Resulullah’ın reyhanı Ehl-i Beyt’in incileri Kerbela toprağında şehit düştüler -2-
(Dünden devam)
Hz: Hüseyin, çadırının önünde kılıcına yaslanmış, kafası dizlerine doğru düşmüş bir halde uykuya dalmıştı.
Kız kardeşi Zeynep yanına yaklaşıp uykusundan uyandırdı.
Hz. Hüseyin, "Resûlullah'ı gördüm rüyamda, bana; 'Sen bize doğru geliyorsun' diyordu" dedi. Zeynep anlamıştı. "Keşke gökyüzü yerin üzerine düşse!" dedi.
O gece Hz. Hüseyin ve ashabı, bütün gece namaz, istiğfar, Yüce Allah'a dua ve niyazda bulundular. Bu geceye 'Tasua Gecesi' denir.
Öyle ki meşrebi sufiyede İmam Hüseyin Efendimizin cuma akşamına denk gelen Tasua Gecesi'nde yaptığı ibadetlerin, zikrullahların bereketinden istifade etmek ve o Kerbela'da kurulan çadırların içindeki gönüllerle birleşmek için o cennet bahçelerine girebilmek için cuma gecelerinde asırlardır sohbetler yapılır, zikrullah meclisleri kurulur. Bu gecenin, Tasua Gecesi'nin hatırına.
Tasua Gecesi'nin manası, ruhu Müslüman Türk dünyasında neredeyse her cuma akşamı bir yerlerde yaşatılmaya çalışılır. Bu meclislerde Ehl-i Beyt ile İmam Hüseyin'le, Kerbela'yla manevi hatlar kurularak görüşülmeye ve Hakk'ın razı olduğu bir kul olunmaya çalışılır.
Şahadete hazırlanan İmam Hüseyin Tasua Gecesi'nde güzel bir ölüm temizliği yaptı. Ertesi gün vuruşmalar hızlandı.
Öğle vakti bir ara çatışmalar durdu ve öğle namazı kılındı.
Hz Hüseynin, evlatları, yarenleri, ashabı, Kerbela sahrasında olağanüstü bir mücadele veriyordu. Hz. Hüseyin Efendimizin yarenleri vuruşa, vuruşa Hakk'a uçuyorlardı, artık neredeyse kimse kalmadı, bütün güruhla İmam Hüseyin tek başına savaşıyordu ve sonunda Hz. Hüseyin Efendimiz de şahadet şerbetini içti. Günlerden Cuma, tarih, Hicri 10 Muharrem, miladi 10 Ekim 680'di. Bu gün artık AŞURA olarak, Peygamber evlatlarının zalimce, kahpece katledildiği Kerbela Katliamı olarak, Bebek Katillerinin lanetlendiği bir zaman dilimi, insanlık tarihinin de en kötü günü ve insanlığın kara bir lekesi olarak tarihe geçecekti. Ve artık tarih bu hadiseyi yapanları masumların kanını akıtanları lanetliyordu. Adları da hakaret sıfatı olarak kullanılıyor.
Hz. Hüseyin'in adamlarından yetmiş iki kişi şehit düştü. Bunlardan yirmi üç kişi Hz. Ali'nin evladından, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin 'in çocukları olduğu sanılmaktadır.
Ömer b. Sad, Hz. Hüseyin'in başını Havali adında birisi ile Küfe'ye gönderdi.
Havali, Küfe'ye vardığında vakit geç olmuştu hükümet konağı kapalı idi.
Havali Hz. Hüseyin'in başını bir tencere içine koyarak hanımına "Sana dünyalar değerinde bir servet getirdim" diyerek cinayetin ne denli vahşi olduğunu haber vermişti. Kadın "Sen, Resulullah'ın torununun başını getirmişsin, yazık sana! Bundan sonra seninle aynı yatakta yatmam!" diyerek dışarı çıktı. Rivayet edilir ki, Nevvar adlı bu kadın, içinde Hz. Hüseyin'in başı olan tencereye doğru baktığında bir nur şulesinin göklere doğru yükseldiğini görmüştür.
Rivayete göre o gün Kudüs'te hangi taş yerden kaldırılsa altında taptaze kan görülüyordu. Ümmü Hakım (r.a)'dan: "Hüseyin (a.s.) şehit düştüğünde gökyüzü kıpkırmızı kesildi, bu durum birkaç gün devam etti. Güneş öyle bir tutuldu ki, günün ortasında yıldızlar göründü. Kıyametin koptuğunu sanmıştık."
Vahşi cinayet bununla da kalmamıştı. Hz. Hüseyin'in kesik başı Küfe-Basra valisi Ubeydullah ibni Ziyad'ın önüne bırakıldı. Zeyd İbni Erkâm da orada idi. İbni Ziyad elindeki değnekle Hz. Hüseyin'in ön dişlerine vurmaya başladı. Zeyd dayanamadı. "Çek şu değneğini! Ben o dişleri Resulullah'ın (s.a.v) öptüğünü gördüm" dedi. Yapılan gaddarlık karşısında hıçkırarak ağladı.
"Ey Araplar! Siz bundan sonra bir kölesiniz. Siz Fatıma'nın oğlunu şehit ettiniz" diyerek haykırdı.
Kerbela vakasında canlarını feda edenler şahadet şerbetlerini içtikten sonra başları kesilip önce Küfe'ye sonra Şam'a götürüldüler, halka teşhir edilerek hakarete uğratıldılar.
Bu caniliği yapanlar dünyada iken cezalarını buldular. O günden sonra hiçbir Müslüman çocuğuna Yezit ismini vermedi. Ama Ali, Haydar, Fatıma, Hasan, Hüseyin isimlerini veren çok oldu. Hutbelerde halen tanzim ve dua manasında Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin isimleri zikredilir.
Hüseyin'i öldüren bir ümmet, hesap günü onun dedesinin şefaatini nasıl umabilir ki?
Yastayız çünkü Ehl-i Beyt ve sevenleri yastadır. Sevdiğinin üzüntüsü seni ilgilendirmezse, sevinci seni ilgilendirmezse, onun bayramında yas tutup, yasında düğün dernek kurarsan, bu nasıl sevgidir? Seven sevdiğine benzemeye çalışır. Ehl-i Beyt'in manevi cazibesine kapılmak için, onlarla manevi hatlar kurup onlarla bir ve beraber olmak için onların razı olduklarını hayatımıza geçireceğiz. Onlara benzemek için Ehl-i Beyt'in sevdiklerini seveceğiz, sevmediklerinden uzak duracağız.
Bizleri ilk defa Ehl-i Beyt gerçeği ile tanıştıran çağımızın büyük arifi, âlimi, üstadı ve Ehl-i Beyt aşığı olan Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın (makamı âli, mekânı nur denizi olsun) sözleri ile noktalayalım:
"10 Muharrem, İmam Hüseyin'in (a.s.) Kerbela toprağında şehit edildiği gündür. İslam âleminin matem günüdür. Bugün Müslümanlara düşen vazife İmam Hüseyin (a.s.) matemini tutmaktır."
- Görünüyorum o halde varım / 07.05.2024
- Çanakkale ile İstiklal marşındaki ruh aynı ruh / 18.03.2024
- Matematiğin, fiziğin formülü mü yoksa insanlığın formülü mü? / 19.02.2024
- İnsanlığa insanlık yolculuğu şart / 15.01.2024
- Güçlü aile güçlü millet demektir / 19.12.2023
- Cumhuriyet yüz yaşında, nice yüzyıllara / 01.11.2023
- Saygı beyaz çizgimiz olmalı / 15.10.2023
- Dinin mücadelesi dinsizlikle değil din ile olmuştur / 10.09.2023
- Mum kadar ışığı yok, Kendini Güneş sananlar / 06.09.2023