Selim Mecit Beşer, hukuk dünyasında bir çınardı, adam gibi de bir adamdı! Sayıları azalıyor, yerleri kolay dolmuyor. Adam olmak zor zanaat.Emekli Cumhuriyet Savcısı, İstanbul Barosu Avukatı? Bu sıfatları hukuk dünyası ile ilgili. Meslektaşım olmasına rağmen kendisini asıl tanıdığım camia Prof. Dr. Sayın Haydar Baş Beyefendinin Genel Başkanı olduğu Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) oldu. Partideki mesai arkadaşlığımız süresince kendisinde gördüğüm; çevresine anlayışını, hoşgörüsünü, dostluğunu hiç eksik etmediğidir. Eski bir İstanbullu idi, İstanbul'un yerlileri de azaldığından ve de neslimiz tükendiğinden karşılaştığımızda "hemşehrim" diye kucaklaşırdık. O da Fatih doğumluydu, ben de. Mahallelerimiz de yakındı, Rahmetli Yavuzselim'li ben ve Burhan Kuzu Malta'lıydık.Selim Baba, bu ülke ve halkın şükran duyması gereken saygın hukukçularından biriydi ve de hukukçu kibri yoktu. Hukukçu kibri de neyin nesi derseniz anlatalım:Kibir; büyüklük, ululuk, kendini büyük görme, başkalarından üstün tutma anlamına gelir. Hukukta ise bu, bilgi sahiplerinin kendi tekellerini oluşturup, toplumsal hiyerarşide özel bir konuma erişme gayretkeşliğidir. Mahkeme salonlarında, duruşmalarda yargıç ve savcıların hak aramaya gelen insanlara duruşu ve bakışından gizli bir kibri sezersiniz. Hepsi öyle değil tabii.İşte Selim Babada kibrin zerresi yoktu, olamazdı da, zira son derece mütedeyyin, ihlâs sahibi ağabeyimizdi; Allah(c c)'ın en sevmediği şeyin kibir olduğunun bilincindeydi.Diğer yandan bir zarafet âbidesiydi, sevecen, kibar, beyefendi, görevini titizlikle yapan, her hâliyle gençlere örnek olan duruşu vardı; âdeta çeliğine çifte su verilmiş gibiydi.Atatürk sevgisiyle, Cumhuriyet kazanımlarıyla yoğrulmuş, Haydar Baş Hocamızla şekillenmiş er kişiydi. İlerlemiş yaşına rağmen heyecan, şevk ve enerjisiyle tüm etkinliklerimizde hep ön sıralardaydı. Nitekim, Hakk'a yürüdüğü 10 Ekim Cuma gününden kısa bir süre önce "İslâm Dünyasını Kuşatan Fitneler ve Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt" konulu, gazetemiz Yeni Mesaj'ın icra ettiği panelde de beraberdik! Akşam namazını birlikte eda etmiştik.İki meslektaş olarak yargının, özellikle de hâkim ve savcıların durumlarıyla dertlenirdik. Gerçekte ülkenin en önemli sorunlarının başında geliyordu ve herkesin derdiydi bu. Ayrı bir yazıda etraflıca masaya yatıracağımız olan şu HSYK (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) seçimleri derdin büyüğü. Bağımsız dediğimiz "Yargı"nın beyni olan HSYK'ya seçilecek üyeler, iktidar partisinin ve cemaatin adayları gibi kamplara bölünmüş. Hangi tarafın adayı kazanırsa kazansın bunlar bağımsız, yansız değil, taraf olacaktır.Oysa Anayasa'nın 138. maddesine birlikte baktığımızda: "Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz".Mesleğini yaşamı boyunca hiçbir baskıya aldırmadan bağımsızca ve şerefiyle ifa eden Selim Babanın tüm hukukçulara örnek olmasını diliyor, onu yüreğinden öpüyorum.Hepimizin başı sağolsun, makamı cennet olsun!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023