Eğitim meselesi toplumun her kesimini derinden ilgilendiren bir meseledir. Eğitimde yapılacak hatalar adeta suya düşen bir taşın oluşturduğu dalgalar gibi nesiller boyu devam ederek sürer. Telafisi ve düzeltilmesi çok zordur. Bu sebepten olsa gerek ki, Sokrates'in eğitimi küçümseyenlere söylediği gibi; "Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın." Cehalet bütün bir toplumu tabiri caizse felç eder. Toplumun her kesimini etkiler, hasta eder. Adeta nerede ne yapacağı belli olmayan her türlü kötülüğe açık cahil insanlar bütün kötülüklerin merkezi olur. Çünkü her şeyin özü temeli, öznesi insandır. İnsan bozulunca, kirlenince her yer kirlenir ve bozulur. Bugün medyada duyduğumuz bizleri kahreden haberleri, cinayetleri, saldırıları, gasp etmelerin asıl sebebi nedir? Cehalet her türlü kötülükleri doğurur ve bu olayların toplumda metastaz yapma gibi bir özelliği var.
Temel bir gün aniden çok hastalanmış ve doktora gitmiş.
– "Doktor beyciğum çok hastayım, çook… Vücudumda nereme dokunsam ağrıyor, her yerim çok sızlıyor resmen dökülüyorum…" diye şikâyet etmiş.
Doktor:
– "Nasıl bir hastalıkmış o… tüm vücudunu ağrıtan, saran?"
Temel parmağının ucuyla önce kafasına dokunmuş.
Dokunur dokunmaz başlamış sızlanmaya;
– "Of of of, ay ay ay…"
Sonra devam etmiş… Parmağıyla beline dokunmuş, göğsüne, bacaklarına derken vücudunun neresine dokunursa dokunsun her defasında acı çekerek bağırıyormuş, ağrıdan irkiliyormuş, çok fena oluyormuş.
Doktor durumu anlamış ve
– "Artık daha fazla dayanamayacağım, sen ver bakayım bana şu elini" demiş ve devam etmiş…
– "Evladım bak senin parmağın kırılmış!…"
Temel eğitimle aslında geleceğin toplumunu inşa ediyoruz. Çocuklarımızı ezbere dayalı bilgi küpü yapmak yerine, güzel ahlaklı olmasını ve kendisi ve toplum yararına olan becerileri kazandırmalıyız. Mesela çocuk; ayakkabısının bağını kendisi bağlayabilmeli, odasını, yatağını kendisi toplaya bilmeli, evde tek başına kaldığı zaman yemeğini ısıtıp yiye bilmeli, büyüklerine selam vermeyi bilmeli, arkadaşlarıyla paylaşmayı bilmeli vs.
Temel eğitimin amacı kitapları yalayıp yutmuş çok bilgi bilen ve bu bildiklerini de sınavda gösteren insanı yetiştirmek değildir. Tabii her ebeveyn, çocuğunun çok şey bilmesini ister.
Ama herhalde hiçbir anne baba büyük fedakârlıklarla okuttuğu çocuğunun bir zaman sonra karşısına çıkıp ukalalık yaparak bildikleriyle, anne, babasının veya diğer büyüklerinin bilmediğini göstermeye çalışan bir evladı istemez değil mi? Hangi anne, baba evladının öğrendiği bilgilerle ortaya çıkarılamayacak kadar kusursuz yalanlar söyleyen bir çocuk olmasını ister? Kim, bilgilere ve mantığa taklalar attıran çocuğu yüzünden istemeye istemeye yanlış yapmaktan memnun olur?
Kim, doğru bilgilerle, kendini ve etrafını manipüle eden evlatlardan oluşmuş bir toplum ister?
Çocukları yarış atı gibi o kurstan o kursa koşturmayalım. Acelemiz bilgi için olmasın!
Merak etmeyin, üzülüp tedirgin olmayın, çocuklar her şeyi bilir, öğrenmesi gerekeni zamanı gelince öğrenir! Yeter ki merak duygusunu dumura uğratmayacak, yanlışla, doğruyu birbirinden ayıracak müspet olan, toplumun değer yargılarına uygun ahlaki ölçülere, bilgilere, alışkanlıklara sahip olsun. Bu da üniversitede verilmez, temel eğitim basamaklarında çocuklara kazandırılır.
Özellikle ilköğretim çağındaki çocuklar sizin ne söylediklerinize baktığı kadar söylediklerinizi ne kadar uyguladığınıza daha çok bakar. Sınıfta sigaranın ne kadar zararlı olduğunu anlatan öğretmenini, sonra sigara içerken gören bir öğrencinin hayatına o öğretmen sigaranın zararları konusunda ve diğer söyledikleriyle ne kadar etkili olmuştur acaba? Sonra şu söz meşruluk kazanıyor; "Hocanın dediğini yap ama yaptığını yapma!" Tam bir tenakuz, ikiyüzlü nasıl oluruzun eğitimi ve öğretiminin özeti adeta. Bilginin bilgi düzeyinde kalıp kişiyi değiştirmiyorsa, olumlu yöne dönüştürmüyorsa ben o bilgiyi ne yapayım? Ne kadar profesyonel söylerseniz söyleyin yalanı, çocuğu ikna edebilirsiniz belki ama asla aldatamazsınız. Ona daha profesyonel yalan söylemeyi öğretirsiniz. Hem yalan sadece dille söylenmez ki!
Gözünüzle, elinizle, tavrınızla, tutarsızlıklarınızla, yapmacıklığınızla, bazen susarak da yalan söylersiniz. Ve çocuklar ne söylediğinize değil ne yaptığınıza bakar. Sorunlarınızı böyle çözüyorsanız, çocuklara sorun çözmeyi değil sorun olmayı öğretirsiniz.
İzlediği dizilerde, oynadığı bilgisayar oyunlarında, İzlediği haber programlarında akıl ve ruh sağlığı iyi olmayan insanları anlatan görsel ve yazılı medya da toplumun sorunlarını hangi yöntemlerle çözdüğünü görüyor ve öğreniyor. Demek ki diyor bu hayatta ayakta kalmak isteyenlerin böyle olması gerekiyor. Yaşayabilmek için yaşam kurallarını bilmek gerek(!) Ortaöğretim çağındaki çocuklarımızı okuldan çok toplumun, çevrenin, medyanın ellerine bıraktığımız acı bir gerçektir. Medyanın sunduğu olumsuz örnekler çocuklarımıza bu olumsuz davranışların öğretildiği yaygın bir eğitim kurumu gibi faaliyet gösteriyor adeta. Sonra da okul, öğretmen, anne ve babalar olarak işin içinden çık çıka bilirsen.
Çocuklara sorun çözmeyi değil, maalesef sorun olmayı öğretiyoruz.
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025