Ekonomi yazmak için artık ekonomist olmak gerekmiyor.
Dolayısı ile yazmak için hükümetin alameti farikası olan ve her zaman 'maximum' gösteren 'ekonomik göstergeleri' anlamaya çalışmaya gerek de yok.
Dışarı çıkıp bakın. Her yerde o göstergeleri bulacaksınız.
Çarşıpazarda boş fileyle dolaşan, parklarda bankları dolduran, kahvehanede sigara tüttüren, sayısal loto kuyruklarında bekleyen insanların 'sıkıntılı' ve 'mutsuz' yüzlerine bakın... Hepsi birer 'ekonomik gösterge'...
Kapkaçlara, hırsızlıklara, işsizim diye çocuğunu alıp çatılara çıkanlara, 'kibrit' fiyatını pahalı bulup büfeci ile kavga edenlere, parasızlıktan ağlayan çocuğuna küçük bir oyuncak dahi alamayan babanın intihar etme dramına bakın, hepsi birer 'ekonomik gösterge'...
Sürekli piyasanın açılmasını bekleyen 'umutlu' esnafa bakın, parasızlıktan ölüme atlayan 'kamyon şöförlerine' bakın, 10 liraya mâl edip 7 liraya satmaya çalışan çiftçiye bakın, 100 Dolar maaş karşılığında 'hıristiyan' olan öğrencilere bakın, hepsi birer 'ekonomik gösterge'...
'Yan baktı' diye birbirini doğrayanlara bakın, parasızlıktan evlenemeyenlere bakın, kredi borcundan dolayı yerinden yurdundan kaçanlara bakın, 'ikram'da bulunamadığı için mübarek bayramlarda beş kuruşsuz evde oturup kapıyı kilitleyelere bakın, icra memurlarının bol bol tükettiği 'tutanak' kağıtlarına bakın...
Aşağı bakın, yukarı bakın, nereye bakarsanız bakın o 'gösterge' hep oradadır.
Bu ne bereketsizlik Ya Rabbi! İçinde bulunduğumuz bu kuyudan bizleri çıkar Ya rabbi!
Maalesef acı da olsa tablo böyle. Ama insanımız yine de sabırlı, yine de dirayetli. Birileri 'iç karışıklık' çıkarmak için ellerinden geleni yapsalar da insanımız sağduyulu. Bu millet hiç bir zaman bölünmeyecektir. Bu millet, global 'karar vericilerin' ve onların topraklarımızdaki 'maşalarının' oyununa gelmeyecektir. Çünkü 'bağımsızlık' prensibini kendine şiar edinmiş yiğit delikanlılar var bu memlekette. Her şeye rağmen..
Başbakan Kızılcahamam'daki beyanatıyla hayrete düşürdü beni. Olsa olsa bu bir şaka olabilir herhalde diye düşündüm. Bakınız ne diyor sayın Erdoğan "Çay ve simit 60 YKR. 5 kişilik bir aile 1 öğünde 3, günde 9 YTL harcar. 30 günde 270 YTL yapar. İktidara gelmeden önce asgari ücret 270 YTL'nin altındaydı, şimdi ise 350 YTL."
Pes doğrusu.
O meşhur göstergelerle ve "Kızılcahamam" beyanatıyla milleti adeta "dalgaya" alan hükümeti Temel'in ağzıyla ifşa edelim; Temel uluslararası ekonomi toplantısına katılır. Devletin topladığı vergi dağılımını tartışırlar. Konuşmacılardan biri Amerikalı, biri Avrupalı, biri de Temel. Ortaya bir fikir atılır. Halktan toplanan vergiler nasıl dağılım yapılacak. Amerikalı söz alır:
Önce yere bir çizgi çizeriz ve sonra topladığımız vergileri havaya atarız. Çizginin soluna düşen paraları halka hizmet olarak geri veririz, sağ tarafta kalan devlete kalır, yatırım yaparız.
Derken Avrupalı söz alır ve:
Bizim Avrupa'da başka ama ona benzer bir uygulama yaparız. Önce yere bir daire çizeriz. Toplanan vergileri havaya atarız. Dairenin dışında kalan halka hizmet olarak geri döner, dairenin içine düşenleri devlet harcamalarına kullanırız.
Sıra bizim Temel'e gelir ve başlar anlatmaya: Ula uşaklar ne güzel anlattunuz. Keşke biz da sizun gibu olsak. Bi kere öyle yere çizgi çizmezuk. Bizda hükümet halktan toplar vergileri. Atar havaya. Yere düşenleri IMF'ye verirler. Havada kalanlar halka hizmet olarak geri döner...
Sağlıcakla kalın. Moralinizi bozmayın.
*Yusuf KIRTORUN
Dolayısı ile yazmak için hükümetin alameti farikası olan ve her zaman 'maximum' gösteren 'ekonomik göstergeleri' anlamaya çalışmaya gerek de yok.
Dışarı çıkıp bakın. Her yerde o göstergeleri bulacaksınız.
Çarşıpazarda boş fileyle dolaşan, parklarda bankları dolduran, kahvehanede sigara tüttüren, sayısal loto kuyruklarında bekleyen insanların 'sıkıntılı' ve 'mutsuz' yüzlerine bakın... Hepsi birer 'ekonomik gösterge'...
Kapkaçlara, hırsızlıklara, işsizim diye çocuğunu alıp çatılara çıkanlara, 'kibrit' fiyatını pahalı bulup büfeci ile kavga edenlere, parasızlıktan ağlayan çocuğuna küçük bir oyuncak dahi alamayan babanın intihar etme dramına bakın, hepsi birer 'ekonomik gösterge'...
Sürekli piyasanın açılmasını bekleyen 'umutlu' esnafa bakın, parasızlıktan ölüme atlayan 'kamyon şöförlerine' bakın, 10 liraya mâl edip 7 liraya satmaya çalışan çiftçiye bakın, 100 Dolar maaş karşılığında 'hıristiyan' olan öğrencilere bakın, hepsi birer 'ekonomik gösterge'...
'Yan baktı' diye birbirini doğrayanlara bakın, parasızlıktan evlenemeyenlere bakın, kredi borcundan dolayı yerinden yurdundan kaçanlara bakın, 'ikram'da bulunamadığı için mübarek bayramlarda beş kuruşsuz evde oturup kapıyı kilitleyelere bakın, icra memurlarının bol bol tükettiği 'tutanak' kağıtlarına bakın...
Aşağı bakın, yukarı bakın, nereye bakarsanız bakın o 'gösterge' hep oradadır.
Bu ne bereketsizlik Ya Rabbi! İçinde bulunduğumuz bu kuyudan bizleri çıkar Ya rabbi!
Maalesef acı da olsa tablo böyle. Ama insanımız yine de sabırlı, yine de dirayetli. Birileri 'iç karışıklık' çıkarmak için ellerinden geleni yapsalar da insanımız sağduyulu. Bu millet hiç bir zaman bölünmeyecektir. Bu millet, global 'karar vericilerin' ve onların topraklarımızdaki 'maşalarının' oyununa gelmeyecektir. Çünkü 'bağımsızlık' prensibini kendine şiar edinmiş yiğit delikanlılar var bu memlekette. Her şeye rağmen..
Başbakan Kızılcahamam'daki beyanatıyla hayrete düşürdü beni. Olsa olsa bu bir şaka olabilir herhalde diye düşündüm. Bakınız ne diyor sayın Erdoğan "Çay ve simit 60 YKR. 5 kişilik bir aile 1 öğünde 3, günde 9 YTL harcar. 30 günde 270 YTL yapar. İktidara gelmeden önce asgari ücret 270 YTL'nin altındaydı, şimdi ise 350 YTL."
Pes doğrusu.
O meşhur göstergelerle ve "Kızılcahamam" beyanatıyla milleti adeta "dalgaya" alan hükümeti Temel'in ağzıyla ifşa edelim; Temel uluslararası ekonomi toplantısına katılır. Devletin topladığı vergi dağılımını tartışırlar. Konuşmacılardan biri Amerikalı, biri Avrupalı, biri de Temel. Ortaya bir fikir atılır. Halktan toplanan vergiler nasıl dağılım yapılacak. Amerikalı söz alır:
Önce yere bir çizgi çizeriz ve sonra topladığımız vergileri havaya atarız. Çizginin soluna düşen paraları halka hizmet olarak geri veririz, sağ tarafta kalan devlete kalır, yatırım yaparız.
Derken Avrupalı söz alır ve:
Bizim Avrupa'da başka ama ona benzer bir uygulama yaparız. Önce yere bir daire çizeriz. Toplanan vergileri havaya atarız. Dairenin dışında kalan halka hizmet olarak geri döner, dairenin içine düşenleri devlet harcamalarına kullanırız.
Sıra bizim Temel'e gelir ve başlar anlatmaya: Ula uşaklar ne güzel anlattunuz. Keşke biz da sizun gibu olsak. Bi kere öyle yere çizgi çizmezuk. Bizda hükümet halktan toplar vergileri. Atar havaya. Yere düşenleri IMF'ye verirler. Havada kalanlar halka hizmet olarak geri döner...
Sağlıcakla kalın. Moralinizi bozmayın.
*Yusuf KIRTORUN
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012