Sözün özünü baştan pat diye deyiversem çok mu sert olur?
Diyelim:
Sinsi ve tehlikeli olan aslen, alenî nefret kusan, mescitte Müslüman öldüren "Siyonizm'in aşikar yüzü" değil; koynunda siyon yıldızı barındırmasına karşın, emperyalist fikir ve inancı; cübbe ve sakalına sığınarak bu ülkeye yayan "Siyonizm'in içimizdeki girintisi" konumunda olan İslamcılıktır!
İslam'a laf etmek mi? Tövbe! İslam'ı menfaat ve çıkar için, hele hele içimize, bizi yok etmeye giren "dayatma kültürü" misyonerce belletmek adına kullanmaya, bunu kabul eden zihniyete ve temsil eden şahıslaradır ancak ettiğim laf.
İsrail'e sövdük; sövmeyelim demiyorum.
İsrail malı diye, meşrubat içmedik, içelim demiyorum.
Yahu! Onca ürün İsrail malı diye tövbeledik o markalara kendimizi.
A kardeşim! Madem bu denli karşısındayız bu "sapkın ölçünün", niçin, hâlâ daha içimizde duran dostlarını destekliyoruz?
"Diyalog" adında, İsrail Yahudiliğini Cennete -babasının mekanına dahil edercesine- sokanları, niçin hala reddetmiyoruz?
(Ettik mi? Güldürmeyin! Dünün diyalogcuları bugün hâlâ meydanda, bugün başka bir kılıfta olsa da, cirit atmıyor mu?)
"İsrail dostumuz" diyenlere, tiyatral birkaç replikte itiraz etmeye devam etmesine karşın, çeşit çeşit anlaşmalarla, İsrail lehine etmediğini bırakmayanlara niçin had bildirmiyoruz?
İsrailli firmaları tüketmezsek, oldu oldu en fazla n'olur? Pazarlarının küçük bir kısmı azalmış olur. Yani, mevzu bahis firmalar "görece az kazanmış" olur. Ama, bu alenî insanlık düşmanı, aşikar İslam düşmanı "İsrail zihniyeti", onların içimizdeki uzantılarını seversek, desteklersek emin olun, emin olalım ki, daha nice Müslüman katleder, biz de devayı "asitli meşrubatlarını tüketmemekte" buluruz.
Kaldı ki, asıl tehlikeyi; yani, yüzümüze doğrultulmuş tüfeği değil, ona direnmek kolay, ya vurur ya vurulursun; ama bilekte gizlenen hançeri engelleyemeyiz, o da pek bir sinsi, tüfekliye saldırırken, sırtımızda bir yanma hissederiz.
Aman! Düşman yalnız çatık kaşlı olan değil, aynı zamanda gülümser bir eda ile içimize sokulan kısımda!
Sözün özü ne mi? Başta dolaysızca dediğim: Tehlike, Siyonizm'in; Müslüman öldüren, ibadet engelleyen kısmında değil, o zaten herkesçe malum; ama tehlike, içimize bir hançer sinsiliğinde onların yerleştirdiği ve İslam adını da kullanarak Siyonist inanç ve felsefeyi içimize dahil eden, İslam'ı yaşamak değil, kılıf bilmek demek olan İslamcılık zehrinde!
Diyelim:
Sinsi ve tehlikeli olan aslen, alenî nefret kusan, mescitte Müslüman öldüren "Siyonizm'in aşikar yüzü" değil; koynunda siyon yıldızı barındırmasına karşın, emperyalist fikir ve inancı; cübbe ve sakalına sığınarak bu ülkeye yayan "Siyonizm'in içimizdeki girintisi" konumunda olan İslamcılıktır!
İslam'a laf etmek mi? Tövbe! İslam'ı menfaat ve çıkar için, hele hele içimize, bizi yok etmeye giren "dayatma kültürü" misyonerce belletmek adına kullanmaya, bunu kabul eden zihniyete ve temsil eden şahıslaradır ancak ettiğim laf.
İsrail'e sövdük; sövmeyelim demiyorum.
İsrail malı diye, meşrubat içmedik, içelim demiyorum.
Yahu! Onca ürün İsrail malı diye tövbeledik o markalara kendimizi.
A kardeşim! Madem bu denli karşısındayız bu "sapkın ölçünün", niçin, hâlâ daha içimizde duran dostlarını destekliyoruz?
"Diyalog" adında, İsrail Yahudiliğini Cennete -babasının mekanına dahil edercesine- sokanları, niçin hala reddetmiyoruz?
(Ettik mi? Güldürmeyin! Dünün diyalogcuları bugün hâlâ meydanda, bugün başka bir kılıfta olsa da, cirit atmıyor mu?)
"İsrail dostumuz" diyenlere, tiyatral birkaç replikte itiraz etmeye devam etmesine karşın, çeşit çeşit anlaşmalarla, İsrail lehine etmediğini bırakmayanlara niçin had bildirmiyoruz?
İsrailli firmaları tüketmezsek, oldu oldu en fazla n'olur? Pazarlarının küçük bir kısmı azalmış olur. Yani, mevzu bahis firmalar "görece az kazanmış" olur. Ama, bu alenî insanlık düşmanı, aşikar İslam düşmanı "İsrail zihniyeti", onların içimizdeki uzantılarını seversek, desteklersek emin olun, emin olalım ki, daha nice Müslüman katleder, biz de devayı "asitli meşrubatlarını tüketmemekte" buluruz.
Kaldı ki, asıl tehlikeyi; yani, yüzümüze doğrultulmuş tüfeği değil, ona direnmek kolay, ya vurur ya vurulursun; ama bilekte gizlenen hançeri engelleyemeyiz, o da pek bir sinsi, tüfekliye saldırırken, sırtımızda bir yanma hissederiz.
Aman! Düşman yalnız çatık kaşlı olan değil, aynı zamanda gülümser bir eda ile içimize sokulan kısımda!
Sözün özü ne mi? Başta dolaysızca dediğim: Tehlike, Siyonizm'in; Müslüman öldüren, ibadet engelleyen kısmında değil, o zaten herkesçe malum; ama tehlike, içimize bir hançer sinsiliğinde onların yerleştirdiği ve İslam adını da kullanarak Siyonist inanç ve felsefeyi içimize dahil eden, İslam'ı yaşamak değil, kılıf bilmek demek olan İslamcılık zehrinde!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018