Türkiye'nin Musul'da IŞİD'e karşı mücadelede aktif olmak istemesinin, hatta Suriye politikasının nedenini siyasilerimiz "Misak-ı Milli" olarak ifade ediyorlar.
Eğer Misak-ı Milli söyleminden kasıt, "Musul ve Kerkük bizim Misak-ı Milli sınırlarımız içindedir, biz buraları topraklarımıza katacağız" deyip Türkiye'nin sınırlarını genişletmekse, mevcut koşullar altında bunun mümkün olup olmadığını gerçekçi bir şekilde masaya yatırmak zorundayız.
Bahsettiğimiz coğrafya, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyi? Bu coğrafya üzerinde, PKK ve PYD'nin bir Kürdistan oluşturma hedefi var; Barzani'nin Akdeniz'e uzanan bir peşmerge koridoru hesabı var; İsrail'in Arz-ı Mev'ud hedefli bir Büyük İsrail Devleti hesabı var; Batılı ülkelerin başta petrol olmak üzere enerji kaynaklarını ele geçirme hesabı var?
Ve de bütün bu hedeflerin üzerinde, küresel ısınma sebebiyle oluşan elverişsiz iklim şartları sebebiyle kendi coğrafyasını terk etmek zorunda kalacak olan ABD'nin bu coğrafyayı kendine vatan yapma hesabı var.
Nasıl Almanya eski Başbakanı Helmut Kohl'ün ifadesiyle Batılılar nezdinde Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemliyse, Ortadoğu üzerinde hesap kuranlar için de bu coğrafya buranın yerli halklarına bırakılmayacak kadar önemlidir.
Bu kadar hesabın olduğu bir atmosferde, sizce mevcut haliyle Türkiye'nin Musul ve Kerkük'ü, hatta bazılarının iddia ettiği gibi Halep'i topraklarına katabilmesi, sınırlarını genişletebilmesi mümkün mü?
Bu coğrafya üzerinde hesabı olan ABD'nin 3'lü mekanizmasıyla Fırat Kalkanı Operasyonu'na başladık ve onun çizdiği rotada operasyona devam ediyoruz.
Bu ABD'ye her noktada bağımlıyız. Ekonomimiz adamların iki dudağı arasında? Onlardan aldığımız borçla ekonomiyi sürdürebiliyoruz.
Musul'da askeri birliğimizin bulunma gerekçesini yine bu coğrafya üzerinde hesabı olan Peşmerge lideri Barzani'nin izniyle izah etmeye çalışıyoruz. Bu coğrafyadaki tek müttefikimizi Barzani olarak ifade ediyoruz. Onun peşmergesini eğitiyoruz, onu bu coğrafyada besleyen büyüten biziz ama şimdi maalesef onun himmetine(!) muhtaç hale geldik.
Bu şartlar altında şimdi aklınıza başınıza koyup yeniden düşünün gerçekten Türkiye birilerinin iddia ettiği gibi bu coğrafyayı topraklarına katabilir mi?
Bir diğer soru ise, Türkiye'nin siyasileri sürekli "Misak-ı Milli" derken, genişlemeden bahsederken, bu coğrafya üzerinde hesabı olan ABD, Türkiye'yi neden Suriye'ye itekledi, Musul'daki askeri varlığına müsaade etti?
Öyle ya, Türkiye'nin gerekten böyle bir hedefi varsa, ABD niye başına bela alsın ki?
Dama oyununu bilir misiniz? Çocukluğumuzda sürekli oynardık. İyi de bir oyuncuydum.
Dama, satranç gibi olmasa da yine plan kurmaya dayalı bir oyun. En iyi oyun kuran, geleceği hesap eden kazanır. Damayı en iyi oynayanlar, bazı taşlarının yutulmasına müsaade eder. Bu sayede rakibin taşarını yutulabilecek şekilde aralıklı hale getirir. İstenilen tablo oluşunca da rakibin taşlarını tek tek yutar. Rakip kendisini kazanıyor zannederken, bir anda bütün taşlarının yutulduğunu ve oyunu kaybettiğini görür.
İşte ABD'nin Türkiye politikası da aynen böyle?
Türkiye de dahil 22 İslam ülkesinin parçalanmasını hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi'nin sahibi ABD, avı olan Türkiye'ye stratejik müttefik gibi görünüp, bir takım yemler sunarak Suriye'ye, Musul'a çekti.
Safları sıklaştırarak kendi iç güvenliğine yoğunlaşması gereken Türkiye'nin dışa açılmasını, safları seyrekleştirmesini, dikkatini başka noktalara yoğunlaştırmasını sağladı.
ABD Türkiye'nin tüm taşlarını yutabilmek için uygun zamanı ve zemini bekliyor, daha doğru ifadesiyle bu koşulları oluşturuyor.
Ama Şii-Sünni çatışması ile, ama Türkiye-Irak gerilimi ile, ama Türkiye-Suriye çatışması ile, ama Türk-Kürt çatışması ile? Ya da hepsini aynı anda devreye koyarak?
Bu şartlar oluştuğu zaman ekonomik kriz kartını da tereddütsüz devreye koyacaktır.
Türkiye'nin bu uçurumdan kurtulmasının elbette ki çözümü var ama millet ayıkırsa, gerçekten çözümü talep ederse?
Öncelikle ekonomisini millileştirmesi ve bağımlılıktan kurtulması lazım? Bunun tek yolu dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nin başta para politikası olmak üzere tüm projelerinin hayata geçirilmesidir.
Ülke içinde ve bugün kan gölüne dönmüş İslam coğrafyasında birliğin ve beraberliğin sağlanması lazım. Bunun da tek yolu Prof. Dr. Haydar Baş'ın Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt teziyle Alevi-Sünni, Şii-Sünni kardeşliğinin tesis edilmesi, tüm Müslümanların Ehl-i Beyt paydasında bir ve beraber olmasıdır.
Burada bulunan tarihimiz bir, medeniyetimiz, kültürümüz bir, inancımız bir komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne, egemenliğine saygı duymalıyız.
Yazarımız Ahmet Erimhan'ın ifade ettiği gibi, bugün bizlerin bu coğrafyaya mevcut şartlarda müdahil olma çabamız, ABD gibi yabancı unsurların burada olmasını meşru hale getirmektedir, bölgeye zarar veriyor. Türkiye'nin savunması gereken tez, "Musul, Musullularındır", "Suriye, Suriyelilerindir" tezidir.
Türkiye Musul'a, ABD işgali sürecinde, peşmerge ve ABD Türkmenlere saldırdığında, buradaki Türk kimliğini kazımaya çalıştıklarında müdahale etmeliydi. Bugün ise Musul alınıp altın tepside Barzani'ye teslim edilmek için çalışılıyor.
Yani ne Misak-ı Milli hayali gerçekleşecek, ne de bu işten Türkmenlere bir pay çıkacak.
Eğer Misak-ı Milli söyleminden kasıt, "Musul ve Kerkük bizim Misak-ı Milli sınırlarımız içindedir, biz buraları topraklarımıza katacağız" deyip Türkiye'nin sınırlarını genişletmekse, mevcut koşullar altında bunun mümkün olup olmadığını gerçekçi bir şekilde masaya yatırmak zorundayız.
Bahsettiğimiz coğrafya, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyi? Bu coğrafya üzerinde, PKK ve PYD'nin bir Kürdistan oluşturma hedefi var; Barzani'nin Akdeniz'e uzanan bir peşmerge koridoru hesabı var; İsrail'in Arz-ı Mev'ud hedefli bir Büyük İsrail Devleti hesabı var; Batılı ülkelerin başta petrol olmak üzere enerji kaynaklarını ele geçirme hesabı var?
Ve de bütün bu hedeflerin üzerinde, küresel ısınma sebebiyle oluşan elverişsiz iklim şartları sebebiyle kendi coğrafyasını terk etmek zorunda kalacak olan ABD'nin bu coğrafyayı kendine vatan yapma hesabı var.
Nasıl Almanya eski Başbakanı Helmut Kohl'ün ifadesiyle Batılılar nezdinde Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemliyse, Ortadoğu üzerinde hesap kuranlar için de bu coğrafya buranın yerli halklarına bırakılmayacak kadar önemlidir.
Bu kadar hesabın olduğu bir atmosferde, sizce mevcut haliyle Türkiye'nin Musul ve Kerkük'ü, hatta bazılarının iddia ettiği gibi Halep'i topraklarına katabilmesi, sınırlarını genişletebilmesi mümkün mü?
Bu coğrafya üzerinde hesabı olan ABD'nin 3'lü mekanizmasıyla Fırat Kalkanı Operasyonu'na başladık ve onun çizdiği rotada operasyona devam ediyoruz.
Bu ABD'ye her noktada bağımlıyız. Ekonomimiz adamların iki dudağı arasında? Onlardan aldığımız borçla ekonomiyi sürdürebiliyoruz.
Musul'da askeri birliğimizin bulunma gerekçesini yine bu coğrafya üzerinde hesabı olan Peşmerge lideri Barzani'nin izniyle izah etmeye çalışıyoruz. Bu coğrafyadaki tek müttefikimizi Barzani olarak ifade ediyoruz. Onun peşmergesini eğitiyoruz, onu bu coğrafyada besleyen büyüten biziz ama şimdi maalesef onun himmetine(!) muhtaç hale geldik.
Bu şartlar altında şimdi aklınıza başınıza koyup yeniden düşünün gerçekten Türkiye birilerinin iddia ettiği gibi bu coğrafyayı topraklarına katabilir mi?
Bir diğer soru ise, Türkiye'nin siyasileri sürekli "Misak-ı Milli" derken, genişlemeden bahsederken, bu coğrafya üzerinde hesabı olan ABD, Türkiye'yi neden Suriye'ye itekledi, Musul'daki askeri varlığına müsaade etti?
Öyle ya, Türkiye'nin gerekten böyle bir hedefi varsa, ABD niye başına bela alsın ki?
Dama oyununu bilir misiniz? Çocukluğumuzda sürekli oynardık. İyi de bir oyuncuydum.
Dama, satranç gibi olmasa da yine plan kurmaya dayalı bir oyun. En iyi oyun kuran, geleceği hesap eden kazanır. Damayı en iyi oynayanlar, bazı taşlarının yutulmasına müsaade eder. Bu sayede rakibin taşarını yutulabilecek şekilde aralıklı hale getirir. İstenilen tablo oluşunca da rakibin taşlarını tek tek yutar. Rakip kendisini kazanıyor zannederken, bir anda bütün taşlarının yutulduğunu ve oyunu kaybettiğini görür.
İşte ABD'nin Türkiye politikası da aynen böyle?
Türkiye de dahil 22 İslam ülkesinin parçalanmasını hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi'nin sahibi ABD, avı olan Türkiye'ye stratejik müttefik gibi görünüp, bir takım yemler sunarak Suriye'ye, Musul'a çekti.
Safları sıklaştırarak kendi iç güvenliğine yoğunlaşması gereken Türkiye'nin dışa açılmasını, safları seyrekleştirmesini, dikkatini başka noktalara yoğunlaştırmasını sağladı.
ABD Türkiye'nin tüm taşlarını yutabilmek için uygun zamanı ve zemini bekliyor, daha doğru ifadesiyle bu koşulları oluşturuyor.
Ama Şii-Sünni çatışması ile, ama Türkiye-Irak gerilimi ile, ama Türkiye-Suriye çatışması ile, ama Türk-Kürt çatışması ile? Ya da hepsini aynı anda devreye koyarak?
Bu şartlar oluştuğu zaman ekonomik kriz kartını da tereddütsüz devreye koyacaktır.
Türkiye'nin bu uçurumdan kurtulmasının elbette ki çözümü var ama millet ayıkırsa, gerçekten çözümü talep ederse?
Öncelikle ekonomisini millileştirmesi ve bağımlılıktan kurtulması lazım? Bunun tek yolu dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nin başta para politikası olmak üzere tüm projelerinin hayata geçirilmesidir.
Ülke içinde ve bugün kan gölüne dönmüş İslam coğrafyasında birliğin ve beraberliğin sağlanması lazım. Bunun da tek yolu Prof. Dr. Haydar Baş'ın Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt teziyle Alevi-Sünni, Şii-Sünni kardeşliğinin tesis edilmesi, tüm Müslümanların Ehl-i Beyt paydasında bir ve beraber olmasıdır.
Burada bulunan tarihimiz bir, medeniyetimiz, kültürümüz bir, inancımız bir komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne, egemenliğine saygı duymalıyız.
Yazarımız Ahmet Erimhan'ın ifade ettiği gibi, bugün bizlerin bu coğrafyaya mevcut şartlarda müdahil olma çabamız, ABD gibi yabancı unsurların burada olmasını meşru hale getirmektedir, bölgeye zarar veriyor. Türkiye'nin savunması gereken tez, "Musul, Musullularındır", "Suriye, Suriyelilerindir" tezidir.
Türkiye Musul'a, ABD işgali sürecinde, peşmerge ve ABD Türkmenlere saldırdığında, buradaki Türk kimliğini kazımaya çalıştıklarında müdahale etmeliydi. Bugün ise Musul alınıp altın tepside Barzani'ye teslim edilmek için çalışılıyor.
Yani ne Misak-ı Milli hayali gerçekleşecek, ne de bu işten Türkmenlere bir pay çıkacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025