Önce içteki birliğini temin etmiş, sivil-asker, devlet-millet kaynaşmasını sağlamış, doğru ve istikrarlı bir politikayla eski liderlik günlerine dönecek bir Türkiye için nice 78. yıllara diyoruz
Bugün 29 Ekim Cumhuriyetimizin 78. yıl dönümünü kutluyoruz.
1919 yılında aziz milletimizi Sevr'i dayatarak parçalamayı hedefleyen güçlere karşı başlattığımız bağımsızlık savaşımız, 29 Ekim 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyetle nihai hedefine ulaşmış, yeni devlet biçimini almıştır.
Yıllarca süren Haçlı akınlarına karşı en büyük kalkan olan Türk Milleti, Kurtuluş Savaşı'mızda tarih boyunca sürdürdüğü milli kimlik ve şahsiyetiyle birlik ve bütünlük içinde hareket etmiş, her türlü imkânsızlıklara rağmen bağımsızlık ve bütünlüğünü koruyarak bugünlere gelmiştir.
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nde ifade ettiği gibi "...bütün kaleleri zapdedilmiş bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve her köşesi bilfiil işgal edilmiş" bir ülkeden, bugünkü modern Türkiye'nin temelleri atılmıştır.
Milletin egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi olan Cumhuriyet içinde bulunduğumuz şartlarda, 1919'un savaş ortamından daha ciddi bir tehlike altındadır.
O günün imkânsızlıklarında, bağımsızlık ve milli egemenlik konularında canını çekinmeden ortaya koyan irademizde ise, eski hassasiyet görülmemektedir.
Son günlerin tezi, medeniyetler çatışmasına göre, geleceğin savaşlarının farklı medeniyetler arasında olacağının her ortamda gündem edilmesine rağmen Batıyla bütünleşme çabalarında olan devlet iradesi, eğer dikkatli olmazsa ülkeyi 2. bir Kurtuluş Savaşı'na doğru sürüklemektedir.
Globallaşen dünya da çağa ayak uydurmanın yolu Batı'da her bakımdan entegre olmakta gösteren küresel güçlere kendini teslim eden devlet irademiz, 78. yılını kutladığımız millet egemenliğini de hakkı olmadığı halde bu ülkelere devretmek üzeredir.
IMF'nin istekleri doğrultusunda yapısal reform adı altında meclisimizden çıkan kararlar herkesçe bilinmektedir.
Kabul edilen Tahkim Yasası'yla beraber ulusal mahkemelerimizin yargı bağımsızlığı yabancılara devredilmiştir.
Gümrük Birliği'ni AB'ye üyelikten önce kabul eden 2. bir devlet yoktur. Ekonomik yökümlülükler tek taraflıdır ve bize bir yararı olmamıştır.
Egemenliğimizin kesin devri olan AB'ne girebilmek maksadıyla hazırlanan ulusal program, AB yetkilerince yeterli görülmemiştir. Oysa üyelik müzakereleri 2010 yılında yapılacak olan Türkiye, egemenliğini bile bazı sahalarda devrine kalkmıştır. Öte yandan, içlerine dahil olmak, şehit kanıyla kazandığımız bağımsızlığmızın bir anlamda kaybı olan bu birlikteliğin üyesi devletler, hiç beklemediğimiz bir anda sözde Ermeni Yasası'nı Parlamentolarında kabûl ederek, parçalanmamızın önünü açmışlardır.
Önce Fransa'da kabûl edilen bu sözde tasarı, diğer Avrupa Devletleri'nde de kabul görmeye başlamıştır.
İslam'ın en önemil temsilcisi olarak görülen ve stratejik konumuyla Avrupa'nın Türki Cumhiriyetlere ve Kafkaslara açılan kapısı sayılan Türkiye, Sevr'i hayata geçiremeyen devletlerin farklı yöntemleriyle karşı karşıyadır.
Kıbrıs, AB'ne üyelik müzakerelerine bile geçilmeden istenmekte, Ege Sorunu, Güneydoğu Meselesi, Karadeniz'de Pontus Rum Devleti çalışmaları artık açıkça gündem edilebilmektedir.
Üç din içinde kutsal görülen toprakların ülkemizde bulunması bahane edilerek, düzenlenen, dini turlarla, Fener Rum Patriği'nin Ekümenik iddiaları, Suriçi'nde Vatikan benzeri bir devletin kurulmasının zeminleri hazırlanmaktadır. Arz-ı Mev'ud inancına göre kutsal görülen, Güneydoğu topraklarımız da tehdit altındadır.
Tüm bu planlara yerli piyonları da eklersek ülkemiz her alandan sıkıştırılmaktadır.
İster AB müktesabatı çerçevesinde, isterse IMF istekleri doğrultusunda olsun, son olarak çıkması tartılışılan, "Devlet İhale Kanunu" da, kabul edilmesi halinde hiç bir devlet mahremiyetimizin kalmayacağı, global güçlerin uluslararası şirketleri aracılığıyla her sırrımıza vakıf olacakları büyük bir tehlikedir. İçte istikrarını tam anlamıyla sağlayamayan, istikrarlı bir hariciye politikası da olmayan Türkiye'nin içinde bulunduğu bu şartlarda politikalarını en baştan belirlemesi zorunludur.
Bugüne kadar, Batı ile el ele vermenin bize bir şey kazandırmayacağının sayısız örneklerini yaşayan ülkemiz, tarihte liderlik ettiği dili, dini bir kardeşlerimize yönelmelidir.
Türkmenistan Devlet Başkanı Türkmenbaşı'nın Dışişleri Bakanımızla yaptığı görüşmede, "Tamamen Avrupa'ya yöneldiniz. Sürekli Avrupa'ya gidiyorsunuz. Bir de Orta Asya'ya gelin. Sürekli olarak Avrupa'ya yaranmaya çalışıyorsunz. Siz gitmeyin onlar size gelsin. Sizin onlara ihtiyacınız değil, onların size ihtiyacı var" dediği gibi Batı'dan alacak hiç bir şeyimiz yoktur. Bu millet çok zor şartlardan bugünlere gelmiş, bağımsızlığını kazanmış ve egemenliğini elde etmiştir.
Global dünyanın tek taraflı kurallarına uymak uğruna verilen tavizler bize hiçbir şey kazandırmayacağı gibi, bizden bağımsızlığımız da dahil pek çok şeyi götürecektir.
Önce içteki birliğini temin etmiş, sivil-asker, devlet-millet kaynaşmasını sağlamış, doğru ve istikrarlı bir politikayla eski liderlik günlerine dönecek bir Türkiye için nice 78. yıllara diyoruz.Prof. Dr. Haydar Baş'ın BAŞYAZI'sı
Bugün 29 Ekim Cumhuriyetimizin 78. yıl dönümünü kutluyoruz.
1919 yılında aziz milletimizi Sevr'i dayatarak parçalamayı hedefleyen güçlere karşı başlattığımız bağımsızlık savaşımız, 29 Ekim 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyetle nihai hedefine ulaşmış, yeni devlet biçimini almıştır.
Yıllarca süren Haçlı akınlarına karşı en büyük kalkan olan Türk Milleti, Kurtuluş Savaşı'mızda tarih boyunca sürdürdüğü milli kimlik ve şahsiyetiyle birlik ve bütünlük içinde hareket etmiş, her türlü imkânsızlıklara rağmen bağımsızlık ve bütünlüğünü koruyarak bugünlere gelmiştir.
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nde ifade ettiği gibi "...bütün kaleleri zapdedilmiş bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve her köşesi bilfiil işgal edilmiş" bir ülkeden, bugünkü modern Türkiye'nin temelleri atılmıştır.
Milletin egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi olan Cumhuriyet içinde bulunduğumuz şartlarda, 1919'un savaş ortamından daha ciddi bir tehlike altındadır.
O günün imkânsızlıklarında, bağımsızlık ve milli egemenlik konularında canını çekinmeden ortaya koyan irademizde ise, eski hassasiyet görülmemektedir.
Son günlerin tezi, medeniyetler çatışmasına göre, geleceğin savaşlarının farklı medeniyetler arasında olacağının her ortamda gündem edilmesine rağmen Batıyla bütünleşme çabalarında olan devlet iradesi, eğer dikkatli olmazsa ülkeyi 2. bir Kurtuluş Savaşı'na doğru sürüklemektedir.
Globallaşen dünya da çağa ayak uydurmanın yolu Batı'da her bakımdan entegre olmakta gösteren küresel güçlere kendini teslim eden devlet irademiz, 78. yılını kutladığımız millet egemenliğini de hakkı olmadığı halde bu ülkelere devretmek üzeredir.
IMF'nin istekleri doğrultusunda yapısal reform adı altında meclisimizden çıkan kararlar herkesçe bilinmektedir.
Kabul edilen Tahkim Yasası'yla beraber ulusal mahkemelerimizin yargı bağımsızlığı yabancılara devredilmiştir.
Gümrük Birliği'ni AB'ye üyelikten önce kabul eden 2. bir devlet yoktur. Ekonomik yökümlülükler tek taraflıdır ve bize bir yararı olmamıştır.
Egemenliğimizin kesin devri olan AB'ne girebilmek maksadıyla hazırlanan ulusal program, AB yetkilerince yeterli görülmemiştir. Oysa üyelik müzakereleri 2010 yılında yapılacak olan Türkiye, egemenliğini bile bazı sahalarda devrine kalkmıştır. Öte yandan, içlerine dahil olmak, şehit kanıyla kazandığımız bağımsızlığmızın bir anlamda kaybı olan bu birlikteliğin üyesi devletler, hiç beklemediğimiz bir anda sözde Ermeni Yasası'nı Parlamentolarında kabûl ederek, parçalanmamızın önünü açmışlardır.
Önce Fransa'da kabûl edilen bu sözde tasarı, diğer Avrupa Devletleri'nde de kabul görmeye başlamıştır.
İslam'ın en önemil temsilcisi olarak görülen ve stratejik konumuyla Avrupa'nın Türki Cumhiriyetlere ve Kafkaslara açılan kapısı sayılan Türkiye, Sevr'i hayata geçiremeyen devletlerin farklı yöntemleriyle karşı karşıyadır.
Kıbrıs, AB'ne üyelik müzakerelerine bile geçilmeden istenmekte, Ege Sorunu, Güneydoğu Meselesi, Karadeniz'de Pontus Rum Devleti çalışmaları artık açıkça gündem edilebilmektedir.
Üç din içinde kutsal görülen toprakların ülkemizde bulunması bahane edilerek, düzenlenen, dini turlarla, Fener Rum Patriği'nin Ekümenik iddiaları, Suriçi'nde Vatikan benzeri bir devletin kurulmasının zeminleri hazırlanmaktadır. Arz-ı Mev'ud inancına göre kutsal görülen, Güneydoğu topraklarımız da tehdit altındadır.
Tüm bu planlara yerli piyonları da eklersek ülkemiz her alandan sıkıştırılmaktadır.
İster AB müktesabatı çerçevesinde, isterse IMF istekleri doğrultusunda olsun, son olarak çıkması tartılışılan, "Devlet İhale Kanunu" da, kabul edilmesi halinde hiç bir devlet mahremiyetimizin kalmayacağı, global güçlerin uluslararası şirketleri aracılığıyla her sırrımıza vakıf olacakları büyük bir tehlikedir. İçte istikrarını tam anlamıyla sağlayamayan, istikrarlı bir hariciye politikası da olmayan Türkiye'nin içinde bulunduğu bu şartlarda politikalarını en baştan belirlemesi zorunludur.
Bugüne kadar, Batı ile el ele vermenin bize bir şey kazandırmayacağının sayısız örneklerini yaşayan ülkemiz, tarihte liderlik ettiği dili, dini bir kardeşlerimize yönelmelidir.
Türkmenistan Devlet Başkanı Türkmenbaşı'nın Dışişleri Bakanımızla yaptığı görüşmede, "Tamamen Avrupa'ya yöneldiniz. Sürekli Avrupa'ya gidiyorsunuz. Bir de Orta Asya'ya gelin. Sürekli olarak Avrupa'ya yaranmaya çalışıyorsunz. Siz gitmeyin onlar size gelsin. Sizin onlara ihtiyacınız değil, onların size ihtiyacı var" dediği gibi Batı'dan alacak hiç bir şeyimiz yoktur. Bu millet çok zor şartlardan bugünlere gelmiş, bağımsızlığını kazanmış ve egemenliğini elde etmiştir.
Global dünyanın tek taraflı kurallarına uymak uğruna verilen tavizler bize hiçbir şey kazandırmayacağı gibi, bizden bağımsızlığımız da dahil pek çok şeyi götürecektir.
Önce içteki birliğini temin etmiş, sivil-asker, devlet-millet kaynaşmasını sağlamış, doğru ve istikrarlı bir politikayla eski liderlik günlerine dönecek bir Türkiye için nice 78. yıllara diyoruz.Prof. Dr. Haydar Baş'ın BAŞYAZI'sı