Bu günler mübarek günler. Bu günler mukaddes günler.
Mukaddesatın yeniden keşfedildiği günler. İlahî aşk ve muhabbetin devşirildiği demler. Ruhların yenilendiği, nefislerin arındığı anlar.
Güzeller güzeli Alemlerin Rabbi'nin katından ve son elçisi Muhammed Mustafa'sından, O'nun dost ve yaranlarından lahuti kokuların, en güzel güllerin bile kokularını bastıracak kıvamda nispet rayihalarının alındığı günler.
Hırka-i şerife rağbet bu sebeple.
Ebu Eyyüb el-Ensari'ye rağbet bu yüzden.
Her yanı o yücelerin mekânı olan Anadolu'muzda erenlere akın akın sefer bu vesileyle.
Hakk katından, Cebrail'den ve O'nun Kutlu Elçisi'nden mirastır bu sevda.
"Allah bir kulunu sevdiğinde, Cebrail'i çağırır ve 'sen de şu kulumu sev' diye emreder. 'Göklerdeki meleklere ve yerdeki insanlara da şu kulumu sevmeleri için nida edin, çağrıda bulunun' buyurur. Cebrail, cümle âleme nida eder. Ve o kulunun sevgisini, insanların kalplerine serper" (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai).
Bu serpmedir, bu sevdadır cazibenin mihengi.
Muhammed Mustafa'dır bunların şâhı.
Cebrail'in bu sevgi tohumlarını ektiği güzelim kulların her şeyinde Hakk'ın kokusu vardır, Hakk'ın mübeşşirât hakimdir. Budur cazibenin mihengi.
Fıtratın aşkıdır bu sevda.
Hiç kimse sonradan oluşturamaz asırların pörsütemediği böylesi bir sevdayı.
Bu hal, bize Saadet Asrı'ndan miras kaldı.
Osmanlı'nın devrinde geliştirilmiş bir rağbet değil bu.
Mukaddes emanetlere rağbet Sahabe-i Kiram'ın değişmez ahlâkıdır.
Güzeller güzeli son peygamber Muhammed Mustafa'nın güller kokan mübarek teninin değdiği Hırka-i Şerif, Hz. Ömer ve Hz Ali eliyle Üveys'ül Karani'ye gönderilmiş aşk nişanesidir.
O şimdi bizim başımızın tâcıdır.
Bu sebeple bu günlerde İstanbul Fatih'teki Hırka-i Şerif Camii'ne yolunuz düşsün, derim.
Sahabe-i Kiram da Allah Elçisi'nden kendilerine kalan bu kabil mukaddes emanetleri canları gibi muhafaza eder, öper öper koklarlardı. O aşıklar sultanı Muhammedi'nin teninin, dudağının, elinin, ayağının değdiği eşyanın bile adeta türâbı olurlardı.
Büyük fakih, muhaddis, gönül insanı, meşhur Kadı Şureyh'in hukuk danışmanı, tabiinden Abide İbn Amr es-Selmanî bir ilim meclisinde aynen şöyle söyler:
"Rasulüllah'ın bir tel saçına sahip olmayı yeryüzünün bütün altın ve gümüşlerine sahip olmaya yeğlerim" (Zehebî, Siyerü a'lâmi'n nübela, c. 4, s. 42-43).
Allah elçisi, Hac mevsiminde Mina'ya varıp şeytan taşladıktan sonra mübarek saçlarının sağından ve solundan kestirerek sahabelerine dağıtırdı (Buhari, Sahih, Vudu' 33; Müslim, Sahih, Hac 323-326; tirmizi, Sünen, Hac 73).
9 yaşından 19 yaşına kadar Alemlerin Efendisi'nin hizmetinden bir gün bile ayrılmayan büyük muhaddis sahabi Enes bin Malik, kulpu demirden olan bir ağaç bardağı zaman zaman yanındakilere çıkarır, Allah Elçisi'ne o bardakla su, süt ve bal sunduğunu anlatırdı (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3/ 186-187). Sahabe ve tabiun büyüklerinin bazıları Rasulüllah'ın mübarek dudaklarının değdiği bu bardakla su içmek için can atar, bardağın dibinde artırdıkları suyu Hz. Peygamber'e salât ü selam getirerek başlarına ve yüzlerine dökerlerdi (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3/187).
Sahabe kadınlarının hatibi, Rasulüllah'ın meclislerinde hanımların sözcüsü olan ve Yermük savaşında çadır direğiyle dokuz Bizans askerini haklayan yiğit sahabiye Esma binti Yezid, Allah Elçisi'nin su içtiği kırbayı teberrüken yıllarca başucunda muhafaza eder; zaman zaman kırbayı çıkarır, bereketini umarak onunla su içer, şifa bulmaları ümidiyle hastalara o kırbayla su içirirlerdi. İslam tarihleri, hadis kitapları bu örneklerle dopdolu (Ahmed bin Hanbel, 6/376, 6/458; Tirmizi, Sünen, eşribe 18; Saatî, el-Fethü'r-Rabbanî, 21/15-16).
Onlar sarraf; altının kıymetini çook iyi bilenler. Gönül ve keşf sahipleri...
Böylesi mukaddes günler, kendimizi, sevdamızı, dinimizi, mukaddesatımızı yeniden keşfetme günleridir.
Ağaç-kakanlar gibi mevsime göre İslam çınarına konarak mukaddesatımızı kemiren "din-kakanlar"a, bu familyanın özellikle kelaynak türlerine aman gözünüzü-gönlünüzü kaptırmayın. İtikadınızı, kalbinizi, dini zevklerinizi delik deşik ederler.
Kalplerinizden Hakk'ın, son elçisi Muhammed'inin, dostlarının ve onlara ait tüm mukaddesatın sevdasını kuruturlar; onların yerine Moon'un, Vatikan'ın, papazların, hahamların sevgi ve hoşgörü tohumlarını ekerler. Dünyanız da mahvolur, ahiretiniz de...
Mukaddesatın yeniden keşfedildiği günler. İlahî aşk ve muhabbetin devşirildiği demler. Ruhların yenilendiği, nefislerin arındığı anlar.
Güzeller güzeli Alemlerin Rabbi'nin katından ve son elçisi Muhammed Mustafa'sından, O'nun dost ve yaranlarından lahuti kokuların, en güzel güllerin bile kokularını bastıracak kıvamda nispet rayihalarının alındığı günler.
Hırka-i şerife rağbet bu sebeple.
Ebu Eyyüb el-Ensari'ye rağbet bu yüzden.
Her yanı o yücelerin mekânı olan Anadolu'muzda erenlere akın akın sefer bu vesileyle.
Hakk katından, Cebrail'den ve O'nun Kutlu Elçisi'nden mirastır bu sevda.
"Allah bir kulunu sevdiğinde, Cebrail'i çağırır ve 'sen de şu kulumu sev' diye emreder. 'Göklerdeki meleklere ve yerdeki insanlara da şu kulumu sevmeleri için nida edin, çağrıda bulunun' buyurur. Cebrail, cümle âleme nida eder. Ve o kulunun sevgisini, insanların kalplerine serper" (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai).
Bu serpmedir, bu sevdadır cazibenin mihengi.
Muhammed Mustafa'dır bunların şâhı.
Cebrail'in bu sevgi tohumlarını ektiği güzelim kulların her şeyinde Hakk'ın kokusu vardır, Hakk'ın mübeşşirât hakimdir. Budur cazibenin mihengi.
Fıtratın aşkıdır bu sevda.
Hiç kimse sonradan oluşturamaz asırların pörsütemediği böylesi bir sevdayı.
Bu hal, bize Saadet Asrı'ndan miras kaldı.
Osmanlı'nın devrinde geliştirilmiş bir rağbet değil bu.
Mukaddes emanetlere rağbet Sahabe-i Kiram'ın değişmez ahlâkıdır.
Güzeller güzeli son peygamber Muhammed Mustafa'nın güller kokan mübarek teninin değdiği Hırka-i Şerif, Hz. Ömer ve Hz Ali eliyle Üveys'ül Karani'ye gönderilmiş aşk nişanesidir.
O şimdi bizim başımızın tâcıdır.
Bu sebeple bu günlerde İstanbul Fatih'teki Hırka-i Şerif Camii'ne yolunuz düşsün, derim.
Sahabe-i Kiram da Allah Elçisi'nden kendilerine kalan bu kabil mukaddes emanetleri canları gibi muhafaza eder, öper öper koklarlardı. O aşıklar sultanı Muhammedi'nin teninin, dudağının, elinin, ayağının değdiği eşyanın bile adeta türâbı olurlardı.
Büyük fakih, muhaddis, gönül insanı, meşhur Kadı Şureyh'in hukuk danışmanı, tabiinden Abide İbn Amr es-Selmanî bir ilim meclisinde aynen şöyle söyler:
"Rasulüllah'ın bir tel saçına sahip olmayı yeryüzünün bütün altın ve gümüşlerine sahip olmaya yeğlerim" (Zehebî, Siyerü a'lâmi'n nübela, c. 4, s. 42-43).
Allah elçisi, Hac mevsiminde Mina'ya varıp şeytan taşladıktan sonra mübarek saçlarının sağından ve solundan kestirerek sahabelerine dağıtırdı (Buhari, Sahih, Vudu' 33; Müslim, Sahih, Hac 323-326; tirmizi, Sünen, Hac 73).
9 yaşından 19 yaşına kadar Alemlerin Efendisi'nin hizmetinden bir gün bile ayrılmayan büyük muhaddis sahabi Enes bin Malik, kulpu demirden olan bir ağaç bardağı zaman zaman yanındakilere çıkarır, Allah Elçisi'ne o bardakla su, süt ve bal sunduğunu anlatırdı (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3/ 186-187). Sahabe ve tabiun büyüklerinin bazıları Rasulüllah'ın mübarek dudaklarının değdiği bu bardakla su içmek için can atar, bardağın dibinde artırdıkları suyu Hz. Peygamber'e salât ü selam getirerek başlarına ve yüzlerine dökerlerdi (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3/187).
Sahabe kadınlarının hatibi, Rasulüllah'ın meclislerinde hanımların sözcüsü olan ve Yermük savaşında çadır direğiyle dokuz Bizans askerini haklayan yiğit sahabiye Esma binti Yezid, Allah Elçisi'nin su içtiği kırbayı teberrüken yıllarca başucunda muhafaza eder; zaman zaman kırbayı çıkarır, bereketini umarak onunla su içer, şifa bulmaları ümidiyle hastalara o kırbayla su içirirlerdi. İslam tarihleri, hadis kitapları bu örneklerle dopdolu (Ahmed bin Hanbel, 6/376, 6/458; Tirmizi, Sünen, eşribe 18; Saatî, el-Fethü'r-Rabbanî, 21/15-16).
Onlar sarraf; altının kıymetini çook iyi bilenler. Gönül ve keşf sahipleri...
Böylesi mukaddes günler, kendimizi, sevdamızı, dinimizi, mukaddesatımızı yeniden keşfetme günleridir.
Ağaç-kakanlar gibi mevsime göre İslam çınarına konarak mukaddesatımızı kemiren "din-kakanlar"a, bu familyanın özellikle kelaynak türlerine aman gözünüzü-gönlünüzü kaptırmayın. İtikadınızı, kalbinizi, dini zevklerinizi delik deşik ederler.
Kalplerinizden Hakk'ın, son elçisi Muhammed'inin, dostlarının ve onlara ait tüm mukaddesatın sevdasını kuruturlar; onların yerine Moon'un, Vatikan'ın, papazların, hahamların sevgi ve hoşgörü tohumlarını ekerler. Dünyanız da mahvolur, ahiretiniz de...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019