Her ülkenin kendine mahsus bir tehdit algılaması vardır. Tehdit algılamalarının amacı, milleti korumaktır. Zira, millet korunursa, ülke de korunmuş olur. Milletlerin düşmanları farklı olduğu için tehdit algılamaları da farklıdır. Fakat milletle devletin tehdit algılaması aynı olmak zorundadır. Başka bir deyişle, devlet, milletin tehdit olarak gördüğünü aynen kabul etmelidir. Bu konuda bir ayrılık, devlet ve millet çatışmasını doğurur.
Akla şu soru gelebilir; Bütün dünyayı tehdit eden ABD'nin de bir tehdit algılaması var mıdır? Elbette vardır, ABD'liler, kendi tüketim ve hayat tarzına karşı olan, daha doğrusu onu benimsemeyen herkesi tehdit olarak görmektedir. Siz bakmayın, "ABD'de hürriyet vardır, herkes her istediğini yapar" palavralarına. Harris diyor ki: "ABD'de ortak bir sosyal hayat anlayışına acilen ihtiyacımız vardır. Aksi halde, ayrı ayrı gerçeklerimiz adına ABD'yi farçalamamız içten bile değildir". Evet, ABD için askeri tehdit söz konusu olamaz. onun tehdidi kültüreldir. Francis Fukuyama'nın deyimiyle ABD de medeniyetler savaşının bir parçasıdır.
Madem ki öyle, soralım: "ABD'nin Irak'ı istilası bu amaca yönelik mi?" İsterseniz, bu sorunun cevabını yine ABD'lilerden alalım. Soğuk Savaşı, 3. Dünya Savaşı olarak nitelendiren eski CIA Başkanı James Woolsey şöyle diyor: 4. Dünya Savaşı başladı. Terörizme karşı savaş, bunun sadece bir parçası. Bu savaş, inşa edip savunduğumuz liberal uyğarlığa, Arap ve Müslüman dünyasından gelen tehditlere karşı demokrasiyi genişletme savaşıdır. Soğuk savaş gibi 40 yılı aşkın bir süre kadar sürmeyeceğini umut ediyorum, ama 1. ve 2. Dünya savaşları kadar da kısa olmayacak, 4. Dünya Savaşı belki 10 belki de 20 yıl sürebilecektir". Demek ki, Irak'ın istilası 4. Dünya Savaşının başlangıcıdır. ABD başkanı Bush'un Afganistan'a hücum emri verdiği zaman söylediklerini hatırlayalım. Ne demişti Bush: "Çok uzun sürecek yeni bir Haçlı Seferi başlatıyorum".
Liberal uygarlığa karşı tehdit olan nedir? NATO genel sekreteri Willy Claes, bunun "fundamentalis İslam olduğunu" söylüyor. onun fundamentalis dediği samimi, ihlas sahibi Müslümanlardan başkası değildir. New York Times'in Musavi kökenli yazarlarından Stephen Kinzer de Orta Asya'da gelişen fundamentalis İslam tehlikesinden söz ediyor. Kinzer'e göre, bu fundamentalistler bakınız neler yapıyorlar: "Cami açıyorlar, dini faaliyette bulunuyorlar, fakir ailelerin çocuklarının eğitim sorumlarıyla yakından ilgileniyorlar". Kinzer'in tehlike saydığı faaliyetler işte bunlar.
Görünen o ki, dış politikada en belirleyici unsur yine dindir. Bazılarının bunu kabul etmemesi, bu gerçeği değiştirmez. Batı dünyasının bütün amacı, İslam'ın yayılmasını önlemektir. Savaş da buna dahildir. ABD'de 2000 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde Reform Partisi'nden başkan adayı olan Pat Buchanan, "Batının ölümü" adlı bir kitap yazdı. Bu kitap Batı dünyasında fırtına kopardı. Hani, Batı dünyasında din hürriyeti vardı? Neden "İnsanlar kendi hür iradesiyle İslam'ı seçerse seçsin" denilmedi? Buchanan, kitabında şu tezi işledi: "İslam, Avrupa'yı işgal edecektir". Dünyayı kendine göre tarif eden Batılılar bunu kabul edebilirler mi? Etmedikleri için ellerinden geleni ardına koymadan yapıyorlar. Gerçekten Batılılar, dünyanın merkezine kendilerini koyuyorlar. Şu coğrafya tanımları üzerinde hiç düşündük mü? "Yakındoğu", "Uzakdoğu", "Ortadoğu". Bunlar nereye göre isimlendiriliyorlar? Tabii ki, Batı'ya göre. Halbuki Amin Maalouf'un da dediği gibi "Japonya'dan bakılırsa yakındoğu Kaliforniya'dır".
Bu kadar delil ve İspattan sonra yapmamız gerekene dönelim. Yapmamız gereken en önemli iş, önce ülkemizde, sonra da bölgemizde birlik ve beraberliği sağlamaktır. Bunu sağlayamazsak, Batılılara tek tek yem olacağız. Bunu unutmayalım. İKÖ. 27. Dışişleri Bakanları toplantısının açılışındaki konuşmasında Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed, İslam dünyasının Osmanlı'ya ihanetin cezasını çektiğini ve Osmanlı'yı yeniden ihya etmedikten sonra, Batı dünyasının tehditinden, açıkcası işgalinden kurtulmanın mümkün olmayacağını ifade etmişti. Bu haklı ve yerinde tespite katılmamak mümkün mü? Fazlasını istemiyoruz. Ne olur? bizi tehdit olarak görenleri, biz de tehdit olarak görelim. Düşmanımıza dost diyerek sarılmayalım.
Akla şu soru gelebilir; Bütün dünyayı tehdit eden ABD'nin de bir tehdit algılaması var mıdır? Elbette vardır, ABD'liler, kendi tüketim ve hayat tarzına karşı olan, daha doğrusu onu benimsemeyen herkesi tehdit olarak görmektedir. Siz bakmayın, "ABD'de hürriyet vardır, herkes her istediğini yapar" palavralarına. Harris diyor ki: "ABD'de ortak bir sosyal hayat anlayışına acilen ihtiyacımız vardır. Aksi halde, ayrı ayrı gerçeklerimiz adına ABD'yi farçalamamız içten bile değildir". Evet, ABD için askeri tehdit söz konusu olamaz. onun tehdidi kültüreldir. Francis Fukuyama'nın deyimiyle ABD de medeniyetler savaşının bir parçasıdır.
Madem ki öyle, soralım: "ABD'nin Irak'ı istilası bu amaca yönelik mi?" İsterseniz, bu sorunun cevabını yine ABD'lilerden alalım. Soğuk Savaşı, 3. Dünya Savaşı olarak nitelendiren eski CIA Başkanı James Woolsey şöyle diyor: 4. Dünya Savaşı başladı. Terörizme karşı savaş, bunun sadece bir parçası. Bu savaş, inşa edip savunduğumuz liberal uyğarlığa, Arap ve Müslüman dünyasından gelen tehditlere karşı demokrasiyi genişletme savaşıdır. Soğuk savaş gibi 40 yılı aşkın bir süre kadar sürmeyeceğini umut ediyorum, ama 1. ve 2. Dünya savaşları kadar da kısa olmayacak, 4. Dünya Savaşı belki 10 belki de 20 yıl sürebilecektir". Demek ki, Irak'ın istilası 4. Dünya Savaşının başlangıcıdır. ABD başkanı Bush'un Afganistan'a hücum emri verdiği zaman söylediklerini hatırlayalım. Ne demişti Bush: "Çok uzun sürecek yeni bir Haçlı Seferi başlatıyorum".
Liberal uygarlığa karşı tehdit olan nedir? NATO genel sekreteri Willy Claes, bunun "fundamentalis İslam olduğunu" söylüyor. onun fundamentalis dediği samimi, ihlas sahibi Müslümanlardan başkası değildir. New York Times'in Musavi kökenli yazarlarından Stephen Kinzer de Orta Asya'da gelişen fundamentalis İslam tehlikesinden söz ediyor. Kinzer'e göre, bu fundamentalistler bakınız neler yapıyorlar: "Cami açıyorlar, dini faaliyette bulunuyorlar, fakir ailelerin çocuklarının eğitim sorumlarıyla yakından ilgileniyorlar". Kinzer'in tehlike saydığı faaliyetler işte bunlar.
Görünen o ki, dış politikada en belirleyici unsur yine dindir. Bazılarının bunu kabul etmemesi, bu gerçeği değiştirmez. Batı dünyasının bütün amacı, İslam'ın yayılmasını önlemektir. Savaş da buna dahildir. ABD'de 2000 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde Reform Partisi'nden başkan adayı olan Pat Buchanan, "Batının ölümü" adlı bir kitap yazdı. Bu kitap Batı dünyasında fırtına kopardı. Hani, Batı dünyasında din hürriyeti vardı? Neden "İnsanlar kendi hür iradesiyle İslam'ı seçerse seçsin" denilmedi? Buchanan, kitabında şu tezi işledi: "İslam, Avrupa'yı işgal edecektir". Dünyayı kendine göre tarif eden Batılılar bunu kabul edebilirler mi? Etmedikleri için ellerinden geleni ardına koymadan yapıyorlar. Gerçekten Batılılar, dünyanın merkezine kendilerini koyuyorlar. Şu coğrafya tanımları üzerinde hiç düşündük mü? "Yakındoğu", "Uzakdoğu", "Ortadoğu". Bunlar nereye göre isimlendiriliyorlar? Tabii ki, Batı'ya göre. Halbuki Amin Maalouf'un da dediği gibi "Japonya'dan bakılırsa yakındoğu Kaliforniya'dır".
Bu kadar delil ve İspattan sonra yapmamız gerekene dönelim. Yapmamız gereken en önemli iş, önce ülkemizde, sonra da bölgemizde birlik ve beraberliği sağlamaktır. Bunu sağlayamazsak, Batılılara tek tek yem olacağız. Bunu unutmayalım. İKÖ. 27. Dışişleri Bakanları toplantısının açılışındaki konuşmasında Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed, İslam dünyasının Osmanlı'ya ihanetin cezasını çektiğini ve Osmanlı'yı yeniden ihya etmedikten sonra, Batı dünyasının tehditinden, açıkcası işgalinden kurtulmanın mümkün olmayacağını ifade etmişti. Bu haklı ve yerinde tespite katılmamak mümkün mü? Fazlasını istemiyoruz. Ne olur? bizi tehdit olarak görenleri, biz de tehdit olarak görelim. Düşmanımıza dost diyerek sarılmayalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018