi siyaseti"ni çok iyi anlaması lazım.
Zira bugün İslam dünyasında pek çok İslamcı cemaat, tarikat, parti patırtı, şu bu oluşumlar, Amerika'nın öncülüğündeki bu etnik siyasetin ağına düşmüş durumdadır. İslam adına sosyolojik anlamda ortak değerlerde buluşarak, toplaşarak millet olmaları ve uğurda çalışmaları gerekirken; demokrasi adına etnik aidiyetlerini kutsallaştırarak ve millet birliğinden ayrılma vasıtası kılarak kavmiyetçilik yapıyorlar.
Çok yakın zamanda Mısır'da bir üniversitede dekan olarak da görev yapmış Mısırlı bir profesör arkadaşımla Mısır üzerine bir sohbetimiz oldu. Bu sohbetten hatırımda kalanlar, ana hatlarıyla şöyle:
Amerika, Mısır'da uzun zamandan beri etnik siyaseti çok planlı ve programlı bir şekilde uyguluyormuş. Mısır'ı bölüp parçalamak için öncelikle dil üzerinden bir etnik siyaset uygulamış. Haçlı-Siyon ittifakı, İslam dünyasını bölüp parçalamak için ülkeye, bölgeye ve diğer bazı şartlara göre kavim farklılığı, dil farklılığı, mezhep farklılığı, coğrafya farklılığı, hayat tarzı farklılığı gibi ayrılıkları amacına uygun olarak hep tahrik ederek kullanmıştır. Mısır'da 5 dil farkına dayalı bir etnik siyaseti merkeze almış. Buna göre Arapça'nın dışında Nûbîce, Vaha Dili, Kıptîce ve Abâbde Dili (Beşeriyye) diye 5 farklı dil üretmeye çalışmış. Arapça'nın dışındaki diğer dilleri yazı dili, eğitim dili ve resmî dil haline getirmeye uğraşıyormuş. Özellikle Mısır'daki Amerikan Üniversitesi, bu işi bilimsel çalışma kılıfı altında sinsice işleyip duruyormuş.
Amerikalılar, Mısır'da 3 milyon siyah derili Müslümanı "Nûbîler" adı altında ayrı bir millet haline getirmeye çalışıyormuş. Bunlar Güneyde Asvan'dan sonra Sudan sınırına kadarki bölgede yaşayan bir kavim. 500.000 civarında Nûbî de Amerika'da yaşıyormuş. Yalnızca konuşma dili halinde kullanılan, yazı dili olmayan, Nûbîce diye bilinen bu dili, yazı dili haline getirme gayretleri bir hayli yoğunlaşmış.
Yine 3 milyon kadar bazı Müslüman Arap kabilelerinin konuşma dilini de "Vaha Dili" adı altında yazı dili haine getirmeye çalışıyormuş.
Mısır ile Sudan arasında yaşayan, yarım milyon kadar olan bir Müslüman topluluk için de "Abâbde Dili" ya da "Beşeriye" diye ayrı bir yazı dili oluşturma çalışmaları içindeymiş.
Bir de tabii bilinen Hristiyanlık dinine mensup Kıptîler var. Bunlar da 12 milyon civarında imiş. 5 milyon kadar da Amerika'da yaşıyormuş. Kıptîce, konuşma ve yazı dili değil; sadece İncil ve ibadet dili.
İngiliz emperyalizmine karşı İslamî bir direniş hareketi olarak kurulmuş olan İhvan-ı Müslimîn (Müslüman Kardeşler) teşkilatı, bugün Amerika'nın kontrolü altına girmiş.
Profesör arkadaşımın söylediği önemli bir şey var. Enver Sedat'tan sonra pek çok İslamcı grup temsilcisi, Amerika'ya gitmiş ya da götürülmüş. Mesela Cihad grubunun müftüsü Ömer Abdurrahman, Sedat'ın ölümünden sonra Amerika'da yaşamaya başlamış. Son seçimlerde Selefîlerin adayı Hazim Ebu İsmail, annesi, babası; bütün ailesi Amerika'da yaşadığı, annesi Amerikan vatandaşı olduğu için cumhurbaşkanlığı adaylığından uzaklaştırılmış.
İhvan-ı Müslimîn, Amerika'nın belirlediği bir demokrasi çerçevesinde kalma konusunda Amerikan kontrolüne girmiş.
Şimdi bütün bu olanları bütün İslam dünyası için genelleyebiliriz. Mısır'da yapılanların aşağı yukarı benzerlerinin Türkiye'de de olduğunu görebiliyoruz.
Bugün Türkiye'mizde şimdilik Kürt kavmi üzerinde; ama daha sonra diğer kavimler üzerinde de devam edecek olan etnik siyaset çalışmaları, emperyalist troykanın ta Tanzimat'tan beri devam eden politikalarının bir devamıdır. İslamcı oluşumların büyük bir kısmı da Amerika'nın, Avrupa'nın ve İsrail'in kontrolü altına girmiştir. Bugün Türkiye'de oynanan siyaset oyunu, millî birlik ve bütünlük siyaseti değil, Batının dayattığı kavmiyetçi, etnikçi, ayrılıkçı demokrasi oyunudur. Ağırlıklı olarak Kürt kavmini Türk millet birliğinden koparma ve onlara ayrı bir millet statüsü verme tezgâhının adı da demokrasi olarak sunuluyor.
Kürtlük bir kavim, Türklük ise millet adıdır. En genel anlamda bütün dünyadaki Müslümanlar, "İslam milletine", daha özelde siyasî ve coğrafî sınırlar içinde Türkiye'de yaşayan vatandaşlar da "Türk milleti"ne mensuptur. Türkiye'de hangi kavme mensup olursa olsun herkesin ortak millî kimlik adı "Türklük"tür. Kürt kavmine mensup olan bir kardeşimiz de sosyolojik, hukukî ve kültürel anlamda "ben Türk milletine mensup bir Türküm" derse emperyalizmin demokrasi oyununa gelmemiş, ferasetli, basiretli bir Müslüman olur. Yok "ben ayrı bir milletim" diye bir dava güderse emperyalizmin kavmiyetçi oyununa gelmiş demektir.
İkinci Abdülhamit, Hatırat'ında bir yerde şöyle der: "Mithat Paşa, Tuna valisi iken Bulgarca'nın Bulgar okullarında okunmasını hem teşvik etmiş, hem de arkalamış. Bunun ağır sonuçlarını hatırlatanlara da 'Hangi dilde olursa olsun, tek okusunlar' diye sözüm ona parlak bir gerekçeyle direndiğini herkes bilir." (İsmet Bozdağ, Sultan Abdülhamid'in Hatıra Defteri, 9. baskı, Pınar yay. s.21, 22)
O zaman Mithat Paşa, emperyalist Batının, düvel-i muazzamanın dayatmasıyla Bulgarcayı eğitim dili olarak okullara sokmuştu. Bulgaristan'ın ayrılık süreci de bu olayla hızlanmıştır. İkinci Abdülhamid'in "bunun ağır sonuçları" dediği şey budur. Mithat Paşa'nın şimdiki izdüşümleri, halefleri olan, ama kendilerini fikriyat ve siyaset bağlamında İkinci Abdülhamid'e nisbet eden kişilerin, yine emperyalist troykanın dayatmasıyla Türkçenin dışında başka bazı dilleri eğitim dili haline getirmelerinin ağır sonuçlarını hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Bugün İslam dünyasının ve tabii bütün dünyanın baş belası olan bu emperyalist troykanın, etnik siyaseti emperyalist amaçları için bir vasıta olarak kullandıklarını görüyoruz. Bütün Müslümanların, öncelikle emperyalist troykanın bizi bölüp parçalayarak kolayca sömürülebilir ve güdülebilir bir sürüye dönüştürme politikası olan etnik siyasetini, bizim tabirimizle "kavmiyetçi siyaseti"ni çok iyi anlaması lazım.
Zira bugün İslam dünyasında pek çok İslamcı cemaat, tarikat, parti patırtı, şu bu oluşumlar, Amerika'nın öncülüğündeki bu etnik siyasetin ağına düşmüş durumdadır. İslam adına sosyolojik anlamda ortak değerlerde buluşarak, toplaşarak millet olmaları ve uğurda çalışmaları gerekirken; demokrasi adına etnik aidiyetlerini kutsallaştırarak ve millet birliğinden ayrılma vasıtası kılarak kavmiyetçilik yapıyorlar.
Çok yakın zamanda Mısır'da bir üniversitede dekan olarak da görev yapmış Mısırlı bir profesör arkadaşımla Mısır üzerine bir sohbetimiz oldu. Bu sohbetten hatırımda kalanlar, ana hatlarıyla şöyle:
Amerika, Mısır'da uzun zamandan beri etnik siyaseti çok planlı ve programlı bir şekilde uyguluyormuş. Mısır'ı bölüp parçalamak için öncelikle dil üzerinden bir etnik siyaset uygulamış. Haçlı-Siyon ittifakı, İslam dünyasını bölüp parçalamak için ülkeye, bölgeye ve diğer bazı şartlara göre kavim farklılığı, dil farklılığı, mezhep farklılığı, coğrafya farklılığı, hayat tarzı farklılığı gibi ayrılıkları amacına uygun olarak hep tahrik ederek kullanmıştır. Mısır'da 5 dil farkına dayalı bir etnik siyaseti merkeze almış. Buna göre Arapça'nın dışında Nûbîce, Vaha Dili, Kıptîce ve Abâbde Dili (Beşeriyye) diye 5 farklı dil üretmeye çalışmış. Arapça'nın dışındaki diğer dilleri yazı dili, eğitim dili ve resmî dil haline getirmeye uğraşıyormuş. Özellikle Mısır'daki Amerikan Üniversitesi, bu işi bilimsel çalışma kılıfı altında sinsice işleyip duruyormuş.
Amerikalılar, Mısır'da 3 milyon siyah derili Müslümanı "Nûbîler" adı altında ayrı bir millet haline getirmeye çalışıyormuş. Bunlar Güneyde Asvan'dan sonra Sudan sınırına kadarki bölgede yaşayan bir kavim. 500.000 civarında Nûbî de Amerika'da yaşıyormuş. Yalnızca konuşma dili halinde kullanılan, yazı dili olmayan, Nûbîce diye bilinen bu dili, yazı dili haline getirme gayretleri bir hayli yoğunlaşmış.
Yine 3 milyon kadar bazı Müslüman Arap kabilelerinin konuşma dilini de "Vaha Dili" adı altında yazı dili haine getirmeye çalışıyormuş.
Mısır ile Sudan arasında yaşayan, yarım milyon kadar olan bir Müslüman topluluk için de "Abâbde Dili" ya da "Beşeriye" diye ayrı bir yazı dili oluşturma çalışmaları içindeymiş.
Bir de tabii bilinen Hristiyanlık dinine mensup Kıptîler var. Bunlar da 12 milyon civarında imiş. 5 milyon kadar da Amerika'da yaşıyormuş. Kıptîce, konuşma ve yazı dili değil; sadece İncil ve ibadet dili.
İngiliz emperyalizmine karşı İslamî bir direniş hareketi olarak kurulmuş olan İhvan-ı Müslimîn (Müslüman Kardeşler) teşkilatı, bugün Amerika'nın kontrolü altına girmiş.
Profesör arkadaşımın söylediği önemli bir şey var. Enver Sedat'tan sonra pek çok İslamcı grup temsilcisi, Amerika'ya gitmiş ya da götürülmüş. Mesela Cihad grubunun müftüsü Ömer Abdurrahman, Sedat'ın ölümünden sonra Amerika'da yaşamaya başlamış. Son seçimlerde Selefîlerin adayı Hazim Ebu İsmail, annesi, babası; bütün ailesi Amerika'da yaşadığı, annesi Amerikan vatandaşı olduğu için cumhurbaşkanlığı adaylığından uzaklaştırılmış.
İhvan-ı Müslimîn, Amerika'nın belirlediği bir demokrasi çerçevesinde kalma konusunda Amerikan kontrolüne girmiş.
Şimdi bütün bu olanları bütün İslam dünyası için genelleyebiliriz. Mısır'da yapılanların aşağı yukarı benzerlerinin Türkiye'de de olduğunu görebiliyoruz.
Bugün Türkiye'mizde şimdilik Kürt kavmi üzerinde; ama daha sonra diğer kavimler üzerinde de devam edecek olan etnik siyaset çalışmaları, emperyalist troykanın ta Tanzimat'tan beri devam eden politikalarının bir devamıdır. İslamcı oluşumların büyük bir kısmı da Amerika'nın, Avrupa'nın ve İsrail'in kontrolü altına girmiştir. Bugün Türkiye'de oynanan siyaset oyunu, millî birlik ve bütünlük siyaseti değil, Batının dayattığı kavmiyetçi, etnikçi, ayrılıkçı demokrasi oyunudur. Ağırlıklı olarak Kürt kavmini Türk millet birliğinden koparma ve onlara ayrı bir millet statüsü verme tezgâhının adı da demokrasi olarak sunuluyor.
Kürtlük bir kavim, Türklük ise millet adıdır. En genel anlamda bütün dünyadaki Müslümanlar, "İslam milletine", daha özelde siyasî ve coğrafî sınırlar içinde Türkiye'de yaşayan vatandaşlar da "Türk milleti"ne mensuptur. Türkiye'de hangi kavme mensup olursa olsun herkesin ortak millî kimlik adı "Türklük"tür. Kürt kavmine mensup olan bir kardeşimiz de sosyolojik, hukukî ve kültürel anlamda "ben Türk milletine mensup bir Türküm" derse emperyalizmin demokrasi oyununa gelmemiş, ferasetli, basiretli bir Müslüman olur. Yok "ben ayrı bir milletim" diye bir dava güderse emperyalizmin kavmiyetçi oyununa gelmiş demektir.
İkinci Abdülhamit, Hatırat'ında bir yerde şöyle der: "Mithat Paşa, Tuna valisi iken Bulgarca'nın Bulgar okullarında okunmasını hem teşvik etmiş, hem de arkalamış. Bunun ağır sonuçlarını hatırlatanlara da 'Hangi dilde olursa olsun, tek okusunlar' diye sözüm ona parlak bir gerekçeyle direndiğini herkes bilir." (İsmet Bozdağ, Sultan Abdülhamid'in Hatıra Defteri, 9. baskı, Pınar yay. s.21, 22)
O zaman Mithat Paşa, emperyalist Batının, düvel-i muazzamanın dayatmasıyla Bulgarcayı eğitim dili olarak okullara sokmuştu. Bulgaristan'ın ayrılık süreci de bu olayla hızlanmıştır. İkinci Abdülhamid'in "bunun ağır sonuçları" dediği şey budur. Mithat Paşa'nın şimdiki izdüşümleri, halefleri olan, ama kendilerini fikriyat ve siyaset bağlamında İkinci Abdülhamid'e nisbet eden kişilerin, yine emperyalist troykanın dayatmasıyla Türkçenin dışında başka bazı dilleri eğitim dili haline getirmelerinin ağır sonuçlarını hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015