Milli ve manevi kimliğiyle bu kadar oynanan, değerleri bu kadar yozlaştırılmaya tabi tutulan, içinden çıkan bir takım kişilerle milli ve manevi değerleri bu kadar ayaklar altına alınan bizden başka bir millet var mı acaba?
Varsa da emin olun ki tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitmiştir.
ABD, İsrail, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa gibi bugünün dünyasına yön veren ülkeler, kendi milli kimlikleri ve değerleri konusunda sadece kendi topraklarında değil, dünyanın herhangi bir coğrafyasında aleyhte konuşulmasına müsaade etmezken hatta bunu savaş sebebi sayarken bizlerin bu kadar duyarsızlaşması gerçekten düşündürücü bir hadisedir.
Milletimizin kimliği ve inancı üzerinde öylesine oyunlar oynanmaktadır ki, tesettürlü ama tesettürden nasibini almamış bir bayan yazara “Kendimi hiçbir zaman Türk olarak tanımlamadım” ifadelerini kullandırıyorlar, başka bir sanatçı geçinen ama sanatın özünü kavrayamayan birine de başörtüsünün bir tekstil ürünü olduğunu söyletiyorlar.
Oynanan oyun ortada… Dindar kisvesi altında birisi milli değerlere saldırıyor, laik görünümlü birisi de dini değerlere saldırıyor. Türkiye’de hedeflenen hem Türk milletini kimliğinden uzaklaştırmak hem de bu kimliği oluşturan milli ve manevi değerler üzerinden her sahada bir çatışmanın, bir kaosun yaşanmasını sağlamaktır.
Nasıl Alevi-Sünni, devlet-millet, asker-sivil, Kürt-Türk çatışması çıkarmak isteniyorsa laik-dindar çatışması da planın önemli bir parçasıdır.
Bugün bu kadar çatışma senaryosunun ortalıkta dolaştığı, Müslüman Türk kimliğinin bu kadar ayaklar altına alındığı bir dönemde yapılması gereken elbette ki birlik ve beraberlik vurgusudur ve Müslüman Türk’ün kimliğini, imajını, bayrağını, kısaca milli ve manevi bütün değerlerini göklere çıkarmaktır, dünyanın başına taç yapmaktır. Bu “devlet-i ebed müddet” yani devlet ve millet olarak kalıcı olmanın birinci ve en temel kuralıdır.
Bu anlayışı Horasan erenlerinden hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’de görüyoruz. O Ehl-i Beyt’in nefesiyle Türk kimliğini zirveye taşıdı ve gittiği bütün coğrafyalarda Müslüman Türk kimliğini en yükseklere taşıdı ve neticede Türk olmayanlar bile “Ben Türk’üm” demeye başladı.
Hacı Bektaş sayesinde Türk olmayanlar bile “Ben Türk’üm” diyecek ve bundan gurur duyacak ama bugün Türk olup da dindar gözükenler “Ben kendimi hiçbir zaman Türk olarak tanımlamadım” diyecek, işte bu olay ne kadar yozlaştığımızın en büyük ispatıdır.
Kimliğimizi zirveye taşıyan bir diğer liderimiz ise Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türklüğü Lozan antlaşmasında “hangi etnik kökene sahip olursa olsun Müslüman olanlar” olarak tanımlayarak ırkçılık kalıbından çıkarmış “Ne mutlu Türk’üm diyene”, “Bir Türk dünyaya bedeldir” diyerek de Müslüman Türk’ün kimliğini zirveye çıkarmıştır.
Her türlü kirli batı senaryosuna rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün hala varlığına devam edebiliyorsa işte bu anlayışın neticesindedir.
Bugün bu anlayışı hem fikri platformda hem de uygulama olarak devam ettiren tek siyasi lider Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’tır.
O hem Ehl-i Beyt sevdasıyla dinini dört dörtlük yaşayan dindar bir şahsiyettir, hem vatana, bayrağa, bütün milli değerlere sahip çıkmaktadır, hem de bu ülkenin dışarıdan alınan akılla değil, milli politikalarla yönetilmesi gerektiğini, tam bağımsız olması gerektiğini sürekli vurgulamaktadır ve bunun nasıl yapılacağını da ortaya koyduğu modellerle göstermektedir.
Ne mutlu ki her türlü oyuna ve senaryoya rağmen bu aziz millet içinden günümüzün Hacı Bektaşlarını, Atatürk’lerini hala çıkarabiliyor.
Ama mesele bizde…
Anadolu Türk insanı Hacı Bektaş’a ve Atatürk’e sahip çıkıp, onların etrafında kenetleştiği için tarih yazabildi. Bizler günümüzün değerli şahsiyetlerini yalnız bırakarak Yezitlerin, Damat Feritlerin yanında yer alanlar gibi kötü nam salarak tarihe geçmeyelim.
Varsa da emin olun ki tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitmiştir.
ABD, İsrail, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa gibi bugünün dünyasına yön veren ülkeler, kendi milli kimlikleri ve değerleri konusunda sadece kendi topraklarında değil, dünyanın herhangi bir coğrafyasında aleyhte konuşulmasına müsaade etmezken hatta bunu savaş sebebi sayarken bizlerin bu kadar duyarsızlaşması gerçekten düşündürücü bir hadisedir.
Milletimizin kimliği ve inancı üzerinde öylesine oyunlar oynanmaktadır ki, tesettürlü ama tesettürden nasibini almamış bir bayan yazara “Kendimi hiçbir zaman Türk olarak tanımlamadım” ifadelerini kullandırıyorlar, başka bir sanatçı geçinen ama sanatın özünü kavrayamayan birine de başörtüsünün bir tekstil ürünü olduğunu söyletiyorlar.
Oynanan oyun ortada… Dindar kisvesi altında birisi milli değerlere saldırıyor, laik görünümlü birisi de dini değerlere saldırıyor. Türkiye’de hedeflenen hem Türk milletini kimliğinden uzaklaştırmak hem de bu kimliği oluşturan milli ve manevi değerler üzerinden her sahada bir çatışmanın, bir kaosun yaşanmasını sağlamaktır.
Nasıl Alevi-Sünni, devlet-millet, asker-sivil, Kürt-Türk çatışması çıkarmak isteniyorsa laik-dindar çatışması da planın önemli bir parçasıdır.
Bugün bu kadar çatışma senaryosunun ortalıkta dolaştığı, Müslüman Türk kimliğinin bu kadar ayaklar altına alındığı bir dönemde yapılması gereken elbette ki birlik ve beraberlik vurgusudur ve Müslüman Türk’ün kimliğini, imajını, bayrağını, kısaca milli ve manevi bütün değerlerini göklere çıkarmaktır, dünyanın başına taç yapmaktır. Bu “devlet-i ebed müddet” yani devlet ve millet olarak kalıcı olmanın birinci ve en temel kuralıdır.
Bu anlayışı Horasan erenlerinden hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’de görüyoruz. O Ehl-i Beyt’in nefesiyle Türk kimliğini zirveye taşıdı ve gittiği bütün coğrafyalarda Müslüman Türk kimliğini en yükseklere taşıdı ve neticede Türk olmayanlar bile “Ben Türk’üm” demeye başladı.
Hacı Bektaş sayesinde Türk olmayanlar bile “Ben Türk’üm” diyecek ve bundan gurur duyacak ama bugün Türk olup da dindar gözükenler “Ben kendimi hiçbir zaman Türk olarak tanımlamadım” diyecek, işte bu olay ne kadar yozlaştığımızın en büyük ispatıdır.
Kimliğimizi zirveye taşıyan bir diğer liderimiz ise Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türklüğü Lozan antlaşmasında “hangi etnik kökene sahip olursa olsun Müslüman olanlar” olarak tanımlayarak ırkçılık kalıbından çıkarmış “Ne mutlu Türk’üm diyene”, “Bir Türk dünyaya bedeldir” diyerek de Müslüman Türk’ün kimliğini zirveye çıkarmıştır.
Her türlü kirli batı senaryosuna rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün hala varlığına devam edebiliyorsa işte bu anlayışın neticesindedir.
Bugün bu anlayışı hem fikri platformda hem de uygulama olarak devam ettiren tek siyasi lider Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’tır.
O hem Ehl-i Beyt sevdasıyla dinini dört dörtlük yaşayan dindar bir şahsiyettir, hem vatana, bayrağa, bütün milli değerlere sahip çıkmaktadır, hem de bu ülkenin dışarıdan alınan akılla değil, milli politikalarla yönetilmesi gerektiğini, tam bağımsız olması gerektiğini sürekli vurgulamaktadır ve bunun nasıl yapılacağını da ortaya koyduğu modellerle göstermektedir.
Ne mutlu ki her türlü oyuna ve senaryoya rağmen bu aziz millet içinden günümüzün Hacı Bektaşlarını, Atatürk’lerini hala çıkarabiliyor.
Ama mesele bizde…
Anadolu Türk insanı Hacı Bektaş’a ve Atatürk’e sahip çıkıp, onların etrafında kenetleştiği için tarih yazabildi. Bizler günümüzün değerli şahsiyetlerini yalnız bırakarak Yezitlerin, Damat Feritlerin yanında yer alanlar gibi kötü nam salarak tarihe geçmeyelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025