3 Ekim tarihine 1 ay kaldı. Ekonomi kesimi ve siyaset, "3 Ekim'de müzakereler başlayacak mı, ertelenecek mi" ikileminde merakla bekliyor.İsterseniz merakınızı biraz gidereyim. Bir öngörüde bulunayım."3 Ekim'de müzakereler başlayacak, yani ertelenmeyecek."Bakmayın siz Kıbrıs Rum Kesimi'nin, Fransa'nın, Avusturya'nın nazlanmasına, ayak diretmesine, veto tehditlerine.Onlar sadece gerek AB gerekse Türk kamuoyu için oynanan bir tiyatro.Tabii, bu öngörüyü okuduktan hemen sonra aklınıza "neden, nasıl" gibi sorular gelecek.Durun, açıklayayım.3 Ekim'de başlaması öngörülen "zorlu ve uzun" müzakere sürecinde tam 35 konu başlığı var.Müzakerelerin başlaması için AB'nin 25 üyesinin "evet" deyip onaylaması gerektiği gibi, müzakerelerin kapanması için de onayları gerekiyor.Önümüze konulan ve her biri mayın olan 35 konu başlığının her biri için bu onay gerekli. AB yetkililerinin 15-20 yıl süreceğini ifade ettiği bu müzakere sürecinde müzakere edilen maddeler kapanmış sayılmıyor. Müktesebat canlı, yani yerinde durmuyor. Müzakerelerin sonucunda o kapanan başlıklar tekrar elden geçirilecek. Bu arada kim öle, kim kala.Müzakereler sonunda "kalan sağlar bizimdir diyeceğiz", tabii sağ bulabilirsek.En ürkütücü ifadeler de "Başmüzakereci" atanan Devlet Bakanı Ali Babacan'dan geliyor:" Müktesebatın şu anda yüzde 40'ı tarım... Bu alanda yasalar, tebliğler, kararlar çıkması lazım. Müzakerelerin çoğu içeride olacak. Aslında müzakere dediğimiz konu içerikle ilgili değil. Müktesebat neyse Türkiye er geç uyacak.""O anlamda bir müzakere yok. "Avrupa bu işi böyle yapıyor ama ben farklı yapmak istiyorum" diye bir şey yok. Çünkü bunu baştan, bu işe girerken kabul ettik. Müzakereler daha çok işin zamanlaması konusunda."Müzakere edilecek 35 konu başlığı incelediğimiz zaman şu gerçekle karşılaşacağız:"Daha herhangi bir bağımız olmadığı halde ekonomimize, egemenliğimize, toprak bütünlüğümüze, dilimize, dinimize, ailemize, bayrağımıza, birlik ve beraberliğimize, yargımıza, askerimize, eğitimimize... kısaca varlığımızı ortaya koyan bütün unsurlarımıza müdahale eden AB, "tam üyelik" hayali ya da imtiyazlı ortaklık safsatasıyla bizi biz yapan bütün değerlerimizi tamamen ortadan kaldırmanın hesabı içinde."Dün önümüze konulan Sevr'i elimizin tersiyle ittik, can verdik, kan döktük ve neticede Lozan'da varlığımızı bütün dünyaya kabul ettirdik. Ama bu müzakere sürecinde kazandığımız bütün haklarımızı kendi elimizle bir bir vereceğiz. Şimdi size soruyorum böyle bir süreci, AB, 3 Ekim'i erteleyerek niçin geciktirsin? Sahip olduklarını kendi eliyle devreden bir ülke bulmuş adam onu hiç kaçırır mı?Nazlanmasının sebebi de etki tepki meselesi.Yani müzakerelere hemen atlasa, Türkiye'de "acaba"ların artmasından, avını kaçırmaktan korkuyor. Biraz nazlanıyor ki peşinden koşturduğu, önemli bir fırsat yakaladığı zannına kapılsın.AB'ciler daha şimdiden 3 Ekim için kutlamalara hazırlanıyor. Ayasofya'da Türk ve Yunan şarkıcıların katılacağı şölenler, konserler tertip ediliyor. Hem de Ayasofya'da. Sen zaferini orada kutladın, adam da onun intikamını alıyor, hem de senin organizasyonun ve de paranla.Net ve açık görüyoruz ki tarih tekerrür ediyor.Paris antlaşması imzalandığı zaman Batı sevdalısı basın, "Şimdi Avrupalı olduk" diye manşetler atmıştı, şölenler tertip edilmişti. Ama bu antlaşmayla toprak bütünlüğümüze garanti verenler, kısa bir süre sonra önümüze Sevr'i koydular.İşte Batı'nın kuyruğu olmak isteyenlerle, Mustafa Kemal Atatürk gibi vatanına aşık olanlar arasındaki fark burada yatıyor.Adam kuyruğuyla istediği gibi oynuyor; bazen üzerine basıyor, sıkılınca da kuyruğunu değiştiriveriyor, ama vatan aşığı olanlar ise onurlu bir mücadele verip gelecek nesillerine hür ve bağımsız bir devlet bırakıyor.Lütfen kuyruk olmaya değil, vatan aşığı olmaya özenelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025