Politikasızlığın ve ilkesizliğin dizboyu olduğu bir yönetim anlayışının faturasının sadece işbaşındaki partiler tarafından değil, topyekün millet tarafından ödendiğine değinmiştik dün. Bu bağlamda ABD, AB, IMF, Türk dünyamız, Kıbrıs, Musul-Kerkük gibi önemli dış politik alanlarımızın yanısıra, bunların izdüşümü haline dönüşen içpolitik meselelerimizin de inceden ipliğe elden geçmesi gerektiğinin altını çizmiştik.
Bu hassas alanlarda köklü devlet veya hükümet politikalarımız var mı? Varsa nasıl tecelli ediyor?
ABD ile aramızda var... Nedir?
ABD ne derse, bazen kamuoyumuzu da atlatmak durumunda kalarak elimizden geldiği kadar istenenleri uygulamaya çalışıyoruz. Bu bağlamda Musul-Kerkük hesabımızı da, 'casus belli' faslımızı da kapattık.
AB ile ilişkilerimizde var. Nedir?
AB'nin bizden gayrı kimseden istemediği talep ve dayatmalarına arasıra karşı çıkar gibi görünsek te, ne pahasına olursa olsun istenenleri yapıyoruz. Bu arada Kıbrıs'ı sele, Ege'yi yele veriyoruz.
IMF ile olan münasebetlerimiz de köklü politikalara dayanıyor... Nedir?
IMF, bizden ne isterse yapıyoruz. Yeter ki darılmasın. Buğdayın kökünü kurut, diyor; kurutuyoruz. Çaya kontenjan, fındığa kota uygula, üretimlerini azalt, diyor; aynen uyguluyoruz. Tütünü, şeker pancarını kökten sök, yerine kızılağaç dik, diyor; isteneni yapmak için seferber oluyoruz.
Türk dünyamıza gelince artık onları rüyalarımızda bile görmekten çekiniyoruz.
Bütün bu politikaların Türkiye Cumhuriyeti yönetimine ait olduğunu söyleyen varsa, halt eder. Bu politikalar, ya AB'nin, ya ABD'nin, ya IMF'in ya bilmem hangi global odağın. Ben bize has, arkasında canımız pahasına durduğumuz, 70 milyon insanımızı oraya kilitleyip adım adım ulaşmaya çalıştığımız köklü politikalardan bahsediyorum.
Böylesi milli herhangi bir politikaya rastlayan veya onu bilen biri varsa bana posta veya e-mail aracılığıyla ulaştırsın Allah aşkına.
Gelelim içpolitik atraksiyonlara... En güncellerinden söz açalım.
On-onbeş gün önce Milli Görüş teşkilatı, nereden icab ettiyse 'terör listesi'ne alını verdi. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş bey, hayatlarında bir kere bile silah tutmamış, adları bile herhangi bir silahlı eylemine karışmamış bu insanların böylesi bir listeye alınmasının, şuyu'u vukuundan beter bir itham olduğunu ve bu yanlışın düzeltilmesi gerektiğini açıkladı. Hükümet kanadı çark etti, bürokrat hatası filan dedi. Sonra birden bire aynı teşkilata ilişkin yüzseksen derecelik açıdan bir başka 'iyiniyet genelgesi' öne sürüldü. Kamuoyu bunlarla yatıp kalkmaya başladı. Ancak...
Bu hengame sürerken bir diğer ve asıl önemli bir tezgah daha kuruldu. AB'nin istekleri arasında sıralanan İmar Yasası değişikliği bahanesiyle misyonerlere istedikleri gibi dinevi, ayinyeri ve kilise açma fırsatı getirilmeye çalışılıyor. Yasaya güya tüm dinleri kuşatan 'ibadet yeri' kavramı konularak Lozan deliniyor, vatan toprakları kilise tarlasına çevrilmeye çalışılıyor.
Politikasızlıklara hikmet hep arayan bazı aymazlar, ülkede sanki AB'nin telafi edin dediği bir 'cami yapma yasağı' varmış gibi, ne güzel her tarafta camiler açılacak, diye düşünüyor.
Azınlıklar gruplar ise, bizim Avrupa'da şu kadar camimiz var da, niye onların Türkiye'mizin her yanında kiliseleri, ayin yerleri olmasın, bu yasa çıkmalı, diyor.
BTP kadrolarından gayrı biri çıkıp da demiyor ki, ya hu, Avrupa'da cami açılıyorsa orada Müslüman var olduğu içindir, ihtiyaçtan kaynaklandığı içindir. Artvin'de, Rize'de, Trabzon'da, Giresun, Ordu, Samsun, Amasya, Kilis, Malatya, Ankara, Konya, Kayseri, Yalova'da... vs. Türkiye'nin 81 vilayetinin hangisinde kilisesi olmayan bir Hristiyan, havrası olmayan bir Yahudi var ki, dağa taşa, köye kente, ovaya yaylaya, kilise ve ayin evi açmaya imkan verecek bir düzenleme getiriyorsunuz, demiyor. Türkiye'de bu ihtiyacı karşılanmayan kaç tane azınlık var, söyler misiniz?
Bugüne kadar bina altlarında açılan ne idüğü belirsiz kiliseevlerde, binlerce gencimizin kimliğinden, kişiliğinden ve dininden edildiğini görmezlikten gelenler, AB ve İmar yasası bahanesiyle işi sağlama bağlamaya çabalıyorlar.
Bu İmar Yasası'ndan istifade ederek önce kilise aç, sonra da Türk gencini ayartarak azınlık cemaat oluştur, uyanıklığı değil mi bu?
Bu düzenleme, hangi devlet politikasının mahsulü?
AB böyle diyor. Öyle mi?
O zaman sormazlar mı size; Müslümanlıkla yoğrulmuş bu aziz milletin toprakları ve devleti üzerinde kimin politikalarını güdüyorsunuz, siz kimlerin adamısınız?
Bugün veya yarın; ama elbet sorulur.
Politikasızlığın bu kadarına, bu derece pişkinliğine de pes doğrusu...
Bu hassas alanlarda köklü devlet veya hükümet politikalarımız var mı? Varsa nasıl tecelli ediyor?
ABD ile aramızda var... Nedir?
ABD ne derse, bazen kamuoyumuzu da atlatmak durumunda kalarak elimizden geldiği kadar istenenleri uygulamaya çalışıyoruz. Bu bağlamda Musul-Kerkük hesabımızı da, 'casus belli' faslımızı da kapattık.
AB ile ilişkilerimizde var. Nedir?
AB'nin bizden gayrı kimseden istemediği talep ve dayatmalarına arasıra karşı çıkar gibi görünsek te, ne pahasına olursa olsun istenenleri yapıyoruz. Bu arada Kıbrıs'ı sele, Ege'yi yele veriyoruz.
IMF ile olan münasebetlerimiz de köklü politikalara dayanıyor... Nedir?
IMF, bizden ne isterse yapıyoruz. Yeter ki darılmasın. Buğdayın kökünü kurut, diyor; kurutuyoruz. Çaya kontenjan, fındığa kota uygula, üretimlerini azalt, diyor; aynen uyguluyoruz. Tütünü, şeker pancarını kökten sök, yerine kızılağaç dik, diyor; isteneni yapmak için seferber oluyoruz.
Türk dünyamıza gelince artık onları rüyalarımızda bile görmekten çekiniyoruz.
Bütün bu politikaların Türkiye Cumhuriyeti yönetimine ait olduğunu söyleyen varsa, halt eder. Bu politikalar, ya AB'nin, ya ABD'nin, ya IMF'in ya bilmem hangi global odağın. Ben bize has, arkasında canımız pahasına durduğumuz, 70 milyon insanımızı oraya kilitleyip adım adım ulaşmaya çalıştığımız köklü politikalardan bahsediyorum.
Böylesi milli herhangi bir politikaya rastlayan veya onu bilen biri varsa bana posta veya e-mail aracılığıyla ulaştırsın Allah aşkına.
Gelelim içpolitik atraksiyonlara... En güncellerinden söz açalım.
On-onbeş gün önce Milli Görüş teşkilatı, nereden icab ettiyse 'terör listesi'ne alını verdi. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş bey, hayatlarında bir kere bile silah tutmamış, adları bile herhangi bir silahlı eylemine karışmamış bu insanların böylesi bir listeye alınmasının, şuyu'u vukuundan beter bir itham olduğunu ve bu yanlışın düzeltilmesi gerektiğini açıkladı. Hükümet kanadı çark etti, bürokrat hatası filan dedi. Sonra birden bire aynı teşkilata ilişkin yüzseksen derecelik açıdan bir başka 'iyiniyet genelgesi' öne sürüldü. Kamuoyu bunlarla yatıp kalkmaya başladı. Ancak...
Bu hengame sürerken bir diğer ve asıl önemli bir tezgah daha kuruldu. AB'nin istekleri arasında sıralanan İmar Yasası değişikliği bahanesiyle misyonerlere istedikleri gibi dinevi, ayinyeri ve kilise açma fırsatı getirilmeye çalışılıyor. Yasaya güya tüm dinleri kuşatan 'ibadet yeri' kavramı konularak Lozan deliniyor, vatan toprakları kilise tarlasına çevrilmeye çalışılıyor.
Politikasızlıklara hikmet hep arayan bazı aymazlar, ülkede sanki AB'nin telafi edin dediği bir 'cami yapma yasağı' varmış gibi, ne güzel her tarafta camiler açılacak, diye düşünüyor.
Azınlıklar gruplar ise, bizim Avrupa'da şu kadar camimiz var da, niye onların Türkiye'mizin her yanında kiliseleri, ayin yerleri olmasın, bu yasa çıkmalı, diyor.
BTP kadrolarından gayrı biri çıkıp da demiyor ki, ya hu, Avrupa'da cami açılıyorsa orada Müslüman var olduğu içindir, ihtiyaçtan kaynaklandığı içindir. Artvin'de, Rize'de, Trabzon'da, Giresun, Ordu, Samsun, Amasya, Kilis, Malatya, Ankara, Konya, Kayseri, Yalova'da... vs. Türkiye'nin 81 vilayetinin hangisinde kilisesi olmayan bir Hristiyan, havrası olmayan bir Yahudi var ki, dağa taşa, köye kente, ovaya yaylaya, kilise ve ayin evi açmaya imkan verecek bir düzenleme getiriyorsunuz, demiyor. Türkiye'de bu ihtiyacı karşılanmayan kaç tane azınlık var, söyler misiniz?
Bugüne kadar bina altlarında açılan ne idüğü belirsiz kiliseevlerde, binlerce gencimizin kimliğinden, kişiliğinden ve dininden edildiğini görmezlikten gelenler, AB ve İmar yasası bahanesiyle işi sağlama bağlamaya çabalıyorlar.
Bu İmar Yasası'ndan istifade ederek önce kilise aç, sonra da Türk gencini ayartarak azınlık cemaat oluştur, uyanıklığı değil mi bu?
Bu düzenleme, hangi devlet politikasının mahsulü?
AB böyle diyor. Öyle mi?
O zaman sormazlar mı size; Müslümanlıkla yoğrulmuş bu aziz milletin toprakları ve devleti üzerinde kimin politikalarını güdüyorsunuz, siz kimlerin adamısınız?
Bugün veya yarın; ama elbet sorulur.
Politikasızlığın bu kadarına, bu derece pişkinliğine de pes doğrusu...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019