6 Şubat'ta meydana gelen ve 11 kentimizde büyük can kaybı ve yıkıma neden olan Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinde 15 gün geçti. Yıkım yaşayan kentlerin çoğunda arama kurtarma çalışmaları, yerini enkaz kaldırma çalışmalarına bıraktı. AFAD'dan yapılan açıklamaya göre 21 bine yakın sayıda binada enkaz kaldırma çalışması yürütülüyor.
Son açıklanan verilere göre tespit edilen can kaybımız 41 bini aşmış durumda. Uzmanlara göre bunun en az 3-4 katı kadar da enkaz altında bulunuyor.
Hükümet ne kadar üstünü örtmeye çalışsa da ne deprem öncesindeki hazırlıklar konusunda ne de deprem sonrasında afet yönetimi konusunda iyi bir sınav verilemedi.
Depremin üzerinden 15 gün geçtikten sonra Milli Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı depremin ilk anından itibaren teyakkuz halinde olunduğuna dair açıklamalar yapılıyor.
Elbette teyakkuz haline gelinecekti, ancak Ankara'da hükümet yetkililerinin teyakkuza geçmelerinin maalesef deprem bölgesine yansıması çok çok yavaş oldu.
Oysa bu tür afetlerde en az sahip olunan şeyin 'zaman' olduğunu söylüyor uzmanlar. Ancak gelin görün ki hükümetin işleyişi, cumhuriyet dönemindeki en hantal noktaya gelmiş durumda.
Kasıt olmasa bile, en kıymetli vakit olan ilk 48 saat kaos ve kargaşayla kaybedilince bu görevi yerine getirmekte yetersiz kalanların söyleyecek hiçbir sözü kalmıyor…
Bu tür zamanlarda yönetenler kusurlarını savunmak yerine susmayı ve özür dilemeyi seçmeli, hatalarını ve elbette zaten üstlerinde olan sorumluluğu kabul edip, görevden ayrılma kararını verebilmelidir.
Ancak Türkiye'de bu dediklerimiz yapılmadığı gibi hükümetteki siyasiler eleştirilere de azami tahammülsüzlük göstererek, eleştirenlere 'bunları not ediyoruz' diyerek gözdağı dahi verebiliyorlar.
Partizanlık çok tehlikeli
Ülkemiz son 20 küsur yılda giderek artan bir seviyede partizanlık yaşıyor. Partili cumhurbaşkanlığı bu partizanlığı devletin en tepesine de sirayet ettirmiş durumda.
Partizanlık öyle bir illet ki, bugün olduğu gibi en acılı zamanımızda bile yakamızı bırakmıyor maalesef.
Duyduğumda gerçekten üzüldüm.
Yeniçağ Gazetesi Haber Müdürü Fatih Ergin'in ortaya attığı iddiaya göre, İstanbul'da yaşayan bir iş insanı, Hatay Reyhanlı Devlet Hastanesi'ne yardım derneği AHBAP üzerinden bir tomografi cihazı bağışlamak istemiş. Ancak bağış AHBAP aracılığıyla yapıldığı için kabul edilmemiş.
Bu nasıl bir anlayıştır Allah aşkına?
Aracı olan kim olursa olsun, üstelik de böyle bir afet zamanında ve hastanelerin gerçekten o tomografi cihazına fazlasıyla ihtiyacı varken böyle bir bağışı hangi zihniyet reddedilebilir? Bunu reddedenler o hastaneden hizmet alacak insanlara hiç mi acımazlar?
İşte bunun adı partizanlıktan başka bir şey değildir.
Normal şartlar altında her demokratik devlette, siyasi mücadele verirken karşılaşılabilen partizanca tavırların, iktidar olan anlayış tarafından terk edilmesi gerekiyor.
Ancak gelin görün ki, bizde bırakın terk edilmesini partizanlık iktidar olununca daha da şiddetleniyor.
Son 20 yıllık AKP iktidarları dönemi bu konuda sayısız örnekle dopdolu. Deprem felaketinde dahi bu yanlışlarla karşılaşmamız, partizanlıkta nirvanaya ulaşıldığını göstermektedir.
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024