Bugün ekonomik, siyasi, hukuki, toplumsal, kültürel, dini, ahlaki her konuda tam bir zifiri karanlık içindeyiz. 2015 yılı, 2014 yılından çok daha vahim tablolarla karşılaştık ve böyle devam ederse 2016 yılı özellikle ülkemiz ve milletimiz için tam bir çöküş yılı olacak.
Ülkemiz fiilen bölündü; artık devletin güvenlik güçleri kendi topraklarımızda illerimize ve ilçelerimize giremeyecek noktaya geldi.
Güneydoğu illerimizde yüz binlerce vatandaşımız aynen Suriye'de olduğu gibi evlerini barklarını terk ederek göç ediyor, birçok vatandaşımızın gidecek başka bir yeri de yok.
Siyasilerimiz ise bu fiili bölünme durumunun adeta resmileşmesi için gayret sarf ediyor. Bu sürecin altyapısı için yeni anayasa görüşmeleri yapılıyor.
Başkanlık sistemi adı altında güneydoğuya bir özerklik verecekler ama güneydoğuda halk kalmıyor, göç ediyor. O halde "Bu özerklik kim için?" sorusu akla geliyor.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesiyle, Güneydoğu illeri aynen Kobani gibi boşaltıldı ve buralara peşmerge yerleştirildi. O halde özerklik İsrail adına peşmergeye veriliyor.
Güvenlik, taşeron siyasetin kontrolünde olduğu için güvenlikte büyük bir zafiyet yaşanıyor. Terör dağdan şehre indi, üstelik bu terör bizim bildiğimiz PKK değil, içinde ne olduğu belli olmayan ama Büyük İsrail'in piyonluğunu yapan küresel bir terör?
Askerimizin AB talepleri doğrultusunda sınırlarımızdan bile çekileceği İçişleri Bakanımız tarafından ilan ediliyor. Özel güvenlik adı altında AB'nin polisleri sınırlarımızı koruyacak, nasıl koruyacaksa?
Hava sahamız ABD ve Alman uçaklarına, karamız yabancı askerlere, istihbaratımız İsrail'e, sınırlarımız ise AB polislerine emanet? Ne günlere kaldık.
Kamu kuruluşlarımız yabancılara ait, stratejik topraklarımızı yabancılar satın aldılar, madenlerimiz yabancı şirketlere devredildi. Söyler misiniz bize ait ne kaldı bu ülkede?
Ülkenin siyasileri domuz etini kasaplık hayvan yaptı, toplumun çoğu bilmeden domuz eti yiyor, kimsenin itiraz ettiği yok.
Siyasi irade zinayı suç olmaktan çıkardı, en ahlaklı illerde bile fuhuş yüzde 250 arttı, geçim darlığı da fuhşu daha da fırlattı, kimsenin ses çıkardığı yok.
Adamlar AB ve ABD istiyor diye hutbelerimize müdahale edip ayet çıkardılar, bir Allah'ın kulu, hacısı, hocası, ne oluyor demedi.
Yapılan yasa değişikliğiyle kilise evlerinin önü açıldı 70 bin kilise evi açıldı, gençlerimizin burs bahanesiyle boynuna haç takıldı, kimse bundan rahatsız olmadı.
Siyasilerimiz besmeleyle kilise açtı, bırakın tepki göstermeyi, bazı aklıevveller "başımızdakiler besmelesiz bir şey yapmaz" diyerek savundular. Gülelim mi ağlayalım mı?
Adalet siyasetin kontrolüne girdi, hukuk siyasallaştı, "adamına göre hukuk" uygulaması başladı, adalet ise ülkemize artık uğramaz oldu.
Bu zifiri karanlık tabloya siyasilerimiz neden oldu ama milletimiz onların arkasında durmaya, onlara destek olmaya devam ettiler en ufak bir tepki göstermediler.
Halbuki içimizde, yaşadığımız bütün problemleri yıllar öncesinde öngören hatta çözümlerini de sunan bir lider, Prof. Dr. Haydar Baş vardı ama milletimiz yanlışı tercih etmeye devam etti, doğruyu ise duyduğu halde duymazdan, gördüğü halde görmezden geldi.
Sayın Baş'ın projelerini, çözümlerini dünyanın birçok ülkesi uyguladı ve ekonomik, siyasi, hukuki, ahlaki her türlü sıkıntılarından kurtuldular ama bizim milletimiz yanlışta ısrar etmenin faturasını her geçen gün daha da acı bir şekilde ödemeye devam ediyor.
Bu gerçekleri millet neden görmüyor sorusunun en güzel cevabını İmam Hasan (a.s.) Efendimiz şu sözlerle vermektedir: "Benim öğütlerimin sizde etki etmemesinin ve gösterdiğim yolu kabul etmemenizin tek nedeni, karınlarınızın haramla dolmuş olmasıdır."
Dostlarını yanlış seçenler hakkında da Cenab-ı Hak Maide Suresi'nin 51. ayetinde şöyle ikaz etmektedir: "Ey iman edenler, Yahudilerle Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden her kim onlara dost olursa, muhakkak o da onlardandır. Allah ise zulmedenleri doğru yola çıkarmaz."
Yapılan yanlışlara dur demeyenler içinse Peygamber (s.a.a.) Efendimiz şu uyarıda bulunmaktadır:
"Kim Allah'ın haramını helal eden, ahdini bozan, Resulullah'ın sünnetine muhalefet eden, Allah kulları arasında günah ve haksızlıkla davranan zalim bir yöneticiyi görür de amel ve sözüyle ona karşı çıkmazsa, bu durumda onu, o zalim yöneticiyi atacağı cehenneme atmak Allah üzerine bir haktır. Haberiniz olsun, böyleleri şeytana itaati gerekli bilmişlerdir." (İmam Hasan, Prof. Dr. Haydar Baş, s.350; Tarih-i Taberi, c.7, s.300)
Ülkemiz fiilen bölündü; artık devletin güvenlik güçleri kendi topraklarımızda illerimize ve ilçelerimize giremeyecek noktaya geldi.
Güneydoğu illerimizde yüz binlerce vatandaşımız aynen Suriye'de olduğu gibi evlerini barklarını terk ederek göç ediyor, birçok vatandaşımızın gidecek başka bir yeri de yok.
Siyasilerimiz ise bu fiili bölünme durumunun adeta resmileşmesi için gayret sarf ediyor. Bu sürecin altyapısı için yeni anayasa görüşmeleri yapılıyor.
Başkanlık sistemi adı altında güneydoğuya bir özerklik verecekler ama güneydoğuda halk kalmıyor, göç ediyor. O halde "Bu özerklik kim için?" sorusu akla geliyor.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesiyle, Güneydoğu illeri aynen Kobani gibi boşaltıldı ve buralara peşmerge yerleştirildi. O halde özerklik İsrail adına peşmergeye veriliyor.
Güvenlik, taşeron siyasetin kontrolünde olduğu için güvenlikte büyük bir zafiyet yaşanıyor. Terör dağdan şehre indi, üstelik bu terör bizim bildiğimiz PKK değil, içinde ne olduğu belli olmayan ama Büyük İsrail'in piyonluğunu yapan küresel bir terör?
Askerimizin AB talepleri doğrultusunda sınırlarımızdan bile çekileceği İçişleri Bakanımız tarafından ilan ediliyor. Özel güvenlik adı altında AB'nin polisleri sınırlarımızı koruyacak, nasıl koruyacaksa?
Hava sahamız ABD ve Alman uçaklarına, karamız yabancı askerlere, istihbaratımız İsrail'e, sınırlarımız ise AB polislerine emanet? Ne günlere kaldık.
Kamu kuruluşlarımız yabancılara ait, stratejik topraklarımızı yabancılar satın aldılar, madenlerimiz yabancı şirketlere devredildi. Söyler misiniz bize ait ne kaldı bu ülkede?
Ülkenin siyasileri domuz etini kasaplık hayvan yaptı, toplumun çoğu bilmeden domuz eti yiyor, kimsenin itiraz ettiği yok.
Siyasi irade zinayı suç olmaktan çıkardı, en ahlaklı illerde bile fuhuş yüzde 250 arttı, geçim darlığı da fuhşu daha da fırlattı, kimsenin ses çıkardığı yok.
Adamlar AB ve ABD istiyor diye hutbelerimize müdahale edip ayet çıkardılar, bir Allah'ın kulu, hacısı, hocası, ne oluyor demedi.
Yapılan yasa değişikliğiyle kilise evlerinin önü açıldı 70 bin kilise evi açıldı, gençlerimizin burs bahanesiyle boynuna haç takıldı, kimse bundan rahatsız olmadı.
Siyasilerimiz besmeleyle kilise açtı, bırakın tepki göstermeyi, bazı aklıevveller "başımızdakiler besmelesiz bir şey yapmaz" diyerek savundular. Gülelim mi ağlayalım mı?
Adalet siyasetin kontrolüne girdi, hukuk siyasallaştı, "adamına göre hukuk" uygulaması başladı, adalet ise ülkemize artık uğramaz oldu.
Bu zifiri karanlık tabloya siyasilerimiz neden oldu ama milletimiz onların arkasında durmaya, onlara destek olmaya devam ettiler en ufak bir tepki göstermediler.
Halbuki içimizde, yaşadığımız bütün problemleri yıllar öncesinde öngören hatta çözümlerini de sunan bir lider, Prof. Dr. Haydar Baş vardı ama milletimiz yanlışı tercih etmeye devam etti, doğruyu ise duyduğu halde duymazdan, gördüğü halde görmezden geldi.
Sayın Baş'ın projelerini, çözümlerini dünyanın birçok ülkesi uyguladı ve ekonomik, siyasi, hukuki, ahlaki her türlü sıkıntılarından kurtuldular ama bizim milletimiz yanlışta ısrar etmenin faturasını her geçen gün daha da acı bir şekilde ödemeye devam ediyor.
Bu gerçekleri millet neden görmüyor sorusunun en güzel cevabını İmam Hasan (a.s.) Efendimiz şu sözlerle vermektedir: "Benim öğütlerimin sizde etki etmemesinin ve gösterdiğim yolu kabul etmemenizin tek nedeni, karınlarınızın haramla dolmuş olmasıdır."
Dostlarını yanlış seçenler hakkında da Cenab-ı Hak Maide Suresi'nin 51. ayetinde şöyle ikaz etmektedir: "Ey iman edenler, Yahudilerle Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden her kim onlara dost olursa, muhakkak o da onlardandır. Allah ise zulmedenleri doğru yola çıkarmaz."
Yapılan yanlışlara dur demeyenler içinse Peygamber (s.a.a.) Efendimiz şu uyarıda bulunmaktadır:
"Kim Allah'ın haramını helal eden, ahdini bozan, Resulullah'ın sünnetine muhalefet eden, Allah kulları arasında günah ve haksızlıkla davranan zalim bir yöneticiyi görür de amel ve sözüyle ona karşı çıkmazsa, bu durumda onu, o zalim yöneticiyi atacağı cehenneme atmak Allah üzerine bir haktır. Haberiniz olsun, böyleleri şeytana itaati gerekli bilmişlerdir." (İmam Hasan, Prof. Dr. Haydar Baş, s.350; Tarih-i Taberi, c.7, s.300)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025