1918 sonlarında Son Haçlı çapulcu sürüleri olan ve İtilaf Devletleri adlanan haydutların vatanımızı işgal ve istilasına karşı bir Müslüman Türk mücahit komutanı olarak "ya istiklal ya ölüm" uranıyla Türkiye Türklüğünü Kuva-yı Milliye adı altında teşkilatlandıran, vatanımızı kurtaran ve bağımsız millî devletimizi kuran Başbuğumuz Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 günü bu dünyadaki vazifesini alnının akıyla tamamlayıp ebedî âleme irtihal etti. Bu, salt bir beden değişimiydi. Ölen, ayrılan, giden bedeniydi ruhu değil, cesediydi fikirleri değil, maddesiydi manası değil, eti ve kemiğiydi yaktığı istiklal ateşi değil. Türk kocası Yunus Emre atamız bir şiirinde şöyle der: "Ten fanidir can ölmez/Çün gitti geri gelmez/Ölürse tenler ölür/Canlar ölesi değil."Bizim itikadımızca tenlerimiz, bedenlerimiz, cesedimiz ölür, ama ruhumuz, geride bıraktığımız manevi miras ölmez. Kendisi, milleti, Allah'ı, dini, vatanı, devleti, maddi ve manevi bütün varlığı için çalışanlar, iyi eserler, faydalı, güzel ve olumlu izler bırakanlar aslında ölmemiştir. 16 Haziran 1926 günü İzmir'de Atatürk'e suikast yapmayı planlayanlar yakalanınca, halk Atatürk'e büyük sevgi gösterisinde bulunmuştu. Bunun üzerine Atatürk: "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" demişti.Bu sözüyle Atatürk, aslında 2 önemli şey söyledi: Birincisi, Atatürk'ü tanrılaştıran sapıklara cevap verdi ve dedi ki: "Ben tanrı değil, sizin gibi ölümlü bir insanım." İkincisi de, "Ben bedenen ölecek olabilirim ama hayatımı vakfettiğim Türk'ün istiklal davası ve bağımsız millî devleti yok edilemeyecektir." Bizim için bugün itibariyle asıl önemli olan nokta burasıdır. Atatürk'ün bize bıraktığı en önemli miras istiklal ve bunun kurumsal şekli olan bağımsız millî Türk devletidir. Atatürk'ün vefat yıldönümünde onu anmak demek, bu mirasa sahip çıkmak demektir. Atatürk'ün ölümünden sonra istiklalimizin ve millî Türk devletimizin kademe kademe aşınmasına, yok edilmesine şahit oluyoruz. Bugün bu aşınma, yaralanma, tahribat çok ileri bir aşamaya gelmiştir. İstiklalimiz yok edilmiş, Amerika ve Avrupa Birliği sömürgesi haline gelmişizdir. Millî Türk Devletimiz bütün sembol, değer ve kurumlarıyla yok olma aşamasına gelmiştir. Anayasamızdan Türk adını silme noktasına gelmişlerdir. Bugün bütün Türkler eğer, adam gibi, haysiyetlice, şereflice, hür ve bağımsız bir millet olarak kendi vatanlarında alnı açık, başı dik bir şekilde yaşamak istiyorlarsa atalarının bu mirasına sahip çıkmak zorundadırlar. Yani kendi kendilerini bağımsızca idare etmek demek olan siyasi istiklal iradelerine, vatanlarını ve kaynaklarını korumak demek olan ekonomik istiklallerine, Müslüman Türk kültür ve medeniyetlerini koruyup geliştirmek demek olan kültürel istiklallerine ve Allah'tan sonra en önemli güvenceleri olan bağımsız Türk ordusuna sahip çıkmak zorundadırlar.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015