Müslüman, elinden ve dilinden başkasının zarar görmediği kimsedir. Bu hadis belki de günlük hayatımızda en iyi bildiğimiz, kendimiz muhtaçken, nasihat için en çok başvurduğumuz, uygulamada ise en başarısız olduğumuz hadis-i şeriftir.
Bazen düşünürüz; Resûlullah Efendimiz böyle demişse doğrudur. Peki, uygulamamızın sonucu neden yanlış çıkıyor? Bugün bu konuyu irdeleyip, doğru sonucu bulmaya çalışalım. Kendimizi sorguya çekmekten korkmayalım. Korkmayalım ki doğruya ulaşalım. Acaba nerede yanlış yapıyoruz? Bu soruya doğru cevap verebilmemiz için doğruyu bulmamız gerekir. Doğru tektir. Tek olan doğru bütün yanlışları buldururken, bütün yanlışlar tek doğruyu bulduramaz. Tek doğru da Allah ve Resulünün yoludur. Bu tespitimize, ben Müslüman'ım diyen hiçbir kimse karşı çıkamaz. Çıkmıyor da. Tek doğruya inanan Müslümanların söylem ve uygulamaları niçin tek doğruya uygun olmaz? Bu soruları çoğaltmak mümkündür. İsterseniz biz yanlışlarımızı silecek doğruları bulmaya çalışalım.
İnancımıza göre dilimizle ilgili doğruların hepsini biliriz: Müslüman'ın dili; yalan söylemez, yalan yere yemin etmez, yalancı şahitlik yapmaz, gıybet etmez, iftira atmaz, söz taşımaz, alay etmez, hakaret etmez, lakap takmaz, çirkin söz söylemez, suizannı dışa vurmaz, boş sözler sarf etmez...
Ardından hayırlı görevlerini sıralarız dilimizin: Müslüman'ın dili; Allah'ı tespih eder, Kur'an okur, nasihat eder, iyiliği emredip kötülükten sakındırır, yılanı dışarı çıkaracak kadar tatlı olur, iletişimi sağlar, ilim öğrenmek ve öğretmek için aracılık yapar...
Dilimizle ilgili görev ve sorumluluklarımızı sıraladık. Tam da Rabbimizin istediği gibi, dosdoğru.. Peki sonuç? Yüce Allah'ın yalancıyı doğru yola eriştirmeyeceğini (Mü'min 40/28) bildiğimiz halde yalan söyledik. Anne-babamız ve yakın akrabalarımızın aleyhine bile olsa yalancı şahitlikten kaçınmamızı emrettiği (Nisa 4/135) halde yalancı şahitlikte bulunduk. İftira edenlerin dünya ve ahirette lanetlendiklerini (Nur 24/23), apaçık bir günah yüklendiklerini (Ahzap 33/58) bildirdiği halde iftira ettik. Ölmüş kardeşinin etini yemek kadar çirkin olduğunu (Hucurat 49/12) haber verdiği halde gıybetten geri durmadık. Laf taşıyanların fasıklıkla damgalandığını (Hucurat 49/16) söylediği halde boyumuzu aşan lafları taşıdık. Alay etmeyi, kötü lakap takmayı, insanların ayıplarını araştırmayı imandan sonra fasıklıktır diyerek (Hucurat 49/11) yasakladığı halde duymazlıktan geldik. Kötü zannın helak olmayı hak etmek olduğunu (Fetih 48/12) haber verdiği halde kötü zanna devam ettik.
Oldu mu? Olmadı tabi. Yüce Allah'ın yapma dediklerini yaptık. Yakışmadı bize. Ayıp ettik.
Peki, dilimizle ilgili yapmamızı emrettiklerini yaptık mı? Bakalım: Yüce Allah; ayaktayken, otururken, yan üzereyken zikredin (Ali İmran 191), beni zikrederseniz ben de sizi zikredeceğim (Bakara 152) dedi, biz zikretmedik. Kur'an'ı tane tane, açık açık oku (Müzemmil 4) dedi, okumadık. Nasihatin Müslüman'a fayda verdiğini (Zariyat 55) bildirdi, nasihat etmedik. İyiliği emretmenin kötülükten sakındırmanın karşılığı kurtuluş olduğu (Ali İmran 104), iyiliği önce kendimize sonra insanlara emretmemiz gerektiğini (Bakara 44) söyledi, yapmadık. Tatlı dilin eziyet veren sadakadan daha hayırlı olduğunu (Bakara 263) hatırlattı, oralı olmadık.
Oldu mu? Olmadı tabi. Yüce Allah'ın yap dediklerini yapmadık. Yakışmadı bize. Ayıp ettik.
Şimdi bize yakışanı yapalım. Yüce Allah Bakara Suresi 44. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: "Siz, insanlara iyiliği emrederken kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa kitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?"
Hatalarımızı telafi etmek, yanlışlarımızı düzeltmek ve günahlarımızdan uzaklaşmak için bu noktadan başlayacağız. Önce biz. Önce kendimiz. Önce nefsimiz. Bütün azalarımızda olduğu gibi, dilimizin de bağlı olduğu merkez kalbimizdir, gönlümüzdür. Rabbimizden bir nefa olan ruhun hakim olduğu kalbe bağlı dilden güzellikler, şeytandan olan nefsin hakim olduğu kalbe bağlı dilden ise çirkinlikler sudur edecektir. Ruhun hakim olmasını istiyoruz değil mi? Evet. Peki nasıl? İşi bilen büyüklerimizin reçetesini kullanarak programı başlatalım. Şöyle ki: Öncelikle imanımızı güçlü ve diri tutmak için dilimizden kelime-i tevhidi düşürmeyeceğiz. Güçlü temel güçlü imanla atılır. Bu yolda Rabbimizden dua ve niyazla, Peygamber Efendimizden selatü selam okuyarak yardım isteyeceğiz. Günahlarımızı düşünüp çokça tevbe edeceğiz. İnşallah temizlendikten sonra ağır da gelse başta namaz olmak üzere ısrarla ibadetlerimize devam edeceğiz. Ta ki şeytan bizden dostluk umudunu kessin. Allah'ın adını dilden düşürmeden çokça zikredecek, güzel isimleriyle çağıracağız. Her gün Kur'an okuyacak, selatü selam getireceğiz. Günah konuşmaya sevk eden ortamlardan uzaklaşarak Allah'ı ve ahireti hatırlatan ortamlarda bulunacağız. Allah'ın dost edindiği salih kullarla dostluk kuracak ve onların ölçülerini ölçümüz yapacağız. Ki onların ölçüleri Yüce Allah'ın, Resûlullah Efendimizin ve pak nesli Ehl-i Beyt'in ölçüsüdür. Bak sen o zaman dilimizden ne güzellikler dökülüyor.
Rabbim bizleri dilimizle, razı olduğu doğrultuda, yoluna hizmet etmeyi nasip eylesin. Âmin...
Bazen düşünürüz; Resûlullah Efendimiz böyle demişse doğrudur. Peki, uygulamamızın sonucu neden yanlış çıkıyor? Bugün bu konuyu irdeleyip, doğru sonucu bulmaya çalışalım. Kendimizi sorguya çekmekten korkmayalım. Korkmayalım ki doğruya ulaşalım. Acaba nerede yanlış yapıyoruz? Bu soruya doğru cevap verebilmemiz için doğruyu bulmamız gerekir. Doğru tektir. Tek olan doğru bütün yanlışları buldururken, bütün yanlışlar tek doğruyu bulduramaz. Tek doğru da Allah ve Resulünün yoludur. Bu tespitimize, ben Müslüman'ım diyen hiçbir kimse karşı çıkamaz. Çıkmıyor da. Tek doğruya inanan Müslümanların söylem ve uygulamaları niçin tek doğruya uygun olmaz? Bu soruları çoğaltmak mümkündür. İsterseniz biz yanlışlarımızı silecek doğruları bulmaya çalışalım.
İnancımıza göre dilimizle ilgili doğruların hepsini biliriz: Müslüman'ın dili; yalan söylemez, yalan yere yemin etmez, yalancı şahitlik yapmaz, gıybet etmez, iftira atmaz, söz taşımaz, alay etmez, hakaret etmez, lakap takmaz, çirkin söz söylemez, suizannı dışa vurmaz, boş sözler sarf etmez...
Ardından hayırlı görevlerini sıralarız dilimizin: Müslüman'ın dili; Allah'ı tespih eder, Kur'an okur, nasihat eder, iyiliği emredip kötülükten sakındırır, yılanı dışarı çıkaracak kadar tatlı olur, iletişimi sağlar, ilim öğrenmek ve öğretmek için aracılık yapar...
Dilimizle ilgili görev ve sorumluluklarımızı sıraladık. Tam da Rabbimizin istediği gibi, dosdoğru.. Peki sonuç? Yüce Allah'ın yalancıyı doğru yola eriştirmeyeceğini (Mü'min 40/28) bildiğimiz halde yalan söyledik. Anne-babamız ve yakın akrabalarımızın aleyhine bile olsa yalancı şahitlikten kaçınmamızı emrettiği (Nisa 4/135) halde yalancı şahitlikte bulunduk. İftira edenlerin dünya ve ahirette lanetlendiklerini (Nur 24/23), apaçık bir günah yüklendiklerini (Ahzap 33/58) bildirdiği halde iftira ettik. Ölmüş kardeşinin etini yemek kadar çirkin olduğunu (Hucurat 49/12) haber verdiği halde gıybetten geri durmadık. Laf taşıyanların fasıklıkla damgalandığını (Hucurat 49/16) söylediği halde boyumuzu aşan lafları taşıdık. Alay etmeyi, kötü lakap takmayı, insanların ayıplarını araştırmayı imandan sonra fasıklıktır diyerek (Hucurat 49/11) yasakladığı halde duymazlıktan geldik. Kötü zannın helak olmayı hak etmek olduğunu (Fetih 48/12) haber verdiği halde kötü zanna devam ettik.
Oldu mu? Olmadı tabi. Yüce Allah'ın yapma dediklerini yaptık. Yakışmadı bize. Ayıp ettik.
Peki, dilimizle ilgili yapmamızı emrettiklerini yaptık mı? Bakalım: Yüce Allah; ayaktayken, otururken, yan üzereyken zikredin (Ali İmran 191), beni zikrederseniz ben de sizi zikredeceğim (Bakara 152) dedi, biz zikretmedik. Kur'an'ı tane tane, açık açık oku (Müzemmil 4) dedi, okumadık. Nasihatin Müslüman'a fayda verdiğini (Zariyat 55) bildirdi, nasihat etmedik. İyiliği emretmenin kötülükten sakındırmanın karşılığı kurtuluş olduğu (Ali İmran 104), iyiliği önce kendimize sonra insanlara emretmemiz gerektiğini (Bakara 44) söyledi, yapmadık. Tatlı dilin eziyet veren sadakadan daha hayırlı olduğunu (Bakara 263) hatırlattı, oralı olmadık.
Oldu mu? Olmadı tabi. Yüce Allah'ın yap dediklerini yapmadık. Yakışmadı bize. Ayıp ettik.
Şimdi bize yakışanı yapalım. Yüce Allah Bakara Suresi 44. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: "Siz, insanlara iyiliği emrederken kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa kitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?"
Hatalarımızı telafi etmek, yanlışlarımızı düzeltmek ve günahlarımızdan uzaklaşmak için bu noktadan başlayacağız. Önce biz. Önce kendimiz. Önce nefsimiz. Bütün azalarımızda olduğu gibi, dilimizin de bağlı olduğu merkez kalbimizdir, gönlümüzdür. Rabbimizden bir nefa olan ruhun hakim olduğu kalbe bağlı dilden güzellikler, şeytandan olan nefsin hakim olduğu kalbe bağlı dilden ise çirkinlikler sudur edecektir. Ruhun hakim olmasını istiyoruz değil mi? Evet. Peki nasıl? İşi bilen büyüklerimizin reçetesini kullanarak programı başlatalım. Şöyle ki: Öncelikle imanımızı güçlü ve diri tutmak için dilimizden kelime-i tevhidi düşürmeyeceğiz. Güçlü temel güçlü imanla atılır. Bu yolda Rabbimizden dua ve niyazla, Peygamber Efendimizden selatü selam okuyarak yardım isteyeceğiz. Günahlarımızı düşünüp çokça tevbe edeceğiz. İnşallah temizlendikten sonra ağır da gelse başta namaz olmak üzere ısrarla ibadetlerimize devam edeceğiz. Ta ki şeytan bizden dostluk umudunu kessin. Allah'ın adını dilden düşürmeden çokça zikredecek, güzel isimleriyle çağıracağız. Her gün Kur'an okuyacak, selatü selam getireceğiz. Günah konuşmaya sevk eden ortamlardan uzaklaşarak Allah'ı ve ahireti hatırlatan ortamlarda bulunacağız. Allah'ın dost edindiği salih kullarla dostluk kuracak ve onların ölçülerini ölçümüz yapacağız. Ki onların ölçüleri Yüce Allah'ın, Resûlullah Efendimizin ve pak nesli Ehl-i Beyt'in ölçüsüdür. Bak sen o zaman dilimizden ne güzellikler dökülüyor.
Rabbim bizleri dilimizle, razı olduğu doğrultuda, yoluna hizmet etmeyi nasip eylesin. Âmin...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Emanet / diğer yazıları
- Lütfen kütüphanenizin ayarlarıyla oynayın / 20.12.2017
- İnanıyorsak bakalım kendimize / 24.11.2017
- Derdimiz dert etmeye değer mi? / 17.11.2017
- Sünnetullah hiç değişmedi / 15.07.2017
- Galiba kendimizi kandırıyoruz / 19.05.2017
- Kutlu Doğumu kutlu yapmak / 28.04.2017
- Var mısınız Mirac'a? / 23.04.2017
- Ahiret inancında samimiysek... / 13.04.2017
- Vefa ve dostluk / 31.03.2017
- Namazda huşumuz nasıl sizce? / 17.03.2017
- İnanıyorsak bakalım kendimize / 24.11.2017
- Derdimiz dert etmeye değer mi? / 17.11.2017
- Sünnetullah hiç değişmedi / 15.07.2017
- Galiba kendimizi kandırıyoruz / 19.05.2017
- Kutlu Doğumu kutlu yapmak / 28.04.2017
- Var mısınız Mirac'a? / 23.04.2017
- Ahiret inancında samimiysek... / 13.04.2017
- Vefa ve dostluk / 31.03.2017
- Namazda huşumuz nasıl sizce? / 17.03.2017