Devletler, kuruluş esaslarından kolay kolay vazgeçemiyorlar. Bu esasları değiştirmenin yolu, sil baştan yapmak veya buna yakın bir devrimdir. O da, devleti yıkıp yeniden düzenlemek kadar zor bir iştir. Terörle kurulmuş devletlerin durumu buna tipik bir örnektir.
ABD ve İsrail terörle kurulmuş iki kardeş devlettir. İstemiyorlar, ama isteseler dahi terörü terk edemezler. Zira terör, iç ve dış politikalarının temelini teşkil etmektedir. Dahası, terör politikaları toplumlarında kültüre dönüşmüştür.
Noam Chomsky, ABD ve İsrail’in terör kültürüne sahip olduğunu itiraf eder ve şöyle der: “Terörist kültürün birinci prensibi hayati gerçeklerin saklanmasıdır… Terörist bir kültürde yasa, güçlü olanın iki dudağının arasından çıkandır ve günümüzün güçlüsü de ABD’dir” (Bkz. ABD Terörü ve Terörizm Kültürü, s. 83).
Bu demektir ki ABD, “dediğim dedik, çaldığım düdük” anlayışındadır. Zaman zaman ABD, adam satın alma, aldatma, hile ve desise… gibi yöntemlere başvuruyor. Ama Chomsky’e göre, “Halkın terör yoluyla susturulması ABD’nin tercihidir.” (age, s. 162).
Terörü politika aracı kabul eden ABD, kendine göre bazı grupları terörist olarak adlandırmaktadır. Bu gruplar arasında, bazen hiçbir benzerlik bulunmadığı gibi zıtlıklar da gözlemlenmektedir. ABD, vatanı işgal edildiği, hakkı çiğnendiği için mecburen silâha sarılan direnişçileri bile çok rahat terörist olarak ilân edebiliyor. Meselâ, Hamas, Hizbullah, Irak ve Afganistan’da işgale karşı direnenler, ABD’ye göre teröristtirler. Gerçekte ise, terör örgütleriyle, direniş örgütleri birbirinden tamamen ayrıdır. Direniş örgütleri belli bir bölgenin kontrolünü elinde tutar ve askeri birlikler gibi hareket ederler, haklıdırlar, hak ve hukuk tanırlar. Terör örgütleri ise tam bunun zıddıdır.
Peki, ABD, bu konuda hangi ölçüyü kullanarak ayırım yapıyor?
Ölçü yok, anlayış şu: “Terörizm, yalnızca resmi düşmanlarımız tarafından başvurulduğunda terörizmdir, eylemci Amerika ve himayeleriyse yalnızca demokrasinin ve insan haklarının savunucusudur” (Bkz Noam Chomsky, Medya Gerçeği, s. 398).
Başka bir deyişle, ABD’ye göre terörist, ABD’nin menfaatlerine hizmet etmeyen herkestir. Buna itiraz edenler, ABD eski başkanı Bush’un şu sözünü hatırlasın: “Ya bizimle berabersiniz, ya da teröristlerle”.
ABD yönetiminde egemen olan anlayış şöyledir: “Dünya bizimle aynı görüşte değilse, o zaman bütün dünya yanılıyordur. Başka bir ihtimal tartışılmaz, hatta akla bile getirilmez. Daha da çarpıcı olanı, dünyanın bizimle aynı görüşte olmaması bile kabul edilemez” (age, s.136).
Dünyaya bu gözle bakan bir devlet için terör, en tabii haktır. Terör, bir insanlık suçudur. İnsanlık suçunu bir hak kabul eden ABD ve İsrail’den, insan haklarına riayet etmesini beklemek safdilliktir.
Bir başka ilginç taraf da şudur: ABD ve İsrail terörle savaşı birbirine karıştırmışlar. Daha doğrusu, terör yapıyorlar, adına da savaş diyorlar. Hâlbuki savaş, terör gibi insanlık suçu değildir. Diplomasiyle çözülemeyen sorunların silâhla çözülmesidir ki, onun da hukuku vardır.
Müslüman Türklerin savaş hukukuna harfiyen uyduğunu Batılılar bile kabul ederler. İngiliz eski başbakanı L.George şöyle demiştir: “Efendiler, ben bir şeyi anlayamıyorum: Bizim medeni milletlerin orduları savaşta barbarlaşıyor. Barbar saydığımız Türk orduları ise savaşta medenileşiyor.”
Batı dünyası, bugün de aynı durumdadır.
Bütün bunları şunun için anlatıyoruz: ABD ve İsrail politikalarını bilmeden, izlemeden Ortadoğu’da, hatta dünyada olanları doğru olarak idrak etmek mümkün değildir. İşin en acı yanı, bu politikaları bilmeyenler ABD ve İsrail’e hizmet ederler, hem de onlara karşı olduğunu söyleyerek, zannederek bunu yaparlar. Ne yazık ki, Ortadoğu’da birçok yönetici bu gaflet içerisindedir. Uyanmaları niyaz ediyoruz.
ABD ve İsrail terörle kurulmuş iki kardeş devlettir. İstemiyorlar, ama isteseler dahi terörü terk edemezler. Zira terör, iç ve dış politikalarının temelini teşkil etmektedir. Dahası, terör politikaları toplumlarında kültüre dönüşmüştür.
Noam Chomsky, ABD ve İsrail’in terör kültürüne sahip olduğunu itiraf eder ve şöyle der: “Terörist kültürün birinci prensibi hayati gerçeklerin saklanmasıdır… Terörist bir kültürde yasa, güçlü olanın iki dudağının arasından çıkandır ve günümüzün güçlüsü de ABD’dir” (Bkz. ABD Terörü ve Terörizm Kültürü, s. 83).
Bu demektir ki ABD, “dediğim dedik, çaldığım düdük” anlayışındadır. Zaman zaman ABD, adam satın alma, aldatma, hile ve desise… gibi yöntemlere başvuruyor. Ama Chomsky’e göre, “Halkın terör yoluyla susturulması ABD’nin tercihidir.” (age, s. 162).
Terörü politika aracı kabul eden ABD, kendine göre bazı grupları terörist olarak adlandırmaktadır. Bu gruplar arasında, bazen hiçbir benzerlik bulunmadığı gibi zıtlıklar da gözlemlenmektedir. ABD, vatanı işgal edildiği, hakkı çiğnendiği için mecburen silâha sarılan direnişçileri bile çok rahat terörist olarak ilân edebiliyor. Meselâ, Hamas, Hizbullah, Irak ve Afganistan’da işgale karşı direnenler, ABD’ye göre teröristtirler. Gerçekte ise, terör örgütleriyle, direniş örgütleri birbirinden tamamen ayrıdır. Direniş örgütleri belli bir bölgenin kontrolünü elinde tutar ve askeri birlikler gibi hareket ederler, haklıdırlar, hak ve hukuk tanırlar. Terör örgütleri ise tam bunun zıddıdır.
Peki, ABD, bu konuda hangi ölçüyü kullanarak ayırım yapıyor?
Ölçü yok, anlayış şu: “Terörizm, yalnızca resmi düşmanlarımız tarafından başvurulduğunda terörizmdir, eylemci Amerika ve himayeleriyse yalnızca demokrasinin ve insan haklarının savunucusudur” (Bkz Noam Chomsky, Medya Gerçeği, s. 398).
Başka bir deyişle, ABD’ye göre terörist, ABD’nin menfaatlerine hizmet etmeyen herkestir. Buna itiraz edenler, ABD eski başkanı Bush’un şu sözünü hatırlasın: “Ya bizimle berabersiniz, ya da teröristlerle”.
ABD yönetiminde egemen olan anlayış şöyledir: “Dünya bizimle aynı görüşte değilse, o zaman bütün dünya yanılıyordur. Başka bir ihtimal tartışılmaz, hatta akla bile getirilmez. Daha da çarpıcı olanı, dünyanın bizimle aynı görüşte olmaması bile kabul edilemez” (age, s.136).
Dünyaya bu gözle bakan bir devlet için terör, en tabii haktır. Terör, bir insanlık suçudur. İnsanlık suçunu bir hak kabul eden ABD ve İsrail’den, insan haklarına riayet etmesini beklemek safdilliktir.
Bir başka ilginç taraf da şudur: ABD ve İsrail terörle savaşı birbirine karıştırmışlar. Daha doğrusu, terör yapıyorlar, adına da savaş diyorlar. Hâlbuki savaş, terör gibi insanlık suçu değildir. Diplomasiyle çözülemeyen sorunların silâhla çözülmesidir ki, onun da hukuku vardır.
Müslüman Türklerin savaş hukukuna harfiyen uyduğunu Batılılar bile kabul ederler. İngiliz eski başbakanı L.George şöyle demiştir: “Efendiler, ben bir şeyi anlayamıyorum: Bizim medeni milletlerin orduları savaşta barbarlaşıyor. Barbar saydığımız Türk orduları ise savaşta medenileşiyor.”
Batı dünyası, bugün de aynı durumdadır.
Bütün bunları şunun için anlatıyoruz: ABD ve İsrail politikalarını bilmeden, izlemeden Ortadoğu’da, hatta dünyada olanları doğru olarak idrak etmek mümkün değildir. İşin en acı yanı, bu politikaları bilmeyenler ABD ve İsrail’e hizmet ederler, hem de onlara karşı olduğunu söyleyerek, zannederek bunu yaparlar. Ne yazık ki, Ortadoğu’da birçok yönetici bu gaflet içerisindedir. Uyanmaları niyaz ediyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018