İlim haysiyetini taşıyan bilim adamları ve Din sosyolojisi otoriteleri "dinlerarası diyalog" yönteminin bir misyonerlik yöntemi olmanın da ötesinde, arka planında küresel iştahları barındıran bir sömürge yöntemi olduğunun altını çizmektedirler.Bu bağlamda Prof. Dr. Nadim Macit'in değerlendirmeleri son derece açık ve çarpıcıdır (1).Prof. Dr. Macit, "Dinler arası diyalog ve hoşgörü; stratejik nöbet değişimi ile başlayan süreçte "bağlantısızlara" yâni küreselleşmesi gerekenlere yönelik dinî-politik diplomasinin iki büyülü kavramıdır. Bunun en muhkem göstergesi, bu misyonu üstlenenlerin anılan kavramları çok basit ve sıradan ifâdelerle tanımlayarak böyle bir duruş sergilemeyi insan olmanın gereği saymalarıdır. İtici ve zihinleri aşağılayan kaba bir dille, insan olmakla dinler arası diyalogdan yana olmak arasında garip bir denklik kurarak meselenin arka plânını ustaca örtmektedirler. Ne var ki açığa vurulan ile üstü örtülenin arasındaki çelişki, tartışmayı bağlamından koparmakta ve zihinleri bulandırmaktadır?" tespitini yapmaktadır.Prof. Dr. Macit, dinlerarası diyalogu, "küresel politik stratejinin dinî yüzü" olarak tanımlayarak, "Asıl tartışılması gereken konu bu ve bunun arkasında yatan ve giderek somutlaşan amaçtır. Eğer gizlenen amaç "ılımlı İslâm" adı altında küresel güçlerle işbirliği yaparak millî devleti tasfiye etmek ise, bu durumda dinler arası diyalogdan yana olanları ve hoşgörü edebiyatı yapanları acaba hangi kavramla tanımlamamız gerekir?" demektedir (2).Bilimsel bağlamda ilk defa Dinlerarası diyalog misyonunu "sömürgeciliğin destek kolu oryantalizmin post-modern süreci" olarak anlatan Prof. Dr. Haydar Baş, bu süreçte "asıl hedef"e dikkat çekerek şunları kaydetmektedir: "II. Vatikan Konsili'nin diyalog stratejisini yeni çağın bir metodu olarak benimsemesiyle birlikte Kilise, gözlerini Anadolu'ya çevirmiş ve Anadolu ile diyaloga girmenin yollarını aramıştır. Zira gerek Türkiye'nin tarihi, kültürel ve siyasal potansiyeli ve stratejik konumu, gerekse Hıristiyanlarca kutsal sayılan hac bölgelerinin Anadolu topraklarında bulunuşu, ülkemizi dinlerarası diyalog faaliyetlerinin odak noktası durumuna getirmiştir" (3). Prof. Dr. Baş, 1987'de Hıristiyanlık dışı Dinler Sekreteryası Başkanı Kardinal Arinze'nin "diyalogun kitlesel ayağını"nı, Cizvit papazı Prof. Thomas Michael'in de "diyalogun akademik ayağını" oluşturmak üzere Türkiye'de çalışmalar başlattıklarını, bu bağlamda oldukça yol aldıklarını belirtmektedir.Prof. Dr. Baş, "Türkiye'de diyalogun akademik ayağını oluşturmakla görevli Kilise Sekreteryası, bu işlerin İslam'a sadakatle bağlı geleneksel Müslümanlarla olamayacağını gayet iyi bildiğinden "gevşek vahiy" inancını kabullenmiş ve gerektiğinde Kur'an-ı Kerim'i sorgulayabilecek akademik çevrelerle çok yakın temas kurulmasının şart olduğunu düşünmektedir. Nitekim R. Arnaldez, normal bir Müslümana diyalogu kabul ettirmenin pratikte imkansız olduğunu söyledikten sonra, İslamî esasları modern akılla silkelemeyi bir metod haline dönüştürmüş 'Vehhabi anlayışı'nın ve 'M. Abduh'çu ekol'ün galip gelmesi halinde, dinlerarası diyalogun oldukça kolaylaşacağını ifade etmektedir" (4) diyerek; bugün "Ilımlı İslam" diye adlandırılan sürecin, hakikatte Küresel sömürge odakları ve Kilise'nin diyalog stratejisi bağlamında kurguladığı ve "gevşek vahiy inancı"yla oluşturulmuş "İslam'dan başka bir İslam" olduğuna dikkat çekmektedir.Prof. Dr. Baş'a göre, Oryantalizm ve bir nevi devamı niteliğindeki Dinlerarası diyalog ile start alan ve yaygınlaştırılan "gevşek vahiy inancı", bugünkü sömürgeci-küresel güçlerin pazarladıkları "Ilımlı İslam"ı oluşturmuştur.Prof. Dr. Macit ise, bu bağlamda dinlerarası diyalogun çok ciddi bir tehdit olduğunun altını çizmektedir: "İnsanı kendi bilincine ulaştırma ve başka inanç ve kültürel kodları tanıma, farklı hayat biçimlerini hoş görme ve onlarla diyaloga girme tezini savunan kilise içi ve kilise dışı mahfiller ile kendi toplumunu dış güçlerle işbirliği yaparak baskı altına alma ve devlet kurumlarını ele geçirme anlayışını ince taktiklerle sürdüren din anlayışları arasında kurulan küresel diyalog; post-modern süreçte geliştirilen küresel politik-stratejinin bir parçasıdır?" (5).Dinlerarası diyaloga daha da açık ve net ad koyan Prof. Dr. Macit, "Hoşgörü ve diyalog, stratejik nöbet değişimine bağlı olarak küresel aktörlerin İslam dünyasına yönelik işgalci ve sömürgeci hareketlerini en etkili biçimde meşrulaştıran bir din anlayışı sunma projesidir. Bunun adı da küresel stratejik amaçlara uydurulmuş "Ilımlı İslam" projesidir. Aktörleri ise, uluslar arası boyut kazanmış bir cemaat ve bu cemaatin üniversitelere, özellikle ilahiyat fakültelerine kadar uzanan açık ve gizli sözcüleridir" (6) tespitini yapmaktadır.Yani, "Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonun bir parçası oldukları"nı ilan edenler, Müslüman suretinde de görünseler hakikatte işgalci ve sömürgeci küresel aktörlerin "Ilımlı İslam"ının taşeronlarıdır. Müslüman kılıklı "Papalık Konseyi misyonunun bir parçası" olan kimi insanların, İslam'ın temel akaid kurallarına ve milletimizin sahip bulunduğu Ehl-i Sünnet inancına aykırı biçimde "Ehl-i Kitap ile amentüde ittifak, Kur'an-ı Kerim'deki Hıristiyanlara ve Yahudilere dair ayetlerin bugünküleri bağlamadığı, Hıristiyan bir erkekle bir Müslüman hanımı nikahlama seremonisi? şeklinde gerçekte Papalığın talimatlarına uydurulmuş yeni inanç esasları ve ameller" ortaya koymaları bu misyonun fiili uygulamalarıdır. Aynı zamanda Amerikan İslam'ı olarak da adlandırılan bu Ilımlı İslam'ın, bir başka ifadeyle "Hıristiyanlaştırılmış bir Müslümanlık"ın, Vatikan-Papalık Konseyi ile ADL gibi Amerikan Yahudi lobilerinin ortak "hoşgörü yapıtı" olduğu gerçeğini ileride belgeleriyle sunacağız. Böylesi bir sömürgeci misyonu ve onların taşeronluğunu, güya İslam kisvesi altında Müslümanların gözünün içine baka baka deklare edebilenlerin cüretleri, herhalde sırtlarını dayadıkları küresel odaklardan kaynaklanıyor olsa gerektir.Konuya devam edeceğiz?1- Prof. Dr. Nadim Macit,Gazi Üniversitesi, Çorum İlahiyat Fakültesi, Hoşgörü ve Diyalog; Dinî-Politik Diplomasinin Küresel Yüzü, 2023 Dergisi, Mayıs, 2005, s. 60-66.2- Prof. Dr. Nadim Macit, a.g mak., s. 60.3- Prof. Dr. Haydar Baş, Bakü Devlet Üniversitesi, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, İcmal Yay, İst. 1989, s. 209.4- Prof. Dr. Baş, a.g.e., s. 210-211; R. Arnaldez, Conditions dun avee Islam.5- Prof. Dr. Nadim Macit, a.g mak., s. 60.6- Prof. Dr. Nadim Macit, a.g mak., s. 61.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019