Azınlık hükümeti, ülkeyi şimdi de "seçim 3 Kasım'da" manevrasına takıp bir taraflara sürüklemek peşinde.
Gerçekten 3 Kasım'da seçim olur mu, sorusunun açık, net ve en doğru cevabı, Karadenizli Temel'in dediği gibi "Bu hükümet keriz mi?" sualinin cevabında saklı.
O halde olan nedir?
AB'nin tüm talimatlarını yerine getiren koalisyon ortaklarından MHP, millet nezdinde bittiğini farkedince "erken manevra" yapmak hesabı içinde. ANAP ise AB'ye kilitlenmiş. Dahası, sadece kendisi değil, tüm muhalefet partileri de AB bağımlısı.
Tam bu konjonktürde MHP, kayan tabanının son parçalarını tutmak için güya "AB bozanlık"ı yeğledi ve 3 Kasım'da seçimi öne attı.
Halbuki Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan, günlerden beri Devlet Bahçeli'nin gözlerinin içine baka baka, TBMM'nin seçim kararını Eylül ayında alması durumunda, seçimin 3 Kasım tarihine yetişmeyeceğini söylüyor. Algan, ortaklara hatırlatmada bulunmakla yetinmiyor; bu süre Meclis tarafından YSK'dan sorulup bir fikir birliğine varılmadan, kanunlar ve geçmişteki seçim takvimleri gözetilmeden hükümet bir seçim takvimini belirlemeye gayret eder ve bunu tek taraflı olara ilan ederse Anayasa'dan alacağımız yetkiye binaen biz bu seçimi "o belirlenen tarih"te gerekçelerini belirlemek suretiyle yapılamayacağını vurgularız ve yapılamaz, diyor.
Yani, seçimin teknik ayağı da tartışmalı...
Ya muhalefet?
Muhalefet açıkça ipe un seriyor.
Niye mi?
Hepsi barajın altında; millete bir şey söyleyecek ne projeleri var, ne takatları...
DYP ve SP öncelikli mesele, AB uyum yasaları ile seçim yasalarında değişikliklerin yapılmasıdır, diyor. Bu AKP'yi bu AB derdine ek olarak genel başkanının hukuki engeli derin derin düşündürüyor.
Yılmaz, tam bu noktada Bahçeli'nin ısrarla öne sürdüğü "tutarsız seçim tarihi"ne, tamam, diyor. Bahçeli'nin elindeki kozu kaptığı gibi kendisi, AB kozunu öne sürüyor.
Bahçeli ile Yılmaz arasındaki santranç hamleleridir olan-biten; o kadar.
Gerisi, aşağıda gelecek Temel'in hikayesi...
Yılmaz, 3 Kasım'da seçimi samimiyetle kabul etti mi, derseniz.
Bu sorunun cevabı da "Hükümet keriz mi?" sorusunun cevabında saklı.
Bir de Can Ataklı'nın Mayıs ayının ortasında Yılmaz'la yaptığı söyleşinin satır aralarında...
Başta ANAP olmak üzere koalisyon ortaklarının barajın çoook altında kaldığını itiraf eden Yılmaz, "Böyle bir ortamda araştırma yaparsanız düşük çıkar. Seçime öyle bir tarihte gideceğiz ki, o tarihte bu anketler tam tersine dönecek. Yeni bir kaza olmazsa..." diyor.
İşte Yılmaz'ın dediği " o tarih 3 Kasım" olamaz.
Anketlerde koalisyon ortakları, yüzde 1.5 ila yüzde 3.4 arasında gidip geliyor. Üçünün toplamı barajın çoook altında...
Muhalefet de onlardan farklı değil; onların oranı da yüzde 3.7 ilâ yüzde 6.2 arasında değişiyor. Sadece Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) yüzde 40.3 anketlerde.
Ellerindeki bu veri tablolarıyla, hangi iktidar veya hangi muhalefet seçime gidebilir?
Bu sebeple hepsi, ipe un seriyor. Hepsi, önce AB, varsa yoksa AB, demeyi sürdürüyor.
Evet, gerisi, Temel'in şu hikayesi...
Hakim, cinayetten yargılanan Temel'e, rahat rahat olayı anlat evladım, der.
Bizim Temel, başlar anlatmaya: Deniz çenarinda idum. Takamı bağlayidum. Dalgalar hızli hızli çarpayidi. Başladum saymağa; bir, içi, uç, dort...
Vakit geçtikçe geçiyor, Temel bir türlü sadede gelemiyor. Olay mahalli ise deniz kenarından kilometrelerce uzakta...
Hakim, durumu çakar. Sadede gel oğlum, der; olay mahalline gel, oradan anlat.
Temel'in cevabı açık: Heeee... He... Hakim bey, ben çeriz miyim. Olay yerine geleyim da, sen da beni asasun hemi.
Yaaa...?
İktidar ve muhalefet partilerinin 3 Kasım'ı bir kenara koyarak AB ve sair değişiklikleri öne çıkartıp bir türlü seçimin nasıl olacağına gelemeyişlerinin sebebi, aynen Temel'in karın ağrısındaki gibi.
Bunlar aynen Temel gibi, milletin kendilerini asmasından korkuyor.
Şimdi seçim-meçim hikayesini tekrar düşünerek soralım; bunlar, 3 Kasım'da seçim yapacak kadar keriz mi?
Değil...
Millete gelince, hiiiç değil.
Millet, er veya geç yapılanların hesabını bunlara ödetecek. Kasım'da veya Nisan'da farketmez; tüm eski-yeni AB'cilerin hesabı dürülecek. AB'ye tutunup cami duvarını kirletenlerin faturası kesilecek.
İpe un serenlerin korkusu bu.
Ama korkunun ecele faydası yok ki...
Gerçekten 3 Kasım'da seçim olur mu, sorusunun açık, net ve en doğru cevabı, Karadenizli Temel'in dediği gibi "Bu hükümet keriz mi?" sualinin cevabında saklı.
O halde olan nedir?
AB'nin tüm talimatlarını yerine getiren koalisyon ortaklarından MHP, millet nezdinde bittiğini farkedince "erken manevra" yapmak hesabı içinde. ANAP ise AB'ye kilitlenmiş. Dahası, sadece kendisi değil, tüm muhalefet partileri de AB bağımlısı.
Tam bu konjonktürde MHP, kayan tabanının son parçalarını tutmak için güya "AB bozanlık"ı yeğledi ve 3 Kasım'da seçimi öne attı.
Halbuki Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan, günlerden beri Devlet Bahçeli'nin gözlerinin içine baka baka, TBMM'nin seçim kararını Eylül ayında alması durumunda, seçimin 3 Kasım tarihine yetişmeyeceğini söylüyor. Algan, ortaklara hatırlatmada bulunmakla yetinmiyor; bu süre Meclis tarafından YSK'dan sorulup bir fikir birliğine varılmadan, kanunlar ve geçmişteki seçim takvimleri gözetilmeden hükümet bir seçim takvimini belirlemeye gayret eder ve bunu tek taraflı olara ilan ederse Anayasa'dan alacağımız yetkiye binaen biz bu seçimi "o belirlenen tarih"te gerekçelerini belirlemek suretiyle yapılamayacağını vurgularız ve yapılamaz, diyor.
Yani, seçimin teknik ayağı da tartışmalı...
Ya muhalefet?
Muhalefet açıkça ipe un seriyor.
Niye mi?
Hepsi barajın altında; millete bir şey söyleyecek ne projeleri var, ne takatları...
DYP ve SP öncelikli mesele, AB uyum yasaları ile seçim yasalarında değişikliklerin yapılmasıdır, diyor. Bu AKP'yi bu AB derdine ek olarak genel başkanının hukuki engeli derin derin düşündürüyor.
Yılmaz, tam bu noktada Bahçeli'nin ısrarla öne sürdüğü "tutarsız seçim tarihi"ne, tamam, diyor. Bahçeli'nin elindeki kozu kaptığı gibi kendisi, AB kozunu öne sürüyor.
Bahçeli ile Yılmaz arasındaki santranç hamleleridir olan-biten; o kadar.
Gerisi, aşağıda gelecek Temel'in hikayesi...
Yılmaz, 3 Kasım'da seçimi samimiyetle kabul etti mi, derseniz.
Bu sorunun cevabı da "Hükümet keriz mi?" sorusunun cevabında saklı.
Bir de Can Ataklı'nın Mayıs ayının ortasında Yılmaz'la yaptığı söyleşinin satır aralarında...
Başta ANAP olmak üzere koalisyon ortaklarının barajın çoook altında kaldığını itiraf eden Yılmaz, "Böyle bir ortamda araştırma yaparsanız düşük çıkar. Seçime öyle bir tarihte gideceğiz ki, o tarihte bu anketler tam tersine dönecek. Yeni bir kaza olmazsa..." diyor.
İşte Yılmaz'ın dediği " o tarih 3 Kasım" olamaz.
Anketlerde koalisyon ortakları, yüzde 1.5 ila yüzde 3.4 arasında gidip geliyor. Üçünün toplamı barajın çoook altında...
Muhalefet de onlardan farklı değil; onların oranı da yüzde 3.7 ilâ yüzde 6.2 arasında değişiyor. Sadece Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) yüzde 40.3 anketlerde.
Ellerindeki bu veri tablolarıyla, hangi iktidar veya hangi muhalefet seçime gidebilir?
Bu sebeple hepsi, ipe un seriyor. Hepsi, önce AB, varsa yoksa AB, demeyi sürdürüyor.
Evet, gerisi, Temel'in şu hikayesi...
Hakim, cinayetten yargılanan Temel'e, rahat rahat olayı anlat evladım, der.
Bizim Temel, başlar anlatmaya: Deniz çenarinda idum. Takamı bağlayidum. Dalgalar hızli hızli çarpayidi. Başladum saymağa; bir, içi, uç, dort...
Vakit geçtikçe geçiyor, Temel bir türlü sadede gelemiyor. Olay mahalli ise deniz kenarından kilometrelerce uzakta...
Hakim, durumu çakar. Sadede gel oğlum, der; olay mahalline gel, oradan anlat.
Temel'in cevabı açık: Heeee... He... Hakim bey, ben çeriz miyim. Olay yerine geleyim da, sen da beni asasun hemi.
Yaaa...?
İktidar ve muhalefet partilerinin 3 Kasım'ı bir kenara koyarak AB ve sair değişiklikleri öne çıkartıp bir türlü seçimin nasıl olacağına gelemeyişlerinin sebebi, aynen Temel'in karın ağrısındaki gibi.
Bunlar aynen Temel gibi, milletin kendilerini asmasından korkuyor.
Şimdi seçim-meçim hikayesini tekrar düşünerek soralım; bunlar, 3 Kasım'da seçim yapacak kadar keriz mi?
Değil...
Millete gelince, hiiiç değil.
Millet, er veya geç yapılanların hesabını bunlara ödetecek. Kasım'da veya Nisan'da farketmez; tüm eski-yeni AB'cilerin hesabı dürülecek. AB'ye tutunup cami duvarını kirletenlerin faturası kesilecek.
İpe un serenlerin korkusu bu.
Ama korkunun ecele faydası yok ki...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019