Amerika'nın Afganistan'da başlattığı askeri operasyon 20'nci gününü geride bırakırken, Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in Çarşamba günü bir Amerikan gazetesinde çıkan demecinde, "Belki Usame Bin Ladin'i hiç yakalayamayacaklarını ama Taliban rejimini devirmeyi kesinlikle başaracaklarını" ifade etmesi, son derece anlamlı bir itiraftı! Rumsfeld'in açığa vurduğu bu düşünce, Başkan Bush'un "Haçlı Seferi" ikrarı kadar önemli olmasa da, çağrıştırdığı manalar itibariyle mühim bir ifşa olarak ortaya çıkıyor. Bu açıklama ABD yönetimi içinde derin fırtınalar koparmış olacak ki, Rumsfeld bir gün sonra bu kez tüm medyanın huzuruna çıkıp, beyanını tefsir etmek kaldı. Hani bizde bilinçli ya da bilinçsiz olarak önce önemli açıklamalarda bulunup, kamuoyundan veya etkili çevrelerden gelen tepkiler üzerine "Ben onu demek istememiştim" istikametinde tevile girişen 'hızlı siyasilerin' yaptığı gibi.
Rumsfeld, 'tevil teşebbüsünde' hedeflerinin Bin Ladin'i yakalamak olduğunu söyledi ama "Ortada bir ilerleme yok. Ya elinizdedir ya da değildir...Hareket ediyor mu? Elbette ki. Bir şey yapmamıza müsaade edecek nitelikte yerini tespit edebildik mi? Hayır" dedi ve Amerika'nın Afganistan'da sürdürdüğü harekatta bir anlamda gelinen noktayı da özetledi: Elde sayıları bini aşan masum Afgan'ın katlinden başka hala somut bir şey yok!
Iraklı-Afgan soykırımı
ANALİZ'de sürekli olarak Körfez Savaşı ile Afganistan'daki 'katliam' arasında paralellik kuruyoruz. ABD'nin amacı itibariyle her iki 'askeri harekat' arasında yakın bir ilişki bulunuyor. Körfez Savaşı ile ABD Ortadoğu'ya çöreklenmek istiyordu ve bunu başardı. Afganistan savaşı ile Orta Asya ve Güney Asya'daki hedeflerine varmayı planlıyor. Washington, dünya çapında 'sürekli egemenliğini' sürdürebilmek için her iki savaşı planladı ve gerçekleştirdi kısaca.
Nasıl ki Körfez Savaşı esnasında ve sonrasında Saddam Hüseyin hedef tahtasına oturtulmadıysa, Afgan savaşında da 'Usame bin Ladin' aynı muameleyi görecek. Şu ana kadar ki gelişmeler bu tezimizi doğruluyor. Bu nedenle Rumsfeld'in ifşası, Körfez Savaşı'nı iyi tahlil eden okuyucu açısından ciddi bir yol haritası olarak öne çıkıyor.
"Kim yönetecek?" tartışması
Afganistan'a yönelik askeri operasyon sonrası dönem, savaşın akışı netleşmese de yoğun şekilde tartışılıyor. Afgan halkının katledilmesi konusunda küresel (ABD) ve bölgesel güçlerin (Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya, Pakistan ve Hindistan) ortak tavır içinde oldukları açık bir gerçek. Ancak iş Afganistan'da kurulacak yönetime geldiğinde, bu güçler arasında derin ihtilaflar ve çekişmeler karşımıza çıkıyor.
Mesela, Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell, Pakistan'ın etkili olacağı bir yönetimin Afganistan'da çoğunluk tarafından kabul görmeyeceğini, yeni yönetimin sürgündeki Kral Zahir Şah, Kuzey İttifakı ve güneyde yer alan aşiretlerin bir arada kendi geleneklerine uygun karar verecekleri bir şekilde oluşması gerektiği kanaatinde. Ancak Pakistan'da yapılan toplantı Amerikalılara bu işin söylenildiği kadar kolay olmadığını da gösterdi.
Bu açıdan Afgan muhalif gruplarının önümüzdeki hafta İstanbul'da yapacakları toplantı hem dünya, hem bölge hem de Türkiye açısından büyük önem taşıyor. Öyle ya Taliban karşıtı cephe de bölük börçük. Bir düzine etnik gruptan müteşekkil bu cepheyi ortak bir kimlik, ortak bir gaye etrafında birleştirebilmek bir hayli zor.
Bu bağlamda Hindistan ve Rusya'nın, Pakistan'a karşı Kuzey İttifakı'nı madden ve manen desteklemesi bölgedeki denklemlerin hallini zorlaştırıyor.
Yapılan eleştiriler Amerika'nın askeri harekatta daha ileri gidip Taliban'ı devirmeden önce aynı zamanda Afganistan'da gelecek hükümetin alt yapısını bir an önce oluşturması ve Birleşmiş Milletleri bir an önce bu plana daha aktif şekilde dahil etmesi yönünde odaklaşıyor.
Gölge askerlerin saldırısı
ABD'nin Afganistan'a yönelik askeri müdahalesi ile birlikte 'şarbon vak'aları da çığ' gibi artmaya başladı. Gelişmenin ilginç yanı, bu olayların savaşla birlikte ortaya çıkması!!! Yani bir takım güçler, ABD'nin Afganistan'daki soykırımını perdelemek için, bir başka deyişle bu soykırımı başta yaralı ABD kamuoyu olmak üzere Batı kamuoyunun dikkatlerinden kaçırmak için 'şarbonlu mektupları seri üreterek' piyasaya sürdüler. Bu mektupların ABD'de yoğunlaşması da bu açıdan dikkat çekiyor. Başkanı Bush'un ifadesi ile "11 Eylül'de başlayan terör saldırıları bu kez de şarbonla devam ediyor." Amerikan İç Güvenlik Bakanı Tom Ridge de Amerika'nın mektuplarla gelen yüksek dozda şarbon bakterisi ile "gölge askerlerin" saldırısı altında olduğunu söyledi. Ridge yaptığı açıklamada bir diğer önemli not da Senato Çoğunluk Lideri Tam Daschle'a giden mektuptaki şarbon bakterisinin diğer mektuplarla gelen şarbon bakterisinden farklı, son derecek yoğun ve daha küçük olduğu ifadesi idi. Bu bakteri küçüldükçe daha tehlikeli bir hal alıyor. Yine Ridge ifadesi ile, daha küçük olan şarbon bakterisi solunum yollarından daha rahat teneffüs edilebiliyor ve öldürücü olabiliyor.
Rakamlarla ifade edilecek olursa, şu anda şarbondan hasta olan toplam 15 kişi var ve 3 kişi de hayatını kaybetti. Tedavi altındakilerin sayısı ise 10 bini aşıyor.
Bu şarbon saldırısı da en az 11 Eylül'deki 'vuruşlar' kadar teknik bir kapasite gerektiriyor. Ne dersiniz, her ikisini de gerçekleştirenler aynı güçler olmasın!
Rumsfeld, 'tevil teşebbüsünde' hedeflerinin Bin Ladin'i yakalamak olduğunu söyledi ama "Ortada bir ilerleme yok. Ya elinizdedir ya da değildir...Hareket ediyor mu? Elbette ki. Bir şey yapmamıza müsaade edecek nitelikte yerini tespit edebildik mi? Hayır" dedi ve Amerika'nın Afganistan'da sürdürdüğü harekatta bir anlamda gelinen noktayı da özetledi: Elde sayıları bini aşan masum Afgan'ın katlinden başka hala somut bir şey yok!
Iraklı-Afgan soykırımı
ANALİZ'de sürekli olarak Körfez Savaşı ile Afganistan'daki 'katliam' arasında paralellik kuruyoruz. ABD'nin amacı itibariyle her iki 'askeri harekat' arasında yakın bir ilişki bulunuyor. Körfez Savaşı ile ABD Ortadoğu'ya çöreklenmek istiyordu ve bunu başardı. Afganistan savaşı ile Orta Asya ve Güney Asya'daki hedeflerine varmayı planlıyor. Washington, dünya çapında 'sürekli egemenliğini' sürdürebilmek için her iki savaşı planladı ve gerçekleştirdi kısaca.
Nasıl ki Körfez Savaşı esnasında ve sonrasında Saddam Hüseyin hedef tahtasına oturtulmadıysa, Afgan savaşında da 'Usame bin Ladin' aynı muameleyi görecek. Şu ana kadar ki gelişmeler bu tezimizi doğruluyor. Bu nedenle Rumsfeld'in ifşası, Körfez Savaşı'nı iyi tahlil eden okuyucu açısından ciddi bir yol haritası olarak öne çıkıyor.
"Kim yönetecek?" tartışması
Afganistan'a yönelik askeri operasyon sonrası dönem, savaşın akışı netleşmese de yoğun şekilde tartışılıyor. Afgan halkının katledilmesi konusunda küresel (ABD) ve bölgesel güçlerin (Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya, Pakistan ve Hindistan) ortak tavır içinde oldukları açık bir gerçek. Ancak iş Afganistan'da kurulacak yönetime geldiğinde, bu güçler arasında derin ihtilaflar ve çekişmeler karşımıza çıkıyor.
Mesela, Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell, Pakistan'ın etkili olacağı bir yönetimin Afganistan'da çoğunluk tarafından kabul görmeyeceğini, yeni yönetimin sürgündeki Kral Zahir Şah, Kuzey İttifakı ve güneyde yer alan aşiretlerin bir arada kendi geleneklerine uygun karar verecekleri bir şekilde oluşması gerektiği kanaatinde. Ancak Pakistan'da yapılan toplantı Amerikalılara bu işin söylenildiği kadar kolay olmadığını da gösterdi.
Bu açıdan Afgan muhalif gruplarının önümüzdeki hafta İstanbul'da yapacakları toplantı hem dünya, hem bölge hem de Türkiye açısından büyük önem taşıyor. Öyle ya Taliban karşıtı cephe de bölük börçük. Bir düzine etnik gruptan müteşekkil bu cepheyi ortak bir kimlik, ortak bir gaye etrafında birleştirebilmek bir hayli zor.
Bu bağlamda Hindistan ve Rusya'nın, Pakistan'a karşı Kuzey İttifakı'nı madden ve manen desteklemesi bölgedeki denklemlerin hallini zorlaştırıyor.
Yapılan eleştiriler Amerika'nın askeri harekatta daha ileri gidip Taliban'ı devirmeden önce aynı zamanda Afganistan'da gelecek hükümetin alt yapısını bir an önce oluşturması ve Birleşmiş Milletleri bir an önce bu plana daha aktif şekilde dahil etmesi yönünde odaklaşıyor.
Gölge askerlerin saldırısı
ABD'nin Afganistan'a yönelik askeri müdahalesi ile birlikte 'şarbon vak'aları da çığ' gibi artmaya başladı. Gelişmenin ilginç yanı, bu olayların savaşla birlikte ortaya çıkması!!! Yani bir takım güçler, ABD'nin Afganistan'daki soykırımını perdelemek için, bir başka deyişle bu soykırımı başta yaralı ABD kamuoyu olmak üzere Batı kamuoyunun dikkatlerinden kaçırmak için 'şarbonlu mektupları seri üreterek' piyasaya sürdüler. Bu mektupların ABD'de yoğunlaşması da bu açıdan dikkat çekiyor. Başkanı Bush'un ifadesi ile "11 Eylül'de başlayan terör saldırıları bu kez de şarbonla devam ediyor." Amerikan İç Güvenlik Bakanı Tom Ridge de Amerika'nın mektuplarla gelen yüksek dozda şarbon bakterisi ile "gölge askerlerin" saldırısı altında olduğunu söyledi. Ridge yaptığı açıklamada bir diğer önemli not da Senato Çoğunluk Lideri Tam Daschle'a giden mektuptaki şarbon bakterisinin diğer mektuplarla gelen şarbon bakterisinden farklı, son derecek yoğun ve daha küçük olduğu ifadesi idi. Bu bakteri küçüldükçe daha tehlikeli bir hal alıyor. Yine Ridge ifadesi ile, daha küçük olan şarbon bakterisi solunum yollarından daha rahat teneffüs edilebiliyor ve öldürücü olabiliyor.
Rakamlarla ifade edilecek olursa, şu anda şarbondan hasta olan toplam 15 kişi var ve 3 kişi de hayatını kaybetti. Tedavi altındakilerin sayısı ise 10 bini aşıyor.
Bu şarbon saldırısı da en az 11 Eylül'deki 'vuruşlar' kadar teknik bir kapasite gerektiriyor. Ne dersiniz, her ikisini de gerçekleştirenler aynı güçler olmasın!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016