Önce ahlâk!Başbakanlık görevini, ahlâk ve sosyal davranış gereği bırakması gereken ve diğer adaylarla eşit koşullarda Cumhurbaşkanlığı için yarışması beklenen Erdoğan, yürütmenin başı olarak bugüne kadar sergilediği hak hukuk tanımaz tavrını, adaylık sürecinde de ısrarla devam ettirmektedir. Seçim çalışmalarında devletin tüm imkânlarını, iktidar gücünü sonuna kadar kullanmaktadır. Bu haksızlık, CHP tarafından anayasal yargıya taşınmıştır. Anayasa Mahkemesi, umulur ki, durumu eşitlesin.Krallığın gelişi yürütmeden belli; diktatörlük kapıda! Erdoğan'ın seçilmesi hâlinde, "diktatör" yerine "seçimle gelen kral" konuşuluyor olacak."Askerlik yan gelip yatma yeri değil" diyerek Ergenekon savcılığından girip "Balyoz" dan çıkan TSK hamlesi ortadayken, şimdi de "Cumhurbaşkanlığı yan gelip yatma yeri değildir" diyen Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı için de bir iyilik düşündüğü açıktır.Siyasal söylemleri sen-ben kavgası boyutunda, saldırgan ve şova dayalı Erdoğan, aynı kaptan su içtiği dava(!) arkadaşı Abdullah Gül'ü bile pasiflikle suçlamış olmuyor mu? E? sürümden kazanacak tabii."Ben", diyor" öyle bir cumhurbaşkanı olacağım ki, tüm yetkileri kullanacağım!" Kullanacaksın da arkadaş, kafanda başka bir anayasa mı var? Mevcut 1982 Anayasa'sı, cumhurbaşkanı halk tarafından seçilse bile, özünde parlamenter rejimin gerektirdiği devlet başkanlığı anlayışını korumuştur. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanı/devlet başkanı yetkileri sınırlıdır."Gücümü halktan aldım" gerekçesiyle anayasal yetkilerinin sınırlarını aşıp, yasama, yürütme ve yargı güçlerini gasp etmeye kalkışırsa ne olacak? Hukuki olmasa da fiilen melez bir başkanlık dayatılmış olacak.Cumhurbaşkanı'nı doğrudan halkın seçmesinde de demokratik olmayan bir durum var; Cumhurbaşkanı adayı olabilmenin koşulu parlamentodan geçiyor, en az 20 milletvekili tarafından aday gösterilmeniz lâzım. Bu da Cumhurbaşkanı'nı doğrudan halkın seçmesi değil, 20 milletvekilinin adayının oylanmasıdır. Oysa seçilme yeterliliği olan herkesin Cumhurbaşkanı olmasının önü açılabilirdi. Demokrasi, siyasi aktörlerin sahne aldığı oyun değildir. Yapısal değişikliklerden kaçarak, usûl değişikliklerini "ileri demokrasi" diye yutturmak, bu tür politikacıların harcı olsa gerek.Ülkemiz karmaşaya sürüklenmektedir; her açılım ve her paketlenmiş demokrasi ve hukuk, üniter devletimize, millet olma değerlerimize darbe indirmekte, toplum hukuk ve anayasa ihlâlleriyle mağdur edilmektedir. Hal, diktatörlüğe heveslenenlerin iştahlarını arttırmaktadır;Zirâ, tarihe dönüp baktığımızda diktatörlüğün Roma hukukunda kök saldığını görüyoruz. Şehirde isyan, karmaşa çıktığında, siyasal rüzgârlar fırtınaya dönüştüğünde diktatör göreve çağrılır veya gelir; amaç, olağanüstü durumu ortadan kaldırmaktır. Diktatörlüğün hukuki statüsü ortadan kalkmakla birlikte günümüzde fiilen görülmektedir.Roma hukuku kökenli diktatörlük, bulanık ortamların sevdalısıdır; ne kadar işler karman çormansa heveslilerinin gözlerini bir o kadar dikta bürümüştür.İslâmi söylemlerle oy talep edenler şimdilerde, kökü Roma hukukunda olan diktatörlüğe yönelmişlerdir. Cumhurbaşkanı seçiminde yol ayrımındayız: Ya demokrasi, ya diktaya giden karanlık!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023