Dün, Hz. Peygamber tarafından “ilahî emanetlerin ikinci olarak ilan edilen Ehl-i Beyt”in, (Müslim, Sahih, Fedail’us-Sahabe, 36; Darimî, Sünen, II/431-432; Malik, Muvatta, II, 899; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/12, 14, 26, 59; Mustafa Kasîr el-Âmilî, Kitab’u Ali, s.,21-22, Kum 1417) aynı zamanda Sünnet’in sigortası ve bizzat Hz. Ali’nin(ra) hattıyla hadisleri yazılarak Ehl-i Beyt ocağında yaşanan İslam’ın asıl kaynağı olduğunu delilleriyle anlatmıştık.
Ehl-i Beyt ekolü, İslam’ın ilk gününden beri hadis ve sünneti bizzat Hz. Ali(ra) hattıyla kayıt ve koruma altına almakla kalmamış, bu “kitabet ve koruma” geleneğini nesilden nesile devretmiştir.
Ehl-i Beyt’in hadislerin yazımına dair teşviki
Hz. Ali (ra), evlatlarına ve çevresine hadislerin öğrenilmesini ve yazılmasını bizzat teşvik ve emretmiştir (Hatib Bağdadi,Takyid, 90).
Aynı şekilde Ehl-i Beyt’in yüce zevatından Rasulullah’ın torunu Hz. Hasan (ra), oğlu ve yeğenini “hadislerin yazılması” konusunda şu teşvikle ikaz ediyor: “Ey oğlum ve yeğenim, sizler bugün İslam ümmetinin küçüklerisiniz, yakında büyükleri olacaksınız. Hadisleri öğreniniz, bizzat ezberleyiniz. Hatta bunları mutlaka yazınız” (Hatib Bağdadi,Takyid, 93).
Hatta Hz. Ali (ra) kendi hattıyla bizzat kalem aldığı yazılı hadis vesikaları dışında hiç kimsenin elinde herhangi bir sahifenin var olamayacağını, var olduğunu iddia edenlerin ise ancak yalan söylediklerine şöyle dikkat çekiyor: “Kim bizim yanımızda olup da okuduğumuz kitabın ve şu sahifenin dışında bir şey olduğunu iddia ederse yalan söylemiştir” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 81; Hatib Bagdadi,Takyid, 88).
Sünnet’in “kitabeti/yazılması”, “tedvini/toplanması” ve “tasnifi” konusunda Ehl-i Sünnet ekolünün usulü ise Ehl-i Beyt ekolünkinden farklıdır.
İslam’ın tapusu Hz. Ali’nin kitabeleri
Rasulullah’ın(sav) Hz. Ali’ye(ra) “kendisinden işittiklerini bizzat yazması”nı emrederken; genel olarak ashabına “kendisinden Kur’an-ı Kerim ayetleri dışında duyduklarını yazmamalarını ve hatta ellerinde Kur’an dışında bir kayıt varsa imha etmelerini istemesi” sebebiyle Ashab-ı Kiram hadisleri yazmamıştır (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,12). Ancak işittiklerini hafızalarında tutma ve birbirlerine aktarma yolunu seçmişlerdir.
Bu bakımdan Hz. Ali (ra) bizzat kaleme aldığı “Sahife”si ve ondan hariç el-Camia, el-Cifr, el-Mushaf adlarıyla anılan tomar tomar “yazılı külliyatı” dışında (Bkz. Buhari, İlm, 39, Medîne, 1; Ebu Davud, Sünen, I, 291; Nesâi, Kasâme,12; İbn Mâce, Diyât 21; Ahmed b.Hanbel, Müsned, 1/79, 44, 121, 81,100,102, 131; el-Küleynî, Usûlü’l-Kâfî, Necef-1969, Fadl’il-ilm 22, H. No: 190; Abdulhâdî el- Fadlî, Rivayetu’l-Hadîs); diğer sahabilerden gelen yazılı bir hadis kaynağı söz konusu değildir, o ilk dönemden elimize yazılı bir hadis evrakı ulaşmamıştır.
Ehl-i Sünnet’in ilk yazılı hadis sahifesi
Nitekim bu bağlamda Ehl-i Sünnet ekolünün kabul ettiği ilk yazılı hadis belgesi, Ebu Hureyre’nin talebesi Hemmam b. Münebbih’e (ö: h. 110) ait olduğu söylenen “Sahife”dir ki, içinde kısa kısa 138 hadis mevcuttur (Bkz. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemmam İbn Münebbih, İstanbul 1967, Bahar Yay.; Prof. Dr. Bünyamin Erul, Hemmam’ın Sahifesi, Ankara 2010, TDV Yay).
En çok hadis rivayet ettiği bilinen Ebu Hureyre ise, “Rasulullah’tan duyduğu hiçbir hadisi yazmadığını” bizzat kendisi ifade etmektedir (Buharî, Sahih, İlim, 39; Tirmizî, Sünen, İlim,12; Darimî, Sünen, Mukaddime, 43).
Hatta Hz. Ebu Bekir(ra) ve Hz. Ömer’in(ra) idareciliklerinde, çevrelerinde var olduğunu duydukları “yazılı hadis evrakları”nı bizzat kendileri tarafından imha ettirdikleri, sahih kaynaklarımızla sabittir.
Yazılı hadis sahifelerinin imha edilmesi
Hz. Ebubekir(ra), Hz. Aişe validemizin elindeki 40-50 hadislik yazılı parçaları, Hz. Ömer de başta oğlu Abdullah’ın elindekiler olmak üzere sahabenin elindeki yazılı hadis kuyudatını toplattırarak imha ettirdi (Bkz. Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz, Haydarabâd, 1956, I / 5; Ahmed b. Abdillah b. Muahammed et-Taberî, Ebû Ca’fer, er-Riyadu’n-Nadre, Neşr. İsa Abdullah Mani’el-Hiyerî, Beyrut -1996, II, 144; Abdurezzâk, Musannef, XI, 257; Hatib, Takyid, s. 50; Süyûtî, Tedrîb, II, 67; Hatib, Takyid, s. 5, 52, 53; İbn Sa’d, Tabakat, III / 247 ).
Hatta Hz. Ömer (ra), fethedilen yörelerde yeni Müslüman olmuş kimselere, sadece Kur’an-ı Kerim’in öğretilmesini emretmiş, hadislerin nakledilip öğretilmesini uygun görmemiş, yasaklamıştır (İbn Mace, Mukaddime, 3; Darimi, Sünen, 26; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 7; Zehebî, Tezkire, I, 7; Cezâirî, Tevcihu’n-Nazar, I, 62.Krs. Herevî, Zemmü’l-Kelâm, IV, 8; amlf. Garibu’l-Kur’an, IV, 39).
Ali kapısı “hikmet ve ilim” şehrinin kapısı
Başta Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman idaresi olmak üzere ümmet-i Muhammed’in en çetrefilli meselelerinde hukuk ve hüküm mercii, ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali(ra) olmuştur; onu kabul eden de, etmeyen de darda kaldıklarında yine Ali kapısına müracaat etmişlerdir. O (k. vecheh), şanına yakışı bir adalet ve vakarla hiç kimseyi kapısından geri çevirmemiş, kendilerine hak ve hakikati anlatmış, çıkış yolları göstermiştir. Nitekim Hz Ömer (ra) “Ali olmasaydı, Ali’nin kavli olmasaydı Ömer helâk olurdu” demiştir (İbn Abdilberr, el-İstiâb, I, 339; İbn Kuteybe,Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadis, s. 162).
Can karşılığında sevgi dönemi
Ehl-i Sünnet ekolünün İslam’ın ilk dönemine ait yazılı hadis kaynaklarına sahip olmayışının yanısıra; Emevî saltanatıyla birlikte Ehl-i Beyt büyüklerinden artık söz etmenin, onları sevmenin, onlarla sohbet etmenin, onlardan hadis almanın veya onlardan hadis nakletmenin karşılığının “can feda etmek, her türlü mezalime göze almak” olması, Hz. Ali’den ve Ehl-i Beyt’ten miras olarak gelen İslam’ın ilk yazılı ana hadis kaynağından yeterince istifade etme imkanı tanımamıştır.
Buna mukabil Emevî saltanatı ve mezalimi süreci, aynı zamanda işbaşındaki idarecilerin yanlışlarına göz yumulduğu, kötü hallerine teviller ve haklarında Rasulullah’tan şifahi nakillerle hadislerin uydurulduğu dönem olmuştur.
Bu süreçte sahabenin hem sayısı azalıyor, hem yaşlanıyorlar, hem de çeşitli fitne, mezalim ve mihneler yüzünden Mekke ve Medine dışına muhacir çıkmak durumunda kalıyorlar. Diğer yandan da Emevî idaresinin parasal destekleriyle hadis uydurmaclarının sayıları çoğalıyor. Müslümanların Ehl-i Sünnet ve Şia ekolü diye keskin ayrıma tabı tutulması da bu Emevî saltanat dönemiyle başlar. Rasulullah’ın torunlarının ve hane-i saadeti mensuplarının kıyımıyla süregider. İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Azam, Said ibn Cübeyr ve İmam Nesaî gibi yüzlerce zevat-i kiram, Ehl-i Beyt’e bağlılıkları ve sevgileri uğruna şehit edilmişlerdir.
Cerh ve Ta’dil ilminin ortaya çıkışı
Bu mihne devrinde Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’ten gelen yazılı hadis kaynaklarından istifade etme imkanı daralan ve şifahî-simaî rivayetlerle İslam’ı algılamak durumunda kalan Ehl-i Sünnet kesimi, aynı dönemde tedvin ve tasnif edilmeye başlanmış olan hadislerin her bakımdan “güvenirliliği”ni sağlamak üzere Hadis Usulü’nün bazı kriterlerini, Rical İlmi / Cerh ve Ta’dil usulü geliştiriyor.
Rical imi, Hadis Usulü’nun önemli alt dallarından biridir. Cerh ve Ta’dil olarak da anılır. Cerh, herhangi bir hadisi rivayet eden (râvi) hakkında olumsuz kanaat belirtme, ta’dil ise râvi hakkında olumlu kanaat belirtmedir. Söz konusu olumlu veya olumsuz kanaat için elbette bazı temel esaslara dayandırılır. Bu hususta ve bu adla yazılmış ilk eser ise İbn Ebi Hatim’in (ö: h. 327 / m. 938),”Kitab’uc-Cerh ve’t Ta’dîl”idir.
Yanısra İlel’ul Hadis, Gârib’ul Hadis, İhtilaf’ul Hadis ve Esba’u Vürud’il Hadis gibi alanlar da, yine Hadis Usulü ilminin alt dallarıdır (Bkz. Hadis Tarihi ve Usulü, Heyet, Editör: Prof. Dr. Salahattin Polat, Anadolu Ünv. Yay, Eskişehir, Eylül 2010,).
Onları Allah tezkiye etti
Ehl-i Beyt ekolünün böyle bir usule ihtiyacı yoktur, olmuyor. Çünkü onların ellerindeki hadis kaynakları, Hz. Ali’nin (ra) bizzat kendi hattıyla yazdığı ve mübarek evlatlarına bıraktığı, onlar ve Ehl-i Beyt’in yüce zevatıyla elden ele gelen yazılı kaynaklardır. Bu hadis kaynakları, kendisini Ehl-i Sünnet olarak adlandıra-gelen ekolün Cerh ve Ta’dil esaslarına, geleneksel Hadis Usulü’nun adalet ve zapt şartlarına vurulduğunda bile en sağlam kaynaklardır. Zapt yönünden sağlamdırlar; zira bizzat Hz. Ali ve Ehl-i Beyt evlatları eliyle kayıt altına alınmışlardır.
Adalet yönünden en sağlam kaynaklardır; çünkü bu hadisleri bizzat hattıyla yazıya aktaran Hz. Ali ve Ehl-i Beyt bizzat yüce Allah tarafından tezkiye edilmiş, adaletleri tescil edilmiş, her türlü fenalıktan uzak kılındıkları ilan edilerek Ümmet-i Muhammed’in sevmesi farz kılınmış zevattır (Ahzab Suresi, 33; Şûra Suresi, 23; Muhammed Afif ez-Za’bî, Divânu’ş-Şâfii, 72; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I, 270, Beyrut, 1997, tahriçli baskı; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-Islâmî ve Edilletühû, I, 670).
Bu temel ölçüler gösteriyor ki, “Ehl-i Beyt hadis külliyatı”nı Ehl-i Sünnet usul ve şartlarına göre ele almak, “altın”ı metre ile tartmaya benzer. Halbuki onun miyarı ve ölçü birimi metre değildir; dolayısıyla yaklaşım ve sonuç, esastan ve usulden yanlıştır. Bu yanlış ölçüden bile hadersiz satılmış kara cahilllerin, Ehl-i Beyt külliyatının hadis kaynaklarına gölge balçık sürmeye çalışmaları, güneşi balçıkla sıvamaya çalışmak bile olmaz. Bu olsa olsa; beş paralık dünya menfaati veya Hicaz bölgesinde İngiliz Sömürgeler Bakanlığı tarafından Muhammed Abdulvehhab’ın koynuna sokulan Safiye cinsinden ve misyonundan birkaç aşüfte karşılığında satın alınmanın bedeli olarak, cami duvarını münafıkça pislemeye kalkışmak olur.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın, “coğrafyaları Haçlı ordularının işgal ve entrikalarına hedef olan Müslümanların birliği ve tevhidi”nin mayası olan Ehl-i Beyt Külliyat’ı ekseninde İslam’ın bu temel konuları hakkında sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz…
Ehl-i Beyt ekolü, İslam’ın ilk gününden beri hadis ve sünneti bizzat Hz. Ali(ra) hattıyla kayıt ve koruma altına almakla kalmamış, bu “kitabet ve koruma” geleneğini nesilden nesile devretmiştir.
Ehl-i Beyt’in hadislerin yazımına dair teşviki
Hz. Ali (ra), evlatlarına ve çevresine hadislerin öğrenilmesini ve yazılmasını bizzat teşvik ve emretmiştir (Hatib Bağdadi,Takyid, 90).
Aynı şekilde Ehl-i Beyt’in yüce zevatından Rasulullah’ın torunu Hz. Hasan (ra), oğlu ve yeğenini “hadislerin yazılması” konusunda şu teşvikle ikaz ediyor: “Ey oğlum ve yeğenim, sizler bugün İslam ümmetinin küçüklerisiniz, yakında büyükleri olacaksınız. Hadisleri öğreniniz, bizzat ezberleyiniz. Hatta bunları mutlaka yazınız” (Hatib Bağdadi,Takyid, 93).
Hatta Hz. Ali (ra) kendi hattıyla bizzat kalem aldığı yazılı hadis vesikaları dışında hiç kimsenin elinde herhangi bir sahifenin var olamayacağını, var olduğunu iddia edenlerin ise ancak yalan söylediklerine şöyle dikkat çekiyor: “Kim bizim yanımızda olup da okuduğumuz kitabın ve şu sahifenin dışında bir şey olduğunu iddia ederse yalan söylemiştir” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 81; Hatib Bagdadi,Takyid, 88).
Sünnet’in “kitabeti/yazılması”, “tedvini/toplanması” ve “tasnifi” konusunda Ehl-i Sünnet ekolünün usulü ise Ehl-i Beyt ekolünkinden farklıdır.
İslam’ın tapusu Hz. Ali’nin kitabeleri
Rasulullah’ın(sav) Hz. Ali’ye(ra) “kendisinden işittiklerini bizzat yazması”nı emrederken; genel olarak ashabına “kendisinden Kur’an-ı Kerim ayetleri dışında duyduklarını yazmamalarını ve hatta ellerinde Kur’an dışında bir kayıt varsa imha etmelerini istemesi” sebebiyle Ashab-ı Kiram hadisleri yazmamıştır (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,12). Ancak işittiklerini hafızalarında tutma ve birbirlerine aktarma yolunu seçmişlerdir.
Bu bakımdan Hz. Ali (ra) bizzat kaleme aldığı “Sahife”si ve ondan hariç el-Camia, el-Cifr, el-Mushaf adlarıyla anılan tomar tomar “yazılı külliyatı” dışında (Bkz. Buhari, İlm, 39, Medîne, 1; Ebu Davud, Sünen, I, 291; Nesâi, Kasâme,12; İbn Mâce, Diyât 21; Ahmed b.Hanbel, Müsned, 1/79, 44, 121, 81,100,102, 131; el-Küleynî, Usûlü’l-Kâfî, Necef-1969, Fadl’il-ilm 22, H. No: 190; Abdulhâdî el- Fadlî, Rivayetu’l-Hadîs); diğer sahabilerden gelen yazılı bir hadis kaynağı söz konusu değildir, o ilk dönemden elimize yazılı bir hadis evrakı ulaşmamıştır.
Ehl-i Sünnet’in ilk yazılı hadis sahifesi
Nitekim bu bağlamda Ehl-i Sünnet ekolünün kabul ettiği ilk yazılı hadis belgesi, Ebu Hureyre’nin talebesi Hemmam b. Münebbih’e (ö: h. 110) ait olduğu söylenen “Sahife”dir ki, içinde kısa kısa 138 hadis mevcuttur (Bkz. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemmam İbn Münebbih, İstanbul 1967, Bahar Yay.; Prof. Dr. Bünyamin Erul, Hemmam’ın Sahifesi, Ankara 2010, TDV Yay).
En çok hadis rivayet ettiği bilinen Ebu Hureyre ise, “Rasulullah’tan duyduğu hiçbir hadisi yazmadığını” bizzat kendisi ifade etmektedir (Buharî, Sahih, İlim, 39; Tirmizî, Sünen, İlim,12; Darimî, Sünen, Mukaddime, 43).
Hatta Hz. Ebu Bekir(ra) ve Hz. Ömer’in(ra) idareciliklerinde, çevrelerinde var olduğunu duydukları “yazılı hadis evrakları”nı bizzat kendileri tarafından imha ettirdikleri, sahih kaynaklarımızla sabittir.
Yazılı hadis sahifelerinin imha edilmesi
Hz. Ebubekir(ra), Hz. Aişe validemizin elindeki 40-50 hadislik yazılı parçaları, Hz. Ömer de başta oğlu Abdullah’ın elindekiler olmak üzere sahabenin elindeki yazılı hadis kuyudatını toplattırarak imha ettirdi (Bkz. Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz, Haydarabâd, 1956, I / 5; Ahmed b. Abdillah b. Muahammed et-Taberî, Ebû Ca’fer, er-Riyadu’n-Nadre, Neşr. İsa Abdullah Mani’el-Hiyerî, Beyrut -1996, II, 144; Abdurezzâk, Musannef, XI, 257; Hatib, Takyid, s. 50; Süyûtî, Tedrîb, II, 67; Hatib, Takyid, s. 5, 52, 53; İbn Sa’d, Tabakat, III / 247 ).
Hatta Hz. Ömer (ra), fethedilen yörelerde yeni Müslüman olmuş kimselere, sadece Kur’an-ı Kerim’in öğretilmesini emretmiş, hadislerin nakledilip öğretilmesini uygun görmemiş, yasaklamıştır (İbn Mace, Mukaddime, 3; Darimi, Sünen, 26; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 7; Zehebî, Tezkire, I, 7; Cezâirî, Tevcihu’n-Nazar, I, 62.Krs. Herevî, Zemmü’l-Kelâm, IV, 8; amlf. Garibu’l-Kur’an, IV, 39).
Ali kapısı “hikmet ve ilim” şehrinin kapısı
Başta Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman idaresi olmak üzere ümmet-i Muhammed’in en çetrefilli meselelerinde hukuk ve hüküm mercii, ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali(ra) olmuştur; onu kabul eden de, etmeyen de darda kaldıklarında yine Ali kapısına müracaat etmişlerdir. O (k. vecheh), şanına yakışı bir adalet ve vakarla hiç kimseyi kapısından geri çevirmemiş, kendilerine hak ve hakikati anlatmış, çıkış yolları göstermiştir. Nitekim Hz Ömer (ra) “Ali olmasaydı, Ali’nin kavli olmasaydı Ömer helâk olurdu” demiştir (İbn Abdilberr, el-İstiâb, I, 339; İbn Kuteybe,Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadis, s. 162).
Can karşılığında sevgi dönemi
Ehl-i Sünnet ekolünün İslam’ın ilk dönemine ait yazılı hadis kaynaklarına sahip olmayışının yanısıra; Emevî saltanatıyla birlikte Ehl-i Beyt büyüklerinden artık söz etmenin, onları sevmenin, onlarla sohbet etmenin, onlardan hadis almanın veya onlardan hadis nakletmenin karşılığının “can feda etmek, her türlü mezalime göze almak” olması, Hz. Ali’den ve Ehl-i Beyt’ten miras olarak gelen İslam’ın ilk yazılı ana hadis kaynağından yeterince istifade etme imkanı tanımamıştır.
Buna mukabil Emevî saltanatı ve mezalimi süreci, aynı zamanda işbaşındaki idarecilerin yanlışlarına göz yumulduğu, kötü hallerine teviller ve haklarında Rasulullah’tan şifahi nakillerle hadislerin uydurulduğu dönem olmuştur.
Bu süreçte sahabenin hem sayısı azalıyor, hem yaşlanıyorlar, hem de çeşitli fitne, mezalim ve mihneler yüzünden Mekke ve Medine dışına muhacir çıkmak durumunda kalıyorlar. Diğer yandan da Emevî idaresinin parasal destekleriyle hadis uydurmaclarının sayıları çoğalıyor. Müslümanların Ehl-i Sünnet ve Şia ekolü diye keskin ayrıma tabı tutulması da bu Emevî saltanat dönemiyle başlar. Rasulullah’ın torunlarının ve hane-i saadeti mensuplarının kıyımıyla süregider. İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Azam, Said ibn Cübeyr ve İmam Nesaî gibi yüzlerce zevat-i kiram, Ehl-i Beyt’e bağlılıkları ve sevgileri uğruna şehit edilmişlerdir.
Cerh ve Ta’dil ilminin ortaya çıkışı
Bu mihne devrinde Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’ten gelen yazılı hadis kaynaklarından istifade etme imkanı daralan ve şifahî-simaî rivayetlerle İslam’ı algılamak durumunda kalan Ehl-i Sünnet kesimi, aynı dönemde tedvin ve tasnif edilmeye başlanmış olan hadislerin her bakımdan “güvenirliliği”ni sağlamak üzere Hadis Usulü’nün bazı kriterlerini, Rical İlmi / Cerh ve Ta’dil usulü geliştiriyor.
Rical imi, Hadis Usulü’nun önemli alt dallarından biridir. Cerh ve Ta’dil olarak da anılır. Cerh, herhangi bir hadisi rivayet eden (râvi) hakkında olumsuz kanaat belirtme, ta’dil ise râvi hakkında olumlu kanaat belirtmedir. Söz konusu olumlu veya olumsuz kanaat için elbette bazı temel esaslara dayandırılır. Bu hususta ve bu adla yazılmış ilk eser ise İbn Ebi Hatim’in (ö: h. 327 / m. 938),”Kitab’uc-Cerh ve’t Ta’dîl”idir.
Yanısra İlel’ul Hadis, Gârib’ul Hadis, İhtilaf’ul Hadis ve Esba’u Vürud’il Hadis gibi alanlar da, yine Hadis Usulü ilminin alt dallarıdır (Bkz. Hadis Tarihi ve Usulü, Heyet, Editör: Prof. Dr. Salahattin Polat, Anadolu Ünv. Yay, Eskişehir, Eylül 2010,).
Onları Allah tezkiye etti
Ehl-i Beyt ekolünün böyle bir usule ihtiyacı yoktur, olmuyor. Çünkü onların ellerindeki hadis kaynakları, Hz. Ali’nin (ra) bizzat kendi hattıyla yazdığı ve mübarek evlatlarına bıraktığı, onlar ve Ehl-i Beyt’in yüce zevatıyla elden ele gelen yazılı kaynaklardır. Bu hadis kaynakları, kendisini Ehl-i Sünnet olarak adlandıra-gelen ekolün Cerh ve Ta’dil esaslarına, geleneksel Hadis Usulü’nun adalet ve zapt şartlarına vurulduğunda bile en sağlam kaynaklardır. Zapt yönünden sağlamdırlar; zira bizzat Hz. Ali ve Ehl-i Beyt evlatları eliyle kayıt altına alınmışlardır.
Adalet yönünden en sağlam kaynaklardır; çünkü bu hadisleri bizzat hattıyla yazıya aktaran Hz. Ali ve Ehl-i Beyt bizzat yüce Allah tarafından tezkiye edilmiş, adaletleri tescil edilmiş, her türlü fenalıktan uzak kılındıkları ilan edilerek Ümmet-i Muhammed’in sevmesi farz kılınmış zevattır (Ahzab Suresi, 33; Şûra Suresi, 23; Muhammed Afif ez-Za’bî, Divânu’ş-Şâfii, 72; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I, 270, Beyrut, 1997, tahriçli baskı; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-Islâmî ve Edilletühû, I, 670).
Bu temel ölçüler gösteriyor ki, “Ehl-i Beyt hadis külliyatı”nı Ehl-i Sünnet usul ve şartlarına göre ele almak, “altın”ı metre ile tartmaya benzer. Halbuki onun miyarı ve ölçü birimi metre değildir; dolayısıyla yaklaşım ve sonuç, esastan ve usulden yanlıştır. Bu yanlış ölçüden bile hadersiz satılmış kara cahilllerin, Ehl-i Beyt külliyatının hadis kaynaklarına gölge balçık sürmeye çalışmaları, güneşi balçıkla sıvamaya çalışmak bile olmaz. Bu olsa olsa; beş paralık dünya menfaati veya Hicaz bölgesinde İngiliz Sömürgeler Bakanlığı tarafından Muhammed Abdulvehhab’ın koynuna sokulan Safiye cinsinden ve misyonundan birkaç aşüfte karşılığında satın alınmanın bedeli olarak, cami duvarını münafıkça pislemeye kalkışmak olur.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın, “coğrafyaları Haçlı ordularının işgal ve entrikalarına hedef olan Müslümanların birliği ve tevhidi”nin mayası olan Ehl-i Beyt Külliyat’ı ekseninde İslam’ın bu temel konuları hakkında sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019