Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın göreve getirdiği Mehmet Şimşek döneminde ne üretici memnun ne de tüketici.
Başta finans olmak üzere üretim maliyetlerindeki yükseklik, üreticiyi üretimden soğutuyor. Sanayici temsilcileri, üreticilerin üretim için finansa ulaşamadıklarını sürekli belirtiyor.
Çoğunluğu ithal olan hammadde ve enerji ise üreticinin belini büküyor. Nakliyesiydi, vergisiydi, istihdam giderleriydi, kirasıydı vs. üreticiyi kara kara düşündürüyor. Bir de buna hükümetin enflasyonu düşürmek gerekçesiyle uyguladığı talep daraltıcı politikaları sonucu pazardaki daralma eklenince tablo daha da vahim bir hal alıyor.
Üretici bütün bu zorluklar karşısında bir tercihte bulunmak zorunda kalıyor: Ya her türlü zorluğa rağmen üretim mücadelesine devam edecek, ya da sermayesini faiz geliri için bankaya yatıracak.
Maalesef üreticilerde son dönemlerde eğilim ikinci tercihe doğru.
Mehmet Şimşek'in yatırımı, üretimi ve tüketimi daraltan yüksek faizli ekonomi anlayışı Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın da gündemindeydi. BTP liderinin bu noktadaki görüşlerini, önemine binaen kısaca aktaralım:
"Türkiye'de potansiyel var ama bu potansiyeli ortaya çıkarabilecek bir yönetim anlayışı yok. Bütün ticaret, ekonomi, gayrimenkul satışları, otomobil satışları, aklına ne geliyorsa durdu. İnsanlar sadece temel ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Parası olan faize yatırıyor."
"Türkiye'de ekonomiyi düzeltmemiz lazım. Bu ekonominin düzelmesini birilerinin kapısında bekleyerek, birilerinin sana uyguladığı tarifelerle, faizlerle oynayarak, bilmem ne derecelendirme kuruluşunun senin puanlarını yükselterek elde edemeyeceksin. Bu ekonomik düzelmeyi kendi iş gücünle, kendi kaynaklarınla, kendi ülkenin içerisinde ürettiğin güçle birlikte elde edebileceksin."
"Erzincan İliç'te gördüğümüz aslında bir simgesel olaydır. O talihsiz maden patlaması Türkiye'de altının varlığının bir göstergesiydi. Bunun yanı sıra Türkiye'de birçok yeraltı madeni var ve bunları işleyeceksin, kendi iş gücünden faydalanacaksın, insanların bir refah üretecek."
"Vergiyle, milletin ümüğünü sıkmayla, adamın üstüne gitmeyle, birbirine milleti düşürmeyle uğraşacağına potansiyelleri ortaya çıkarmaya uğraşsa bu hükümet, aslında Türkiye bambaşka bir yere gelecek ve bulunduğu konumun fersah fersah ötesine gidecek."
"Türkiye'de doğalgaz yok diyerek bir yere varamazsın. Bulunan doğalgazı kimin işlettiğine git bak. Türkiye'de altın yok diyerek bir yere varamazsın, var çünkü git bak bakayım kim işletiyor bunları? Yandaş işletiyor, Amerikalı firma işletiyor, Kanadalı firma işletiyor, Hollandalı firma işletiyor. Kim bunlar? Bundan 100 yıl önce sömürgeci olarak dünyaya yayılmış devletler. Bu devletler kendilerine şirketler kurmuşlar, o şirketlerle birlikte Türkiye'yi sömürmeye devam ediyor."
"Türkiye'ye yerin altındaki potansiyelini ortaya çıkaracak irade, yerin üstündeki potansiyelini ortaya çıkaracak irade lazım. Ne demek bu? Yerin altındaki madenini, yerin üstündeki tarımını, o toprağın üzerinde yaşayan insanın potansiyelini ortaya çıkacak irade, bize bu lazım."
"Kamuda tasarruf tedbiri aldınız üzerinden 2-3 ay geçti. Ne oldu? Bana ne faydası var? Tasarruf, tasarruf ortalığı ayağa kaldırdınız. Memurun binip iş yerine gittiği servisi elinden aldın. Bunun memura ne faydası var, vatandaşa yok, devlete yok. Bütün kamuda tasarruf tedbiri 3 milyar dolar. Bu, Sarayın elektrik masrafı değil, uçak filolarının yakıtı değil. Kamuda tasarruf, kamuda tasarruf, vatandaş kemer sıksın ama sen hiçbir şey yapma."
Evet, BTP lideri Hüseyin Baş'ın bu tespitleri oldukça kıymetli.
AKP hükümeti yıllarca "üretim ekonomisi" dedi, şimdi uyguladığı politika, parası olanları üretime değil, faize yönlendiriyor. Bu gidişatın sonu üretimin tamamen bitmesi, fabrikaların, iş yerlerinin kepenk kapatması, işsizliğin had safhaya çıkması ve nice karanlık sonuçlardır. Vergi alacağın bir üretim, bir ticaret olmazsa, bütçesi tamamen vergilere dayalı olan sen ne yapmayı planlıyorsun?
Halbuki doğru bir siyaset anlayışı ve doğru bir ekonomi rotasıyla sonuç bunun tam tersi olabilirdi. Doğru bir ekonomi rotası bugün sadece Türkiye'de değil, dünyada sadece ve sadece Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli'dir.
Model, güçlü bir devlet anlayışıyla hem tüketimi sosyal devlet projeleriyle destekleyecek, hem de üretimi sıfır faizli kredi imkanlarıyla canlandıracak çözüm yollarını barındırmaktadır.
Modelin bunları gerçekleştirmek için sunduğu gelir kaynakları, vergiler ya da borçlanma değil, tamamen devletin devlet olmasından kaynaklanan gelir kaynaklarıdır. Bunlar modelde detaylıca, formülüne varıncaya kadar anlatılmaktadır.
İnsan onuruna yakışır bir gelir düzeyine ulaşmak istiyorsak, üretimin yeniden canlanmasını talep ediyorsak, bunun tek yolu Milli Ekonomi Modeli'ni ülkemizde uygulanmasını sağlamaktır.
Elbette ki bu eşsiz modeli ülkemizde uygulayabilecek Bağımsız Türkiye Partisi'ni (BTP) ve lideri Hüseyin Baş'ı iktidara taşıyarak.
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025