Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Suriye krizinin başladığı 2011 yılından bu yana hep Suriye'nin güvenliğinin ve toprak bütünlüğünün, Türkiye'nin güvenliği açısından önemini vurgulamıştır.
Ayrıca Irak ve Suriye için hedeflenen ABD'nin vatan projesi ve büyük İsrail devleti projelerinin sadece Irak ve Suriye ile sınırlı kalmayacağını, ülkemizin topraklarının da bu kirli projeler kapsamında parçalanmasının planlandığını belirtmiştir.
Çözümü de her zaman ifade etmiştir; "Dış politikamızı, üzerimizde menfur hesapları olmayan ülkelerle şekillendirmeliyiz", "Bölgesel sorunlarımızı bölge ülkeleriyle işbirliği içinde çözmeliyiz" demiştir.
Türkiye'nin siyaseti ise maalesef gözlerini kapatarak, kulaklarını tıkayarak yine bölgeyi parçalayıp bölmek ve de yerleşmek isteyen işgalci devletlerle işbirliğini tercih etmiş, Suriye devleti ile Irak devleti ile gerilimi tercih etmiştir.
ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde Türkiye de bölünmesi gereken 22 İslam ülkesinden bir tanesidir, hatta Sayın Baş'ın 1991 yılında ifade ettiği gibi "Asıl hedef Türkiye'dir."
Kim celladına aşık olur ki? Maalesef yıllardır Türkiye'nin siyasetinin izlediği politika bu…
11 askerimizin başına çuval geçirmesi bizleri etkilemedi; terörümüze verdiği destek bizi yıldırmadı; en haklı davamız olan Kıbrıs meselesinde uyguladığı ambargo bizi caydırmadı, bir tweetle ekonomimizi allak bullak etmesi bizi ayıktırmadı…
Celladımıza olan aşkımız katlanarak büyüdü.
Yıllardır dedik ki, bu adamlar Suriye'yi terör bahanesiyle, terörü kullanarak, terör örgütlerinin arkasına saklanarak bölüyor, parçalıyor.
Suriye devleti ile bir ve beraber olup, bu işgali önleyeceğimize, Suriye devletine düşman olup, işgalci ABD ile beraber hareket etmeyi tercih ettik.
Şimdi de ABD ile varılan son mutabakatla Suriye'nin kuzey doğusu ile ilgili ortak bir adım planlıyoruz. Şanlıurfa'da bir koordinasyon merkezi kuruluyor ve ABD'li üst düzey askeri yetkililerin bir grubu gidiyor, diğer grubu geliyor.
ABD, bizim terör örgütü dediğimiz YPG'ye, "sahadaki ortağım" diyor ve Türkiye'nin yapabileceği operasyonlara karşı da onlara güvence veriyor.
Peki, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) yetkilileri bizim güvenli bölge dediğimiz projeden bahsederken, niçin hiç "güvenli bölge" diye bahsetmiyor.
Şanlıurfa'daki komuta merkezine ABD askerlerinin geleceği ifade ediliyor.
Soru şu: Bizim askerlerimiz mi Suriye'de güvenli bölge oluşturacak, yoksa ABD askerleri Türkiye'de mi? Kimin eli kimin cebinde olduğu belli değil…
Geçmişte reddettiğimiz 1 Mart tezkeresi kabul edildi de haberimiz mi yok?
Bu arada ABD, terör örgütü YPG'yi beslemeye devam ediyor.
Suriye'nin kuzeyinde eğitip donatarak oluşturduğu 100 bin kişilik ordu oluşumunu 110 bine çıkartmanın hesaplarını yapıyor.
Operasyonel Türk ordusunun yarısı kadar bir askeri birlikten bahsediyoruz; Irak'takiler hariç…
YPG'ye askeri malzeme sevkiyatı hızla devam ediyor, geçtiğimiz günlerde 70 tır daha gönderildi.
Derinlik Türkiye'nin talep ettiği gibi 32 kilometre mi olacak, yoksa ABD'nin istediği şekliyle 5-10 kilometre mi olacak derken, 5 kilometreyi geçmeyeceği ifade ediliyor.
İndependent Türkçe'nin haberinde, ABD'nin bir taraftan Türkiye ile Şanlıurfa'da Müşterek Harekat Merkezi kurma çalışmaları devam ederken, diğer taraftan her adımın YPG ile istişare edildiği ifade edildi.
Haberde, güvenli bölgenin derinliğinin 5 kilometreyi geçmeyeceği, bölgedeki yerleşim yerlerinin çoğunun sınıra sıfır noktasında olduğu, buraların planın dışında tutulacağı, Türkiye'de bulunan Suriyeli mültecilerin bölgeye asla kabul edilmeyeceği belirtiliyor.
Barzani'ye yakınlığıyla bilinen Rudaw'ın haberinde ise, YPG'nin omurgasını oluşturduğu SDG'ye herhangi bir saldırının olmayacağı ABD tarafından güvenceye alındığı ifade edildi.
Böyle bir ABD ile ortaklaşa atacağımız bir adım bizi gerçekten doğru bir noktaya, çözüme taşıyacak mıdır?
Yapılan bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, Türkiye'nin düşündüğü bir güvenli bölge Suriye'nin kuzey doğusunda asla gerçekleşmeyecek.
Münbiç'te ABD bize verdiği sözleri tuttu mu ki, Fırat'ın doğusundakileri tutsun?
Şunu unutmayalım ki, Suriye'de ABD ile attığımız her adım bizi Astana sürecinden ve Suriye devleti ile yeniden barışma ihtimalinden uzaklaştırmaktadır.
Suriye ile barışı yeniden tesis edip, Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlama konusunda bir adım atmadığımız müddetçe, terör ve mülteci sorunumuz asla çözülmez, Türkiye'nin de güvenliği daha büyük bir tehdit altına girer.
Bu konuda kaybettiğimiz zaman ulusal güvenliğimizi tehdit etmektedir.
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025