Teknolojiyi yakalamak

Geçtiğimiz günlerde ATO bir rapor hazırladı. ATO'nun "Açıklar Tarihi'' adlı bu raporunda Atatürk döneminde ekonomideki başarı ortaya konuldu.

Raporda şöyle deniyor;

"Türkiye, Atatürk'ün ölümüne kadar geçen bu 15 yıllık dönemde dış ticaret fazlasını üst üste 9 yıl yakalamayı başardı. Dışardan toplu iğneye varıncaya kadar ithalat yapılsa da Türkiye bu dönemde aldığından fazlasını sattı. 1923-1938 yılları arasında Türkiye'nin milli geliri, oran olarak yüzde 104.8 artarken tarım sektörü yüzde 101.3, sanayi sektörü yüzde 148.8 oranında büyüdü. Türk Lirası dolar karşısında yüzde 24.6 oranında değer kazandı."

Savaştan çıkmış, raporda da değinildiği gibi toplu iğneyi bile ithal eden bir ülkede bu büyümenin sağlanabilmesi, hem de dokuz yıl üst üste dış ticaret fazlası verilebilmesi çok büyük bir başarıdır. Bu başarı hem Atatürk'ün ekonomideki milli yaklaşımını hem de Türk milletinin önünün açıldığı zaman neler yapabileceğini göstermesi açısından da önemlidir.

Bu başarılar yine elde edilebilir. Hatta çok daha yüksek hedefler de yakalanabilir. Ama nasıl?

Bu milletin önünü açarak ve milletimizi bağlayan zincirleri kırarak yeniden böyle başarılar elde etmemiz mümkün olabilir. Bugün sanal, gerçek olmayan büyüme rakamlarıyla avunurken ve avutulurken bu söylediğime inanmak güçtür, bunun farkındayım.

Milletimizin kendi kısıtlı imkânlarıyla yeni buluşlar ve yeni icatlar için gayret gösterdiğini ve bazı başarılar elde ettiğini zaman zaman gazete köşelerinde görüyoruz. İşte bu yokluklar içerisinde milletimizin içerisinden böyle insanlar çıkabiliyorsa, devletin sağlayacağı biraz destek ve imkânlarla bizim insanımızın neler başarabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Zaten gelişme ve teknolojiyi yakalama da önce Türk insanının önünün açılmasıyla, sonra da insanımızın düşünüp, üretmeye teşvik edilmesi ile mümkün olacaktır.

Teknoloji yakalamak bol para harcayarak Avrupa'nın ürettiği makine ve teknik cihazları satın almakla mümkün olmaz. Bugün yaptığımız şey bu. Bu mantık Türkiye'yi ve Türk milletini fasonculuktan öteye götüremez. Bu şekilde hep birilerinin pazarı oluruz ve kazancımız, teknolojiyi üretenlerin makine ve cihazlarını satın almaktan bir işe yaramaz.

Teknolojiyi yakalamak ancak üretmekle mümkün olur. Türkiye bir an önce Teknoloji üretmek zorundadır. Bu da ancak milletin önünün açılması ve projesi olan insanımızın desteklenmesi ile mümkün olabilecektir. Son 50-60 yıldan bu yana kurulan hükümetler milletimizi bu konuda teşvik etmemiş ve önünü açmamışlardır.

Böyle olunca da hiçbir gelişme olmamış olsa bile gerekli destek olmadığı için kısır kalmıştır.

IMF tabanlı mevcut ekonomik anlayışın, bahsettiğimiz bu gelişmeyi sağlayabilmesi ve milletimizin önünü açması mümkün değildir. Bu yüzden IMF gibi dış destekleri kendisine temel almayan bir ekonomik yaklaşım ortaya konulmalıdır. Bu ekonomik yaklaşım Atatürk'ün uyguladığı ekonomik model gibi milli olmalı ve borç mantığı ile çalışmamalıdır.

Günümüz siyasi konjonktüründe bu ekonomik yaklaşımı kapsamlı bir şekilde ortaya koyabilen Prof. Dr. Haydar Baş'tır. "Milli ekonomi modeli" adını koyduğu ve Bağımsız Türkiye Partisinin ekonomik programını oluşturan bu model bahsettiğimiz gelişmelerin tamamını sağlayacak zemini ve ortamı Türk milletine sunmaktadır.