2011 yılının başlarında dönemin dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye devlet başkanı Beşar Esad'a bazı tavsiyelerde bulunur.
Esat bu tavsiyeleri şiddetle reddeder ve şu cevabı verir:
"Siz ABD'nin dışişleri bakanı mı, yoksa Türkiye'nin dışişleri bakanı mısınız?
Kendisine yapılan teklif adeta bir direktif niteliği taşıyordu.
Esad'dan anayasayı değiştirmesi, muhaliflere yönetimde söz hakkı tanıması ve askeri alanlarda bazı düzenlemeler yapması isteniyordu.
Esad hiçbir bağımsız devletin kabul etmeyeceği bu direktifleri elbette elinin tersiyle itti.
Bu süreçten sonra daha önce ortak bakanlar kurulu toplantıları yapılan, ticaret hacmi gitgide artan, Erdoğan ailesinin neredeyse her yaz beraber tatil yaptığı Esad keskin bir U dönüşüyle bir anda gözden çıkarıldı ve düşmanlaştırıldı.
Kardeşim Esad yerini şeytan Esad'a bırakmıştı artık..
Tabii ki Esad'ı dışlamak ve kabul etmemek Türkiye'yi çok fazla zarara sokacak bir dönemi de başlattı.
Dış ticaretteki milyarlarca dolar kayıp belki telafi edebilirdi ama milyonlarca sığınmacının ve göçmenin kontrolsüz bir şekilde Türkiye'ye adeta boca edilmesi sosyal, ekonomik, güvenlik kültürel birçok problemi beraberinde getirdi.
ABD, Çin ve Rusya dahil olmak üzere hiçbir ülkenin ekonomisi bu kadar çok göçmenin aynı anda bir ülkeye girişini idare edemez.
Türkiye, Avrupa Birliği'nin göçmen deposu olması için Geri Kabul Anlaşmasını sadece birkaç milyar dolar için kabul etti.
Sığınmacı konusunun gittikçe kangren haline gelmesi ve Türkiye'deki vatandaşların bu sorunu gittikçe kendi gözleriyle görmesi ve yaşaması meselenin Muhacir ve Ensar benzetmesi ile hiçbir ilgisinin olmadığını kısa sürede ortaya çıkardı.
AKP iktidarı ısrarla sebep olduğu bu büyük problemi gizlemek için gelen sığınmacıların korunması, yedirilmesi, içirilmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerinin verilmesi konusunun sadece insani bir görev olduğunu ısrarla vurguladı.
Maliyetini fakir Anadolu halkı karşıladıktan sonra AKP'liler burada herhangi bir sakınca görmediler.
Sığınmacı konusu öyle bir hale geldi ki uygulanan yanlış ekonomi politikalarının da etkisi ile Türk milletinin refahından ve vergilerinden para aktarıldıkça kendi ekonomisi dibin dibini görmeye başladı.
Bu siyasi iklimden faydalanan Ümit Özdağ siyasi literatürümüze "Tematik Parti" kavramını kazandırdı.
Sadece sığınmacıların gönderilmesi üzerine kurguladığı politikasında başarılı oldu.
100.000 imza toplayarak gösterdiği Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan da hiç beklenmedik bir şekilde %5'in üzerinde oy aldı.
Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimden önce görmezden geldiği ve anlaşmak için hiçbir adım atmadığı Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kalınca defalarca görüşmek zorunda kaldı.
Görüşmeler sonucunda Ümit Özdağ, Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemesi karşılığında bir mutabakat imzalattı.
Bu mutabakat özü itibariyle sığınmacıların gönderilmesi üzerine kurgulanmıştı.
Kamuoyunun büyük kısmı bu yaklaşımın sığınmacıların adeta bir sürek avı yöntemi ile Türkiye'den gönderileceğini algıladı.
Belki de seçimin ikinci turuna günler kala imzalandığı için bu konu millet ittifakı tarafından tam olarak anlatılamadı.
Bu konuyu bu düzlemde anlayan seçmen ve oy hakkı bulunan sığınmacılar kesinlikle Kemal Kılıçdaroğlu'nu 2. turda desteklemediler.
Kılıçdaroğlu da bu konuyu kesinlikle anlatamadı.
Hedef kitlesi olan ve kendisinden oy almak mecburiyetinde olduğu sığınmacıları adeta yok sayarak onların oyunu reddetmiş oldu.
28 Mayıs günü de gelip çattığında sığınmacılar kendilerini göndermeye çalışan Kılıçdaroğlu'nu desteklemeyerek iktidardan ettiler.
Dikkat edilirse Erdoğan'la Kılıçdaroğlu arasındaki fark 2 milyon 300 bin oy civarındaydı.
Sığınmacıların sadece bir kısmı Kemal Kılıçdaroğlu'na oy verseydi bu tablo değişebilirdi!
Kılıçdaroğlu vatandaş yapılan ve oy hakkı bulunan sığınmacıları veya daha vatandaşlık hakkı kazanamayan göçmenleri bir kalemle çizmeyip de onların geri dönüşü ile ilgili kapsamlı ve ikna edici bir çalışma yapsaydı eminim çok farklı bir tablo ortaya çıkacaktı.
Konuştuğum bütün Suriyeliler vatanlarına dönmek istediklerini fakat güven ortamı sağlanmadan gitmelerinin mümkün olamayacağını ifade ediyorlar.
Suriyeliler vatanlarına dönmek istiyor fakat güvence istiyorlar.
Kılıçdaroğlu bu güvenceyi veremedi.
Suriyeli mültecilerin vatanlarına dönmesi konusu sadece Beşar Esad'ın vereceği bir kararla gerçekleşemeyeceği, başta Rusya olmak üzere İran ve Arap Birliği ülkelerinin de bu sürece dahil olması gerektiği gerçeğine hiç değinilmedi.
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024