Adı güzel, kendi güzel Muhammed. Güzelin doğumu da kandili de güzel olurmuş. Günümüze kadar ışık olmuş, kandil olmuş bizlere. Doğumuna eklenince, haftası da bir başka olmuş: "Kutlu Doğum Haftası" Üç aylar ve kandillerine denk gelmesi haftaya ayrı bir kıymet katmış. Güzel haftanın topluma sunum ve ilanı da güzel olur tabi. Öyle de oluyor günümüzde. Toplumun duyarlılığı da haftaya yakışır durumda. Gün geçtikçe haftanın güzelliğine gölge düşüren uygulamaların olduğuna inanmaya başladım nedense. Buyurun beraber cevap bulmaya çalışalım.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) sıradan biri değildir. O bir peygamberdir. Allah (c.c.)'ın dinini insanlara tebliğ etmiş, her fani gibi zamanı gelince ebedi hayata rıhlet etmiştir. Peygamber ve dostlarının ölümü de, doğumları gibi sıradan değildir. Onlar diridirler. Hayatları gibi fikirleri, nasihatları ve öğütleri de canlıdır. Kutlu doğumda kasıt, doğumunda gösterdiğimiz sevinç ve hassasiyeti hayatını hayatımızda uygulamada da göstermektir. Resûlullah (s.a.v.)'ın ortaya koyduğu hayat tarzını kendi hayatına uygulamak, doğumuna sevinen her Müslüman'ın görevidir.
İçi boşaltılmış, şekilden ileriye gitmeyen kutlamalar, Allah (c.c.) korusun Noel kutlamalarından bir farkı kalmayacaktır. Belki onlar inanç ve kültürlerine yakıştırabilirler fakat Müslüman'ın "Kutlu Doğum Haftası" bu tür yakıştırmaya asla müsait değildir. Müslüman, kutlamasını da, hayatını da Peygamber (s.a.v.)'den yana dolu dolu ortaya koymak zorundadır. Çünkü Müslüman'ın inancında Peygamber sevgisi kültürün değil, imanı ve imanına bağlı muhabbetin gereğidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kişisel ve toplumsal hayatın her noktasındadır. Günlük hayatımızın hangi anı ve noktası olursa olsun, bu konuda Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) ne yapardı sorusunun cevabı mutlaka vardır. Yılda bir kutladığımız haftanın ardından geriye kalan elli bir haftada uygulamaya koyarsak, kutlanan haftanın anlamı olacaktır. Değilse kültürel boyutta kalacaktır ki, buda istenen değildir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); Peygamberdir, reistir, kuldur, komutandır, babadır, dededir, eştir, öğretmendir, siyasetçidir, patrondur, işçidir, dosttur, arkadaştır, komşudur, vatandaştır, başta Allah (c.c.) olmak üzere herkesin sevdiğidir. Efendimiz (s.a.v.)'in; hayatına dair aktarmaya çalıştığımız her kimlik ve karakteri için, Yüce Allah (c.c.)'ın istediği doğrultuda bir ölçüsü mevcuttur. Kutlanan haftadan geriye kalanlarda, toplum içindeki yer, kimlik ve karakter ölçülerimizi Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)'in ölçülerine uyar hale getirmemiz bile haklılık kazanacaktır. Aksi halde kutlamamız, korktuğumuz Noel'e benzeyecektir.
Mümin; iyi ki doğdun dedikten sonra, geriye kalan zamanını iyi ki senin ümmetin oldum Ya Resûlullah deyip ümmetliğini mükemmel yaşamalı ki, Allah (c.c.) da "Ben şahidim kulum !" desin. O şahit olduktan sonra başkasına ne hacet. Aksini düşündüğümüz durum ise ümmetim diyene yakışmayacaktır. Bu önce kendimizi, sonra toplumu kandırmaktır ki Efendimiz (s.a.v.), aldatanın, ümmeti olamayacağını haber vermiştir. Bir haftalık iddiamızı, kalan haftalarda ispatlamazsak, samimiyet testinden geçmemiz mümkün değildir. Az bir dünya menfaati karşılığında aldatmaya ne gerek var.
Sorumlu aramaya kalktığımızda aynada ilk kendimize bakmalıyız. Halkanın başına ilk kendimizi yerleştirmeliyiz. Ümmetim diyen herkes sorumlular listesinin başına kendini yazdığı takdirde zincir sağlam olacaktır. Kendini sorumlu hisseden fertlerin oluşturacağı ümmetten rahmet doğacaktır. Allah (c.c.) ve Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)'in istediği de bundan başka değildir.
Sorumluluk duygusundan uzak, edep ve muhabbetten yoksun, saygının olmadığı bir kutlama; Allah (c.c.)'ı, meleklerini ve resulünü üzecektir. Çünkü saygı çerçevesinde Allah (c.c.) ve meleklerinin salât u selam okuduğu Peygamberini sıradanlaştıramayız. Görüntüde süslediğimiz kutlamalarımızı gönül boyutunda eşleştirmez isek, günlük izlediğimiz kültürel içerikli bir program olmaktan öteye geçmeyeceğini bilmeliyiz. Bu eksiklik bizi şekil boyutunda bıraktığı gibi lezzetimizi de alıp götürecektir.
Sorumluluk zincirini oluşturmada başta milli ve dini eğitim alanında görevli dostlarımız olmak üzere, Müslümanım diyen her ferde iş düşmektedir. Bu konudaki özel ve tüzel gayretin, konunun muhabbet bölümündeki eksikliği gidereceğine inanıyorum. Zincirimizi iki yönlü güçlendirdiğimizde, Resûlullah (s.a.v.)'ın ömrünün her demine yerleştirmiş, madde ile mana boyutunu birleştirmiş, huzur ve güven içinde kardeşliğini temin etmiş toplumumuz, Allah (c.c.)'ın lütuf ve keremine mazhar olacaktır.
Ne mutlu O'nu rehber edinene ve ne mutlu O'nu temsil edenlere...
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) sıradan biri değildir. O bir peygamberdir. Allah (c.c.)'ın dinini insanlara tebliğ etmiş, her fani gibi zamanı gelince ebedi hayata rıhlet etmiştir. Peygamber ve dostlarının ölümü de, doğumları gibi sıradan değildir. Onlar diridirler. Hayatları gibi fikirleri, nasihatları ve öğütleri de canlıdır. Kutlu doğumda kasıt, doğumunda gösterdiğimiz sevinç ve hassasiyeti hayatını hayatımızda uygulamada da göstermektir. Resûlullah (s.a.v.)'ın ortaya koyduğu hayat tarzını kendi hayatına uygulamak, doğumuna sevinen her Müslüman'ın görevidir.
İçi boşaltılmış, şekilden ileriye gitmeyen kutlamalar, Allah (c.c.) korusun Noel kutlamalarından bir farkı kalmayacaktır. Belki onlar inanç ve kültürlerine yakıştırabilirler fakat Müslüman'ın "Kutlu Doğum Haftası" bu tür yakıştırmaya asla müsait değildir. Müslüman, kutlamasını da, hayatını da Peygamber (s.a.v.)'den yana dolu dolu ortaya koymak zorundadır. Çünkü Müslüman'ın inancında Peygamber sevgisi kültürün değil, imanı ve imanına bağlı muhabbetin gereğidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kişisel ve toplumsal hayatın her noktasındadır. Günlük hayatımızın hangi anı ve noktası olursa olsun, bu konuda Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) ne yapardı sorusunun cevabı mutlaka vardır. Yılda bir kutladığımız haftanın ardından geriye kalan elli bir haftada uygulamaya koyarsak, kutlanan haftanın anlamı olacaktır. Değilse kültürel boyutta kalacaktır ki, buda istenen değildir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); Peygamberdir, reistir, kuldur, komutandır, babadır, dededir, eştir, öğretmendir, siyasetçidir, patrondur, işçidir, dosttur, arkadaştır, komşudur, vatandaştır, başta Allah (c.c.) olmak üzere herkesin sevdiğidir. Efendimiz (s.a.v.)'in; hayatına dair aktarmaya çalıştığımız her kimlik ve karakteri için, Yüce Allah (c.c.)'ın istediği doğrultuda bir ölçüsü mevcuttur. Kutlanan haftadan geriye kalanlarda, toplum içindeki yer, kimlik ve karakter ölçülerimizi Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)'in ölçülerine uyar hale getirmemiz bile haklılık kazanacaktır. Aksi halde kutlamamız, korktuğumuz Noel'e benzeyecektir.
Mümin; iyi ki doğdun dedikten sonra, geriye kalan zamanını iyi ki senin ümmetin oldum Ya Resûlullah deyip ümmetliğini mükemmel yaşamalı ki, Allah (c.c.) da "Ben şahidim kulum !" desin. O şahit olduktan sonra başkasına ne hacet. Aksini düşündüğümüz durum ise ümmetim diyene yakışmayacaktır. Bu önce kendimizi, sonra toplumu kandırmaktır ki Efendimiz (s.a.v.), aldatanın, ümmeti olamayacağını haber vermiştir. Bir haftalık iddiamızı, kalan haftalarda ispatlamazsak, samimiyet testinden geçmemiz mümkün değildir. Az bir dünya menfaati karşılığında aldatmaya ne gerek var.
Sorumlu aramaya kalktığımızda aynada ilk kendimize bakmalıyız. Halkanın başına ilk kendimizi yerleştirmeliyiz. Ümmetim diyen herkes sorumlular listesinin başına kendini yazdığı takdirde zincir sağlam olacaktır. Kendini sorumlu hisseden fertlerin oluşturacağı ümmetten rahmet doğacaktır. Allah (c.c.) ve Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)'in istediği de bundan başka değildir.
Sorumluluk duygusundan uzak, edep ve muhabbetten yoksun, saygının olmadığı bir kutlama; Allah (c.c.)'ı, meleklerini ve resulünü üzecektir. Çünkü saygı çerçevesinde Allah (c.c.) ve meleklerinin salât u selam okuduğu Peygamberini sıradanlaştıramayız. Görüntüde süslediğimiz kutlamalarımızı gönül boyutunda eşleştirmez isek, günlük izlediğimiz kültürel içerikli bir program olmaktan öteye geçmeyeceğini bilmeliyiz. Bu eksiklik bizi şekil boyutunda bıraktığı gibi lezzetimizi de alıp götürecektir.
Sorumluluk zincirini oluşturmada başta milli ve dini eğitim alanında görevli dostlarımız olmak üzere, Müslümanım diyen her ferde iş düşmektedir. Bu konudaki özel ve tüzel gayretin, konunun muhabbet bölümündeki eksikliği gidereceğine inanıyorum. Zincirimizi iki yönlü güçlendirdiğimizde, Resûlullah (s.a.v.)'ın ömrünün her demine yerleştirmiş, madde ile mana boyutunu birleştirmiş, huzur ve güven içinde kardeşliğini temin etmiş toplumumuz, Allah (c.c.)'ın lütuf ve keremine mazhar olacaktır.
Ne mutlu O'nu rehber edinene ve ne mutlu O'nu temsil edenlere...
Hüseyin Emanet / diğer yazıları
- Lütfen kütüphanenizin ayarlarıyla oynayın / 20.12.2017
- İnanıyorsak bakalım kendimize / 24.11.2017
- Derdimiz dert etmeye değer mi? / 17.11.2017
- Sünnetullah hiç değişmedi / 15.07.2017
- Galiba kendimizi kandırıyoruz / 19.05.2017
- Kutlu Doğumu kutlu yapmak / 28.04.2017
- Var mısınız Mirac'a? / 23.04.2017
- Ahiret inancında samimiysek... / 13.04.2017
- Vefa ve dostluk / 31.03.2017
- Namazda huşumuz nasıl sizce? / 17.03.2017
- İnanıyorsak bakalım kendimize / 24.11.2017
- Derdimiz dert etmeye değer mi? / 17.11.2017
- Sünnetullah hiç değişmedi / 15.07.2017
- Galiba kendimizi kandırıyoruz / 19.05.2017
- Kutlu Doğumu kutlu yapmak / 28.04.2017
- Var mısınız Mirac'a? / 23.04.2017
- Ahiret inancında samimiysek... / 13.04.2017
- Vefa ve dostluk / 31.03.2017
- Namazda huşumuz nasıl sizce? / 17.03.2017