Anadolu insanımızın, yaşadığı olayların toplum üzerinde bırakıtlarından yüzyıllar boyu damıtılmasından daha sonra yaşanılacak olaya göre ürettiği binlerce özdeyişten biridir, "Turpun Büyüğü Heybede" özdeyişi... Ama bana sorarsanız, sıfır muhalefetle gündem belirleme erkine sahip iktidarın ortaya attığı yapay gündem için söylenebilecek en güzel özdeyiş "Öküzün büyüğü ahırda" veciz ifadesidir. Elbette ki öküzün büyüğüne de sıra gelecek ama şimdi, -ekonomik bakımdan ayakta kalma savaşımı veren halkımızda pek de kalmadı ya- kalan karşı koyma reflekslerini de bir bir hale yola getirmeğe çalışmakta oldukları dikkatli gözlerden kaçmamaktadır. Herhalde sizler "Dersim 1937-38 Olayları"nın gündeme getirilmesini bir rastlantı olmadığını algılıyorsunuz. Kuşkusuz böyle olduğuna inanıyorum sizler bu açılımların öküzün altındaki buzağıyı en iyi anlayanlardansınız. Evet sevgili okurlar, bu konuda hiç kimseye de pabuç bırakmaya niyetimiz olmadığını ifade edelim. Şu kadarcık kısa zamanda görüldü ki, Dersim Olayı belge noksanlığından dolayı en çok çarpıtılmağa maruz konumunu devlet duyarlılıklarının özellikle kaşındığı günümüz ortamında dikkat çekici mahiyettedir. Gerek AB'nin gerekse Avrupa Parlamentosunun soykırım mertebesindeki dayatmaları ve güdülenen III. Meşrutiyetçi elit tarafından yapılan en büyük çarpıtma ise isyanın büyük bir katliamla bastırıldığı üzerinde toplanmıştır. Doğrudur, isyan çok sert zecri önlemler alınarak, isyancılarla çarpışa çarpışa bastırılmış ancak masum halka Türk Milletinin yüzünü kızartıcı bir katliam yapılmamıştır. Unutulmamalıdır ki, isyan sonrası asılanların sayısı sadece yedidir ve büyük bir güçle tüm Tunceli ilinde 1938 yılında yapılan temizleme ve tarama harekâtında ölenlerin sayısı ise sadece ve sadece dört kişidir. İkinci konu isyan sonrası Tunceli ilinden Türkiye'nin Batı bölgelerine yapılan zorunlu yerleştirme hareketini de insanlığa karşı işlenen suç gibi algılanması ve algılattırılması meselesidir. Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yıllarca sürecek bölgenin imarlaşma ve bayındır hale getirilmesini beklemek yerine, burada ilkel koşullarda yaşayan yurttaşlarını, hem feodal teokratik boyunduruğundan kurtarmak ve onları insanca yaşam koşulları ve daha iyi yaşama kavuşturmak için zorunlu yerleştirme hareketine başvurduğu değerlendirilemez mi? Gerçekten de öyle olmuştur. Cehaletin kol gezdiği bir Dersim'den 1947 affından sonra geri dönüşler sonrası Tunceli ili kendi iç dinamikleriyle 1970'li yıllarda Türkiye'nin en çok okuma yazma oranı bir seviyeye gelmesini bilmiştir. Ama bana sorarsanız, bunun adı pek fazla uzağa gitmeğe gerek yok, ulusal devlete, onun kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün saldırmanın dayanılmaz hafifliğidir, bir de yapılan onu itibarsızlaştırılma harekâtıdır. Peki, bundan sonraki sıradaki en büyük açılım nedir? "1915 Olayları" nedeniyle Ermenilerden özür dilenmesidir. Unutmamak gerekir ki soykırım suçlarını mürür-ü zamanı yani zaman aşımı yoktur. Uluslar arası hukuka göre doğrudan 1915 koşullarına gidersiniz. Ve de ondan sonrasını insan düşünmek bile istemiyor. Onun için ben diyorum ki "Öküzün büyüğü ahırdadır" sevgili okurlar?
Prof. Dr. Esat Arslan / diğer yazıları
- Meclis Muhafız Taburu / 03.01.2012
- Durup, anlamak / 30.12.2011
- AUK'a bir öneri de benden / 27.12.2011
- İflas eden sıfır sorun politikası / 22.12.2011
- Tarihten ders almak ya da almamak / 16.12.2011
- Neden Vizyoner' / 13.12.2011
- Varlık Vergisi Kanunu'nun 69. Yılı / 06.12.2011
- Rû Be Rû / 02.12.2011
- Turpun Büyüğü Heybede / 29.11.2011
- Dersim 1937-38 / 26.11.2011
- Durup, anlamak / 30.12.2011
- AUK'a bir öneri de benden / 27.12.2011
- İflas eden sıfır sorun politikası / 22.12.2011
- Tarihten ders almak ya da almamak / 16.12.2011
- Neden Vizyoner' / 13.12.2011
- Varlık Vergisi Kanunu'nun 69. Yılı / 06.12.2011
- Rû Be Rû / 02.12.2011
- Turpun Büyüğü Heybede / 29.11.2011
- Dersim 1937-38 / 26.11.2011