NATO üyeliğine henüz onay vermediğimiz İsveç'te bir sapkın Kur'an yakma cüretinde bulundu. Bu yaratığın siyasi kimliği de var. Danimarka'daki ırkçı Sıkı Yön Partisi lideri(!) Rasmus Peludan nam kişinin sabıkası da hayli kabarık.
Bu alçakça eylemin failine nasıl izin verildi?
Bunun adına ne diyelim? İslam düşmanlığı, nefret suçu…
Aslında bu Avrupa'da ezelden beri var olan dini hoşgörüsüzlüktür.
İsveç'ten, Danimarka'dan vazgeçtik; toplumsal yapısı itibariyle çok kültürlü ve hoşgörülü olmaya müsait, hatta mecbur görünen İsviçre'de dört farklı dil ve sayısız din ve mezhep beraberce yaşar. Ne var ki, bu "medeni" ülkede minare yapımı yasaklanmıştır.
Minareyi yasaklayan kılıfını hazırlar. İsviçre minare yasağını demokrasi kılıfına uydurmuş, "minare yapımı yasaklanmıştır." cümlesine olumlu oy sağlamak için referandum yoluna gidilmiştir.
İsveç'te Kur'an yakma eylemi de "ifade özgürlüğü" olarak değerlendirilmiştir.
Oysa;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin inanç özgürlüğünü düzenleyen 9.maddesi ve ayrımcılık yasağını düzenleyen 14.maddesi açıktır.
9.maddenin ikinci fıkrasına göre, "Din ve kanaatleri açıklama özgürlüğü demokratik bir toplumda ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya genel ahlakın yahut başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için zorunlu olan önlemlerle ve kanunla sınırlanabilir."
Yasağın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uygunluğunu savunan Hükûmet muhtemelen kamu güvenliğinin ve/veya kamu düzeninin korunması amacını gerekçe gösterecektir. Dikkat edilmesi gereken husus şudur ki; bu kavramlar "ulusal güvenlik" kavramından farklıdır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8, 10 ve 11.maddeleriyle ulusal güvenliği meşru bir müdahale ve sınırlama sebebi olarak öngörürken 9.madde, kamu güvenliği ve kamu düzenine gönderme yaparak bunları ulusal güvenlikten ayırt etmektedir. Din özgürlüğüne yönelik müdahaleler, bazen ulusal güvenlik gerekçeleriyle meşru gösterilmeye çalışılmaktadır. Örneğin bir kiliseye yönelik müdahalenin kamu düzeni ve kamu güvenliği amaçlarını güttüğünü kabul eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ulusal güvenlik gerekçeleri hakkında şu gözlemde bulunmuştur: "Başvuru sahibi Kilisenin tanınması halinde ulusal güvenlik ve ülke bütünlüğüne yönelik bir tehlike oluşturabileceği ihtimaline gelince; Mahkeme bu iddianın sadece bir varsayım olduğu ve ispatlanmadığı sürece bu Kilisenin tanınmasının reddini haklı çıkaramayacağı görüşündedir." Görüldüğü gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, varsayımsal değil, somut ve ispatlanabilir amacın varlığını sorgulamaktadır.
İslam'ın İsviçre kültürüne yönelik bir tehdit olarak sunulması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadında geliştirdiği çoğulcu ilkelere ters düşmektedir.
Mahkemeye göre; "Bir memlekette azınlıkların ve farklı kültürlerin varlığı tarihi bir vaka oluşturur ve demokratik bir toplum bu olguyu hoş görmeli, hatta uluslararası hukuk ilkeleri uyarınca korumalı ve desteklemelidir."
Avrupa sütten çıkmış ak kaşık değildir. Örneğin İsviçre'nin, din savaşları boyunca bir sığınak olduğu sıklıkla tekrarlanır. Ama Protestan mezheplerinden Kalvinizm'in kurucusu Jean Calvin'in Teslis'in varlığına karşı çıkan bir diğer reformisti, Michel Servet'yi 1552 yılında Cenevre'de mahkeme kararıyla cayır cayır yaktırdığı nedense unutulur.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023