TÜİK Kasım 2012 itibarıyla resmi işsizlik rakamlarını açıkladı. Buna göre, Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 9,4, işsiz sayısı ise 2 milyon 630 bin kişi olarak ifade edildi.
Tabi, buna iş aramaktan umudunu kesenler, yılın sadece birkaç ayı karın tokluğuna çalışan mevsimlik işçiler, eksik istihdam olanlar, düzgün ve yeterli bir geliri olmayan ücretsiz aile işçileri dahil edilmiyor. TÜİK’in rakamlarına göre, bunlar da dahil edildiğinde işsiz sayısı en az 10 milyon olarak karşımıza çıkıyor.
İşsizlik mevzuuna dilerseniz biraz farklı bir perspektiften bakmaya çalışalım, bu şekilde ülkemizin gerçek işsizliğini daha net görme şansımız olur.
Kasım 2012 itibarıyla Türkiye’nin nüfusu 73 milyon 950 bin kişi.
Çalışabilir diyebileceğimiz 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus ise 55 milyon 83 bin kişi.
İşgücü ise ne hikmetse bu çalışabilir nüfusun yarısı kadar gösteriliyor, yani 27 milyon 921 bin kişi. İşte gerçek işsizliğin büyük bir bölümü burada gizleniyor.
55 milyon insan çalışabilir deniliyor ama masa başında bunun sadece yaklaşık 28 milyonu işgücüne dahil ediliyor.
Çalışabilir nüfus ve işgücü rakamlarından hesaplanan işgücüne katılım oranı bu tabloda yüzde 50.7 olarak gözüküyor.
Bu oran OECD ortalamasında yüzde 70’ler seviyesinde…
Ülkemizde çalışabilir olmasına rağmen işgücüne dahil edilmeyen 27 milyon 162 bin kişi ne olarak gösteriliyor?
Burada gizlenen gerçek işsizler de açığa çıkarıldığında gerçek işsiz oranı belirlenenin kat kat üstünde çıkıyor.
Peki, neden siyasilerimiz bu tür rakamlarla oynama gereği duyarlar? Halbuki gerçekler göz önüne serilse, problemler gerçek manada tespit edilse çözüme ulaşmak daha kolay olmaz mı?
Millet adına çözüm üretmek isteyen bir siyasi irade için bu doğrudur, ama AB ve ABD’den alma akılla, IMF talimatlarıyla hareket eden bir siyasi irade için masa başı düzeltmeler yapmak bir zorunluluktur. Neden mi?
Resmi işsizlik rakamları belirli bir oranda tutulduğu zaman siyasi irade “bu kadar işsizlik AB’de, ABD’de bile var bu normaldir” diyerek halka izah imkanı buluyorlar.
Gerçek rakamlarla resmi rakamlar arasındaki uçurum ortaya çıkarsa, siyasi iradenin izah etme durumu ortadan kalkar.
Bu sefer, sosyal infial oluşmasın diye çözüme odaklanmak durumunda kalırlar; kamu şirketlerini haraç mezat yabancılara devredemezler, köprüleri, otoyolları satamazlar, madenleri peşkeş çekemezler, tarım kesimini devre dışı bırakamazlar…
İşsizlik problemine sadece Türkiye için değil, gelişmişler de dahil tüm dünya ülkeleri için tek çözüm vardır o da Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli’dir.
İşsizlik, yanlış ekonomik modellerin doğurduğu bir hastalıktır. Kapitalizmin öngördüğü “yüzde 5 işsizlik normaldir” mantığı, “biraz kanserde bir mahsur yoktur” gibi tuhaf bir anlayıştır.
Milli Ekonomi Modeli (MEM), tüketim yanlı bir denge analiziyle tam istihdama doğal olarak ulaşabilmektedir. Tam istihdamın sağlanması için üretimin canlanması, üretimin canlanması için de toplumda tüketimin canlanması, pazarın genişlemesi gerekmektedir.
Senyoraj geliri, maden geliri gibi ülkemiz için yeni yerli kaynaklarını devreye koyan Milli Ekonomi Modeli, güçlü ve baba devlet anlayışıyla sosyal devlet projelerini hayata geçirerek bunu gerçekleştirecektir.
Tabi, buna iş aramaktan umudunu kesenler, yılın sadece birkaç ayı karın tokluğuna çalışan mevsimlik işçiler, eksik istihdam olanlar, düzgün ve yeterli bir geliri olmayan ücretsiz aile işçileri dahil edilmiyor. TÜİK’in rakamlarına göre, bunlar da dahil edildiğinde işsiz sayısı en az 10 milyon olarak karşımıza çıkıyor.
İşsizlik mevzuuna dilerseniz biraz farklı bir perspektiften bakmaya çalışalım, bu şekilde ülkemizin gerçek işsizliğini daha net görme şansımız olur.
Kasım 2012 itibarıyla Türkiye’nin nüfusu 73 milyon 950 bin kişi.
Çalışabilir diyebileceğimiz 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus ise 55 milyon 83 bin kişi.
İşgücü ise ne hikmetse bu çalışabilir nüfusun yarısı kadar gösteriliyor, yani 27 milyon 921 bin kişi. İşte gerçek işsizliğin büyük bir bölümü burada gizleniyor.
55 milyon insan çalışabilir deniliyor ama masa başında bunun sadece yaklaşık 28 milyonu işgücüne dahil ediliyor.
Çalışabilir nüfus ve işgücü rakamlarından hesaplanan işgücüne katılım oranı bu tabloda yüzde 50.7 olarak gözüküyor.
Bu oran OECD ortalamasında yüzde 70’ler seviyesinde…
Ülkemizde çalışabilir olmasına rağmen işgücüne dahil edilmeyen 27 milyon 162 bin kişi ne olarak gösteriliyor?
Burada gizlenen gerçek işsizler de açığa çıkarıldığında gerçek işsiz oranı belirlenenin kat kat üstünde çıkıyor.
Peki, neden siyasilerimiz bu tür rakamlarla oynama gereği duyarlar? Halbuki gerçekler göz önüne serilse, problemler gerçek manada tespit edilse çözüme ulaşmak daha kolay olmaz mı?
Millet adına çözüm üretmek isteyen bir siyasi irade için bu doğrudur, ama AB ve ABD’den alma akılla, IMF talimatlarıyla hareket eden bir siyasi irade için masa başı düzeltmeler yapmak bir zorunluluktur. Neden mi?
Resmi işsizlik rakamları belirli bir oranda tutulduğu zaman siyasi irade “bu kadar işsizlik AB’de, ABD’de bile var bu normaldir” diyerek halka izah imkanı buluyorlar.
Gerçek rakamlarla resmi rakamlar arasındaki uçurum ortaya çıkarsa, siyasi iradenin izah etme durumu ortadan kalkar.
Bu sefer, sosyal infial oluşmasın diye çözüme odaklanmak durumunda kalırlar; kamu şirketlerini haraç mezat yabancılara devredemezler, köprüleri, otoyolları satamazlar, madenleri peşkeş çekemezler, tarım kesimini devre dışı bırakamazlar…
İşsizlik problemine sadece Türkiye için değil, gelişmişler de dahil tüm dünya ülkeleri için tek çözüm vardır o da Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli’dir.
İşsizlik, yanlış ekonomik modellerin doğurduğu bir hastalıktır. Kapitalizmin öngördüğü “yüzde 5 işsizlik normaldir” mantığı, “biraz kanserde bir mahsur yoktur” gibi tuhaf bir anlayıştır.
Milli Ekonomi Modeli (MEM), tüketim yanlı bir denge analiziyle tam istihdama doğal olarak ulaşabilmektedir. Tam istihdamın sağlanması için üretimin canlanması, üretimin canlanması için de toplumda tüketimin canlanması, pazarın genişlemesi gerekmektedir.
Senyoraj geliri, maden geliri gibi ülkemiz için yeni yerli kaynaklarını devreye koyan Milli Ekonomi Modeli, güçlü ve baba devlet anlayışıyla sosyal devlet projelerini hayata geçirerek bunu gerçekleştirecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025