Ceza hukukunda suçun oluşması için üç koşul gerekir: Eylem, kusur ve eylemin yasada yer alması. Birinci koşul objektif, nesnel koşul olup ortada bir eylemin bulunmasıdır. İkinci koşul sübjektif, öznel koşuldur yani failin psikolojisiyle ilgilidir ve de buna "kusur" denir. Sonuncu koşul işlenen fiilin, eylemin yasada yer almasıdır ki, bu "suçların ve cezaların yasallığı" ilkesidir; hem suçun hem de cezasının yasada gösterilmiş olmasıdır. Sözün özü, kanunsuz suç, kanunsuz ceza olmaz!"Taammüden öldüren DEVLET" lâfı idam cezası karşıtlarının deyimidir. Suçun unsurlarından birinin kusur, yani failin psikolojisiyle, niyetiyle ilgili olduğunu söylemiştik. İşte bu kusurun da dereceleri var, en hafifinden ağırına doğru; ihmâl, dikkatsizlik, önlem almama (tedbirsizlik), meslek ve san'atta acemilik, ehliyetsizlik, kasıt ve taammüd. Kast, eylemi ve sonucunu bilerek ve isteyerek yapmaktır, kasten adam öldürme gibi. Taammüd ise, planlı, programlı yani tasarlayarak eylemi gerçekleştirmektir. Kan davalarında durum budur. Kişi kan davası güttüğü hasmı için, takip eder, pusu kurar, eylemi tasarlar. Taammüden adam öldürmenin cezası en ağır cezadır. Bizde idam cezası verilirdi. Avrupa Birliğine yaranmak için, zinayı suç olmaktan çıkardığımız gibi idam cezasını da kaldırdık. İşin içinde Abdullah Öcalan'ı kurtarmak da vardı tabii.Geldik Soma'ya, 301 işçinin hayatını kaybettiği facia nedeniyle soruşturma başlatıldı, yine ensesi kalınlar yırttı, "denetimli serbestlik"le bırakıldılar. Bırakıldılar da delillerin karartılması ihtimalinde en baş şüpheliler bunlar değil mi, ceza usulü bakımından?İşçileri kurtarma operasyonundan sonra yargıda kurtarma operasyonu başlatıldı. İlkinde başarı sağlanamadıysa da, yargıda kurtarma işini sağlama almak için göz göre göre bir iş cinayetinin üstünü örtme çabasıyla Türk Ceza Kanunu(TCK)'nun 85/2 maddesine göre soruşturma açıldı. Yani olayda kasıt yok, daha hafif derecede, kusurla adam öldürmeye sebep olma var. Tut kelin perçeminden! Olabilecek sonuçları bile bile önlem almayacaksın, esaslı denetim yapmayacaksın, günün teknolojisinden uzak kalacaksın, işçi sağlığı ve işyeri güvenliği mevzuatına uymayacaksın, kâr ve pirim hırsıyla kapasiteni zorlayacaksın? Tarafsız uzman bilirkişi raporları alınabilse, daha kim bilir nasıl işyeri cinayetinin unsurları sökün edecek! Üstüne üstlük şimdi yargıdan, sorumluluktan nasıl sıvışırım telaşındaki hükûmetin kastı aşan kusurları da, olaya tüy dikecek nitelikte.Hukuk penceresinden görünen o ki, soruşturmanın TCK madde 85/2'ye göre değil, 21/2 madde hükmünde açıklandığı gibi, "Kişinin suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde olası kast vardır"; aynı yasanın "Hayata karşı suçlar" başlığını taşıyan bölümündeki kasten öldürmeye ilişkin 82. maddesine göre yürütülmesi gerekir. Yasaya göre görünen köy kılavuz istemez. Felaket geliyorum diyor, sen kâr aşkına sadece bakıyor ve gereğini yapmıyorsun, o zaman "olası kast"la cinayet işliyorsun! Savcı da olası baskıyla taksirle ölüme neden olma gerekçesiyle soruşturmaya başlıyor. Öyle de olsa böyle de, ne fark eder derseniz; çok şey fark eder, savcının gerekçesine göre en fazla 10 yıl hapis cezası vardır, "olası" kast durumunda ise çeyrek asrı aşan hapis cezası vardır.Adlî uygulamanın görünen olumsuz yönü, iş kazalarını taksirli eylem olarak nitelendirme alışkanlığıdır. Ceza adaleti gereği Mahkemenin üzerinde durması ve incelemesi gereken konu manevi unsurdur.Soma olayında yargıdaki ilk adım tartışma ve kuşkuları da beraberinde getirmiştir. Ancak şu var ki, bu insan hayatı ihlâlidir. İnsan hayatı ve hakları bir ülkenin sınırları içinde bırakılmayacak kadar değerlidir. Uluslararası alanda takip ve koruma altındadır.Ülkemizde ceza adaleti ne gerektiriyorsa o yapılacaktır; yargılama süreciyle birlikte Başbakan'ın "olağanlaştırma" duyarsızlığına karşı medya, meslek birlikleri, işçi örgütleri, gençlik teşkilâtı, tüm sivil toplum kuruluşları, siyasal organizasyonlar ağırlıklı olarak etkin adalet arayışında kamuoyu oluşturmalıdır.Ulusça insanımıza, işçimize adaletin ulaşmasındaki zorluklara direnme zamanıdır.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023