Hani, sosyal ve kültürel iktidarı ele geçiremedik, diye yakınıyordunuz ya. İşte size fırsat; Dolmabahçe'de yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı Ofisi'ni bir kez daha düşünün ve konservatuarın sokağa atılmasına izin vermeyin.
Siyasal iktidarınıza rağmen bunu kültür ve sanata yansıtamama nedenleri hakkında bir fikir vermesi için, 7 yıl öncesine dönelim ve dönemin İçişleri Bakanı'nın şu sözlerini hatırlayalım:
"?Terörü besleyen arka bahçe var? Resim yaparak, tuvale yansıtarak; şiir yazarak, şiire yansıtıyor, günlük makale yazarak. Hızını alamıyor. Terörle mücadelede görev almış askeri ve polisi sanatına, çalışmasına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyorlar. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor. Arka bahçe İstanbul'dur, İzmir'dir, Bursa'dır, Viyana'dır, Londra'dır, Washinton'dur, üniversitede kürsüdür, demektir, sivil toplum kuruluşudur."
Sanata, edebiyata, bilime sivil toplum kuruluşlarına (STK), pirincin taşını ayıklamadan, terörün arka bahçesi olarak bakarsanız, haksızlık etmiş olduğunuz kadar demokrasiyi de yaralamış olursunuz.
İktidarınızın sanat politikası 7 yıl önce ne ise bugün de odur. Sosyal ve kültürel iktidar özleminiz son bulsun istiyorsanız hemen ilk adımı atın ve önemli bir sanat kurumu olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nın sokağa atılmasını önleyin? Önleyin ki, sanatı yok saymamış olun; önleyin ki, sanat vandalizmden kurtulsun; önleyin ki, müziğin uygarlığa katkısı sekteye uğramasın; önleyin ki, sanat, sanatçı ve devlet kavramları insafla buluşsun.
Büyük Frederik'ten bir alıntı: "Bir ülkede akıl ve sanattan çok, servete değer verilirse, bilinmelidir ki orada keseler şişmiş, ama kafalar boşalmıştır."
TBMM Başkanlığı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Rektörlüğü'ne gönderdiği yazıda, üniversite bünyesinde müzik eğitimi veren Devlet Konservatuarı'nın kullandığı binanın boşaltılmasını istemiştir. Bu mekân Cumhurbaşkanlığı Ofisi için düşünülmektedir. Peki, ofis için Cumhurbaşkanı'na yer mi kalmamıştır? İllâ Boğaz kıyısında olacak deniliyorsa iki mekân bulunuyor; birincisi Tarabya'daki Cumhurbaşkanlığı yazlık köşkü (Huber Köşkü), diğeri ise Dolmabahçe'deki Başbakanlık çalışma ofisidir. Yeni sistemde Başbakanlık diye bir makam kalmadığına göre bu ofis Cumhurbaşkanlığı'na tahsis edilebilir. Üzüm yemekse maksat; yol budur. Yok eğer, bu mekânda Batı Müziği eğitimi veriliyor, bunları buradan atalım düşüncesi varsa durum daha da vahimdir. "Batı Müziği, Klasik Müzik" gibi uygunsuz terimlerle anılan bu çok değerli sanat türünü irdeleyelim. Acaba bu müzik nedir? Neden bu müziğe bütün dünya sahip çıkıyor? Öyle ya, kökeni Orta Avrupa olan bu müzik, bugün Amerika'dan Asya'ya bütün ülkelere girmiş ve her ülkede saygın yerini almış bulunmaktadır. Örneğin en büyük orkestralar, yayın merkezleri, konser salonları Amerika'da dolup taştığı gibi, Japonya'da bu müzik dikkatle dinlenip, izlenmektedir. Şimdi bunun nedenlerini arayalım. Bu müzik değişik toplumlardan gelen değişik kültürdeki bütün insanlara hitap edecek güçtedir.
Seçtiği ses skalasını kullanışında, plastik sanatların her dalı ile paralelliğini ele alırsak (Armoni, ritm, kontrpuan, nüans gibi), insanlığın geliştirdiği en güçlü ve değerli sanat dalı olduğu sonucuna varırız. Müzik sanatında her ulusa bağlanabilen çeşitli kalıntıları bulabiliriz. Böyle olunca da bu müziğe "Evrensel Müzik" denildiği zaman daha uygun ve ciddi yapısına yaraşan bir açıklama yapmış oluruz.
Kültür ve sanat olaylarına evrensel açıdan baktığımızda;
Tuna boyu mimarlık eserlerimizle dolu, hâlâ o günleri yaşattığı gibi, egemen olduğumuz yerlerde folklor, Türk nağmelerini terennüm etmektedir.
Acaba Türk Müziği Batı'ya hiçbir değer bırakmadı mı? Belleğimizi ve düşüncemizi biraz zorlayalım. Mehter takımımız İstanbul'dan kalkıp Viyana kapılarına kadar yürüsün, Batı uygarlığının merkezi Orta Avrupa bundan etkilenmesin? Mümkün değil. Nitekim Avrupalı, onlar için yepyeni ve değişik müzik topluluğu Mehter takımımızı hayranlıkla izlemiş ve takdirlerinin üzerinde karşılamıştır. Kaplan derili koca kösün kalın sesi, sonra tiz ve parlak tınısı ile çınlayan zil ve aradaki nefis zıtlaşma? Çalpara tüyler ürpertici bir vuruşla kompozisyonu tamamlasın. Bu titreşimlere hayran kalan Batı, hiçbir küçümseme duygusuna kapılmadan bu sazları aynen alıp, orkestrasına monte etmiştir.
Çünkü bu sesler yeni ve değişik bir uygarlıktan yükselen seslerdi. Uygardı, çünkü esprisi ve değişmez gücü vardı seslerin. Bugün evrensel müziğin en büyük topluluğu olan orkestra bu sazlara vurgulu sazlar ve Türk sazları demektedir.
Evrensel Müzik ve uygarlığımızın kilit taşlarından olan konservatuarımızı sokakta bırakmayalım!
Siyasal iktidarınıza rağmen bunu kültür ve sanata yansıtamama nedenleri hakkında bir fikir vermesi için, 7 yıl öncesine dönelim ve dönemin İçişleri Bakanı'nın şu sözlerini hatırlayalım:
"?Terörü besleyen arka bahçe var? Resim yaparak, tuvale yansıtarak; şiir yazarak, şiire yansıtıyor, günlük makale yazarak. Hızını alamıyor. Terörle mücadelede görev almış askeri ve polisi sanatına, çalışmasına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyorlar. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor. Arka bahçe İstanbul'dur, İzmir'dir, Bursa'dır, Viyana'dır, Londra'dır, Washinton'dur, üniversitede kürsüdür, demektir, sivil toplum kuruluşudur."
Sanata, edebiyata, bilime sivil toplum kuruluşlarına (STK), pirincin taşını ayıklamadan, terörün arka bahçesi olarak bakarsanız, haksızlık etmiş olduğunuz kadar demokrasiyi de yaralamış olursunuz.
İktidarınızın sanat politikası 7 yıl önce ne ise bugün de odur. Sosyal ve kültürel iktidar özleminiz son bulsun istiyorsanız hemen ilk adımı atın ve önemli bir sanat kurumu olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nın sokağa atılmasını önleyin? Önleyin ki, sanatı yok saymamış olun; önleyin ki, sanat vandalizmden kurtulsun; önleyin ki, müziğin uygarlığa katkısı sekteye uğramasın; önleyin ki, sanat, sanatçı ve devlet kavramları insafla buluşsun.
Büyük Frederik'ten bir alıntı: "Bir ülkede akıl ve sanattan çok, servete değer verilirse, bilinmelidir ki orada keseler şişmiş, ama kafalar boşalmıştır."
TBMM Başkanlığı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Rektörlüğü'ne gönderdiği yazıda, üniversite bünyesinde müzik eğitimi veren Devlet Konservatuarı'nın kullandığı binanın boşaltılmasını istemiştir. Bu mekân Cumhurbaşkanlığı Ofisi için düşünülmektedir. Peki, ofis için Cumhurbaşkanı'na yer mi kalmamıştır? İllâ Boğaz kıyısında olacak deniliyorsa iki mekân bulunuyor; birincisi Tarabya'daki Cumhurbaşkanlığı yazlık köşkü (Huber Köşkü), diğeri ise Dolmabahçe'deki Başbakanlık çalışma ofisidir. Yeni sistemde Başbakanlık diye bir makam kalmadığına göre bu ofis Cumhurbaşkanlığı'na tahsis edilebilir. Üzüm yemekse maksat; yol budur. Yok eğer, bu mekânda Batı Müziği eğitimi veriliyor, bunları buradan atalım düşüncesi varsa durum daha da vahimdir. "Batı Müziği, Klasik Müzik" gibi uygunsuz terimlerle anılan bu çok değerli sanat türünü irdeleyelim. Acaba bu müzik nedir? Neden bu müziğe bütün dünya sahip çıkıyor? Öyle ya, kökeni Orta Avrupa olan bu müzik, bugün Amerika'dan Asya'ya bütün ülkelere girmiş ve her ülkede saygın yerini almış bulunmaktadır. Örneğin en büyük orkestralar, yayın merkezleri, konser salonları Amerika'da dolup taştığı gibi, Japonya'da bu müzik dikkatle dinlenip, izlenmektedir. Şimdi bunun nedenlerini arayalım. Bu müzik değişik toplumlardan gelen değişik kültürdeki bütün insanlara hitap edecek güçtedir.
Seçtiği ses skalasını kullanışında, plastik sanatların her dalı ile paralelliğini ele alırsak (Armoni, ritm, kontrpuan, nüans gibi), insanlığın geliştirdiği en güçlü ve değerli sanat dalı olduğu sonucuna varırız. Müzik sanatında her ulusa bağlanabilen çeşitli kalıntıları bulabiliriz. Böyle olunca da bu müziğe "Evrensel Müzik" denildiği zaman daha uygun ve ciddi yapısına yaraşan bir açıklama yapmış oluruz.
Kültür ve sanat olaylarına evrensel açıdan baktığımızda;
Tuna boyu mimarlık eserlerimizle dolu, hâlâ o günleri yaşattığı gibi, egemen olduğumuz yerlerde folklor, Türk nağmelerini terennüm etmektedir.
Acaba Türk Müziği Batı'ya hiçbir değer bırakmadı mı? Belleğimizi ve düşüncemizi biraz zorlayalım. Mehter takımımız İstanbul'dan kalkıp Viyana kapılarına kadar yürüsün, Batı uygarlığının merkezi Orta Avrupa bundan etkilenmesin? Mümkün değil. Nitekim Avrupalı, onlar için yepyeni ve değişik müzik topluluğu Mehter takımımızı hayranlıkla izlemiş ve takdirlerinin üzerinde karşılamıştır. Kaplan derili koca kösün kalın sesi, sonra tiz ve parlak tınısı ile çınlayan zil ve aradaki nefis zıtlaşma? Çalpara tüyler ürpertici bir vuruşla kompozisyonu tamamlasın. Bu titreşimlere hayran kalan Batı, hiçbir küçümseme duygusuna kapılmadan bu sazları aynen alıp, orkestrasına monte etmiştir.
Çünkü bu sesler yeni ve değişik bir uygarlıktan yükselen seslerdi. Uygardı, çünkü esprisi ve değişmez gücü vardı seslerin. Bugün evrensel müziğin en büyük topluluğu olan orkestra bu sazlara vurgulu sazlar ve Türk sazları demektedir.
Evrensel Müzik ve uygarlığımızın kilit taşlarından olan konservatuarımızı sokakta bırakmayalım!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023