Sömürü ve yayılmacı sistem tarafından güdülenen "Arap Baharı" denilen dalga, dışarıdan müdahaleye açık Suriye'de hızla güdülenen bir "iç savaş" görüntüsü alırken, Türkiye'nin de aktif olarak içinde bulunduğu yeni ve sıcak tırmanma ortamının hızla büyümekte olduğu açık seçik duyumsanır hale gelmiştir. Evet, üzülerek ifade etmek gerekir ki, maalesef Türkiye Cumhuriyeti günümüzde Suriye karşısında bir oldu-bitti ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu emrivaki ile ABD-İsrail ve Pax Anglo-Amerikano yandaşlarının yıllarca planlayıp programladığı, Türkiye'nin önce Suriye, arkasından İran'la karşı karşıya getirilmesi, günümüzde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Anımsatmak gerekmektedir ki, Türkiye'ye yüklenen bu misyonik olgu, 1980-88 İran-Irak savaşının arka planını özümseyenler için hiç bir zaman bir komplo kuramı olarak değerlendirilmemektedir. Olaya "Gelecek Bilim" (Fütüroloji) açısından bakıldığında ise; asıl hedeflenin, Suriye ve İran'dan daha çok bizzat Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti olduğu açık seçik algılanmaktadır. Unutulmamalıdır ki, ABD İran'ı yok etmek için Irak'la ittifak kurması, arkasında sekiz yılın üzerinde İran'la savaştırıldıktan ve milyonlarca insanı bir hiç uğruna telef ettirdikten sonra asıl işgal ettiği, parçaladığı ülke İran değil, Irak olmuştur. Bu unutulmaması gereken bir tarihi gerçektir. Suriye'ye yönelik Ankara merkezli politikaların neredeyse sıfır düzeyde bulunduğu günümüz ortamında, Türkiye'nin çizmiş olduğu görüntü maalesef düşündürücülüğünü korumaktadır. Günümüzde, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan Türkiye'ye bakıldığında, Türkiye'nin ABD ile olan bütün dış ilişkilerinde stratejik ortaklığın çok ilerisine gidilerek ABD'nin taşeronluğunu kendisine vazife edinmiş bir Türkiye görüntüsü verdiği açık seçik müşahede edilmektedir. "Arap Baharı" denilen dalgadan sonra, sular durulduğunda ve ABD Kuvvetleri Irak'tan çekildiğinde, Türkiye'nin sıfır dostunun kaldığı, ancak tüm Araplar tarafından Türkiye'ye güvenilmeyeceği savı da kabul görür bir realite olabileceği kıymetlendirilmektedir. Aslında ABD ve onun gerçek müttefiklerinin asıl amaçları da Türkiye'yi yalnızlaştırmak politikasıdır. Ancak bilinmelidir ki, Türkiye'ye yalnızken, hiç kimse yardım etmiyorken, bütün dünyayı karşısına alarak yardım elini uzatanların başına neler geldiği görülmüştür. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nda Türkiye'ye yardım eden tek lider olan Libya lideri Kaddafi'nin, maalesef Türkiye'nin yardımıyla kötü sonu yaşaması GOKAP (Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi) bölgesi halkları tarafından hiçbir zaman unutulmayacaktır. Sevdiğim veciz ifadelerden sadece biridir, "Tarih tekerrür eder" özlü ifadesi. Ama ondan da güzeli ise; Max Weber'in "Tarihten alınacak en büyük ders ondan ders almamaktır" özdeyişidir. "Tarihten ders almak ya da ders almamak" işte bütün mesele bu. Ne dersiniz? Sizce, "Acaba bir ders alınır mı?" sevgili okurlar...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Esat Arslan / diğer yazıları
- Meclis Muhafız Taburu / 03.01.2012
- Durup, anlamak / 30.12.2011
- AUK'a bir öneri de benden / 27.12.2011
- İflas eden sıfır sorun politikası / 22.12.2011
- Tarihten ders almak ya da almamak / 16.12.2011
- Neden Vizyoner' / 13.12.2011
- Varlık Vergisi Kanunu'nun 69. Yılı / 06.12.2011
- Rû Be Rû / 02.12.2011
- Turpun Büyüğü Heybede / 29.11.2011
- Dersim 1937-38 / 26.11.2011
- Durup, anlamak / 30.12.2011
- AUK'a bir öneri de benden / 27.12.2011
- İflas eden sıfır sorun politikası / 22.12.2011
- Tarihten ders almak ya da almamak / 16.12.2011
- Neden Vizyoner' / 13.12.2011
- Varlık Vergisi Kanunu'nun 69. Yılı / 06.12.2011
- Rû Be Rû / 02.12.2011
- Turpun Büyüğü Heybede / 29.11.2011
- Dersim 1937-38 / 26.11.2011