30 Haziran 2001 tarihli MGK toplantısı, gündeminde olup da tartışılan konulardan çok, MGK Genel Sekreterliği tarafından hazırlanarak sunulan rapor dolayısı ile diğerlerinden ayrı bir yere konulması gereken bir önem kazanmıştı.
Rapor iki yönden ele alınmalıdır.
1. "Tarikatlarla" ilgili maddesi.
2. "Sosyal Patlama"ya dikkat çeken maddesi, ki üzerinde daha önce geniş bir şekilde durmuştuk.
Basına yansıyan "Tarikat" maddesi şöyle:
"Tarikat ve mezheplerin önde gelenleriyle kurulan diyaloglar sonucunda bu grupların devlet ve hukuk sisteminin içerisine çekilmesi ve devletin yanında yer almaları konusunda önemli mesafeler alındı''.
Daha önce de, Mayıs ayının ortalarında MGK Genel Sekreteri Orgeneral Cumhur Asparuk'un Kopenhag'da karşıt görüşlü Türk Derneklerini "Türk Konseyleri" çatısı altında birleştirmek üzere çeşitli dernek yetkilileri ile bir toplantı yaptığı haberi sızmıştı.
Asparuk; Atatürkçü, İslâmcı, Alevî ve Ülkücü derneklerle bir toplantı yapmış.
Fikir doğrudur. Millî menfaatler doğrultusunda dış düşmana karşı herkesin her türlü kompleksini bir kenara bırakarak bir araya gelmesi fikrini öteden beri desteklediğimizi okuyucu iyi bilir.
Adı geçen grupların Türk üst kimliği ve Türk devletinin koruyucu şemsiyesi ve çatısı altında buluşmaları; çağdaş sömürgecilik demek olan küreselleşmenin, kendine müzahir çeşitli sivil toplum örgütleriyle devleti çökertme stratejisine aynı silâhla karşılık verilmesi anlamına gelmektedir ki, yapılan iş son derece doğrudur.
Çivi çiviyi söker.
Yalnız burada merak edilen, adı geçen grupların hangi fraksiyonları ile buluşulduğu, hangilerinin fikirlerine itibar edildiği, hangilerinin muhatap kabul edildiğidir.
Atatürkçü olarak kimler seçilmiştir de oturulup konuşulmuştur? Gardrop Atatürkçüleri mi, sahte Atatürkçüler mi, gerçek Atatürkçüler mi?
Örneği genelleştirebilirsiniz... İslâmcı'dan kasıt nedir? Almanya'daki Türklerin arasında faaliyet gösteren hangi gruplarla görüşülmüştür?
MGK raporuna sadece bu yurtdışı faaliyeti mi yansımıştır, yoksa yurt içinde de bir takım görüşmeler yapılmış mıdır?
Meselâ, pompalandığının aksine Tayyip'le görüşülmediğini, emekli deniz paşası Kıyat'ın "koordinasyon" ve "diyalog" çabalarının da aslı astarının bulunmadığını Genelkurmay açıklaması ile öğrendik.
Dolayısı ile bundan gocunan "oluşumcuların", "filân grupla görüştüler, parti kurma icazeti verdiler" yutturmacası bulanık suda balık avlamaktır. Gölgesinden korkanların mezarlıktan geçerken ıslık çalması demektir.
Kaldı ki Türk Devleti'nin bir parçası olan Türk Ordusu ile görüşülmeyip de kiminle görüşülecektir?
Atlantik ötelerine gidilip el-etek mi öpülecektir?
Ancak MGK raporunda yer alan "tarikatların önde gelenleriyle diyalog kurulması" kavramı doğrusu beni rahatsız etti.
677 sayılı yasayla Türkiye'de tarikat bulunmadığı sâbittir.
Asparukla kimler "tarikat" yaftası altında görüşerek suç işlemişlerdir?
Ve daha da önemlisi bizzat Asparuk'un işlediği bir suç söz konusudur eğer kendisine "tarikat ileri geleni" adını takan bir kimse ile bu san altında görüşme yapılmışsa.
Kavramların karışıklığı, içiçe geçmişliği söz konusudur. Ve eğer öyleyse, gerçek hayatla-yasa maddeleri arasında ifade edilen hayatın birbirleri ile uyuşmadığı ortadadır.
"Hâdise şüyû bulduğuna göre, vukuundan beterdir" ve bizzat Asparuk tarafından bir açıklama yapılması elzemdir.
"Atatürkçü, Ülkücü, Alevi ve İslâmcı" kimliği altında kimlerle görüşülmüştür. Hangi fraksiyon, görüş, düşünce, mezhep, "tarikat" sahipleri muhatap alınmıştır?
Seçim kokularının ortalığı sardığı, her gün on yeni partinin kurulduğu ve "sosyal patlamanın" gündemde olduğu bir ortamda fotoğrafın netleşmesi için bu açıklama şarttır.
Kim batının icazetini, Türk askerinin vesayetine tercih etmektedir bilelim.
Rapor iki yönden ele alınmalıdır.
1. "Tarikatlarla" ilgili maddesi.
2. "Sosyal Patlama"ya dikkat çeken maddesi, ki üzerinde daha önce geniş bir şekilde durmuştuk.
Basına yansıyan "Tarikat" maddesi şöyle:
"Tarikat ve mezheplerin önde gelenleriyle kurulan diyaloglar sonucunda bu grupların devlet ve hukuk sisteminin içerisine çekilmesi ve devletin yanında yer almaları konusunda önemli mesafeler alındı''.
Daha önce de, Mayıs ayının ortalarında MGK Genel Sekreteri Orgeneral Cumhur Asparuk'un Kopenhag'da karşıt görüşlü Türk Derneklerini "Türk Konseyleri" çatısı altında birleştirmek üzere çeşitli dernek yetkilileri ile bir toplantı yaptığı haberi sızmıştı.
Asparuk; Atatürkçü, İslâmcı, Alevî ve Ülkücü derneklerle bir toplantı yapmış.
Fikir doğrudur. Millî menfaatler doğrultusunda dış düşmana karşı herkesin her türlü kompleksini bir kenara bırakarak bir araya gelmesi fikrini öteden beri desteklediğimizi okuyucu iyi bilir.
Adı geçen grupların Türk üst kimliği ve Türk devletinin koruyucu şemsiyesi ve çatısı altında buluşmaları; çağdaş sömürgecilik demek olan küreselleşmenin, kendine müzahir çeşitli sivil toplum örgütleriyle devleti çökertme stratejisine aynı silâhla karşılık verilmesi anlamına gelmektedir ki, yapılan iş son derece doğrudur.
Çivi çiviyi söker.
Yalnız burada merak edilen, adı geçen grupların hangi fraksiyonları ile buluşulduğu, hangilerinin fikirlerine itibar edildiği, hangilerinin muhatap kabul edildiğidir.
Atatürkçü olarak kimler seçilmiştir de oturulup konuşulmuştur? Gardrop Atatürkçüleri mi, sahte Atatürkçüler mi, gerçek Atatürkçüler mi?
Örneği genelleştirebilirsiniz... İslâmcı'dan kasıt nedir? Almanya'daki Türklerin arasında faaliyet gösteren hangi gruplarla görüşülmüştür?
MGK raporuna sadece bu yurtdışı faaliyeti mi yansımıştır, yoksa yurt içinde de bir takım görüşmeler yapılmış mıdır?
Meselâ, pompalandığının aksine Tayyip'le görüşülmediğini, emekli deniz paşası Kıyat'ın "koordinasyon" ve "diyalog" çabalarının da aslı astarının bulunmadığını Genelkurmay açıklaması ile öğrendik.
Dolayısı ile bundan gocunan "oluşumcuların", "filân grupla görüştüler, parti kurma icazeti verdiler" yutturmacası bulanık suda balık avlamaktır. Gölgesinden korkanların mezarlıktan geçerken ıslık çalması demektir.
Kaldı ki Türk Devleti'nin bir parçası olan Türk Ordusu ile görüşülmeyip de kiminle görüşülecektir?
Atlantik ötelerine gidilip el-etek mi öpülecektir?
Ancak MGK raporunda yer alan "tarikatların önde gelenleriyle diyalog kurulması" kavramı doğrusu beni rahatsız etti.
677 sayılı yasayla Türkiye'de tarikat bulunmadığı sâbittir.
Asparukla kimler "tarikat" yaftası altında görüşerek suç işlemişlerdir?
Ve daha da önemlisi bizzat Asparuk'un işlediği bir suç söz konusudur eğer kendisine "tarikat ileri geleni" adını takan bir kimse ile bu san altında görüşme yapılmışsa.
Kavramların karışıklığı, içiçe geçmişliği söz konusudur. Ve eğer öyleyse, gerçek hayatla-yasa maddeleri arasında ifade edilen hayatın birbirleri ile uyuşmadığı ortadadır.
"Hâdise şüyû bulduğuna göre, vukuundan beterdir" ve bizzat Asparuk tarafından bir açıklama yapılması elzemdir.
"Atatürkçü, Ülkücü, Alevi ve İslâmcı" kimliği altında kimlerle görüşülmüştür. Hangi fraksiyon, görüş, düşünce, mezhep, "tarikat" sahipleri muhatap alınmıştır?
Seçim kokularının ortalığı sardığı, her gün on yeni partinin kurulduğu ve "sosyal patlamanın" gündemde olduğu bir ortamda fotoğrafın netleşmesi için bu açıklama şarttır.
Kim batının icazetini, Türk askerinin vesayetine tercih etmektedir bilelim.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002