Alim ölse de yaşar, cahil ise yaşarken de ölüdür.
2020 farklı bir yıl oluyor ve olacak gibi.
Haydi hayırlısı...
Hocamızı ebedi istirahatgâhına uğurladık.
Sokrates der ki; "beden ruhun mezarıdır." Hocamız beden yükünü bıraktı, şimdi çok daha rahat.
Acımız kederimiz büyük, bu duygularımı bir tarafa bırakıyorum ve farklı bir pencereden bakmak istiyorum.
Allah'a sayısız şükürler olsun ki bizi böyle bir insanla tanıştırdı.
Onunla uzun sayılacak bir zaman beraber olduk.
Düşünün ki kitaplarda okuduğumuz Anadolu erenlerinin hayatlarını onun yaşantısında gördük.
Mevlana'yı, Hacı Bektaş'ı yaşadık. Ehl-i Beytin himmet, tasarruf ve bereketine şahitlik ettik.
Ne kadar nasipliymişiz.
Bir mümin nasıl yaşar sorusuna cevap verdi.
Sorulmadık soru, verilmedik cevap kalmadı dersek abartmayız.
Vefat etmeden önce son yurt içi gezisini Güneydoğu'ya yapmıştı.
Üç gün beraberdik, meğer veda için gelmişti anlamadık, anlayamadık.
Ömer Bey'in evinde, orada bulunanlardan ısrarla soru sormalarını istedi.
Bunu dört beş defa tekrarladı ama soracak bir şey bulamadık.
Sanki Rabbine karşı bizi şahit tutuyordu.
"Bak ben görevimi yaptım, soracak bir şey bırakmadım" der gibi...
Nasıl soralım ki, Atatürk'ten bir soru sorsak "Hoş Geldin Atatürk" kitabıyla bin cevap vermiş.
Ehl-i Beytten sorsak koca külliyat karşımızda...
Zaten yaşantısıyla da soruların çoğuna cevap vermişti.
Düğünde, cenazede ne yapılır, nasıl hasta ziyaret edilir ve nasıl ibadet edilir...
Hocamdan önce bizim Malatya'da düğün ve cenaze mevlitlerimiz hemen hemen aynıydı. Sadece düğünlerde okunan ilahiler acıklı değildi. Hocam sayesinde düğünü düğün gibi yapmayı öğrendik. Bize eğlenmeyi, oynamayı öğretti.
Hocamızın özellikle son kırk yılı çok dolu ve verimli geçti.
Biz okumaktan yorulduk o yazmaktan yorulmadı.
Biz dinlemekten kaçtık o anlatmaktan kaçmadı.
Biz mazeret bulmaktan bıktık o çözüm bulmaktan bıkmadı.
Hiç geri adım atmadı. "Tek başıma da kalsam bu yoldan dönmem" dedi.
Nasıl dönsün; dedeleri dönmedi ki.
Atatürk döndü mü, İmam Hüseyin döndü mü, İmam Ali döndü mü?
Bu kutlu Ehl-i Beyt yolunda bir arslanının salına salına yürüyüşü gibi gitti.
Hiçbir makam ve mevkiye aldanmadan gitti.
Hocamız keramet sahibi miydi? Yeminle söylüyorum keramet sahibiydi.
Ehl-i Beyt gerçeğinden, Hoş Geldin Atatürk eserinden, Milli Ekonomi Modeli'nden ve en önemlisi takvadan güzel bir keramet olur mu?
Hocamız anlaşıldı mı derseniz:
Hocamız çok yönlü bilge bir insandı.
Bilge insanlar hep sonradan anlaşılmıştır. Çünkü onlar zamanın ötesinde ve farklı çıkışlar yapmışlardır. Bu yüzden anlaşılmaları biraz zaman almıştır.
Düşünün ki dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyenlerin idam edildiği bir dünyadayız.
Doğruyu söylemek, hakikat peşinde koşmak her zaman zor olmuştur.
İmam Cafer Sadık ne güzel buyurmuş: "Dağları harekete geçirmek, kalpleri harekete geçirmekten daha kolaydır."
Hocamız hedef olarak insan gönlünü seçmiştir. Çünkü o gönüle kainat sığar. Anlayana...
Hocamız sevenlerine ve kadrosuna büyük bir miras bırakmıştır.
Bu mirasın hem sorumluluğu hem de yükü ağırdır. Hocamızın çağı başlamıştır.
Bundan sonra ona çok türküler okunacak, kitaplar yazılacak, şiirler söylenecektir.
Hocamızın deyimiyle son vereyim:
"Var mısınız dünyada iktidar olan Haydar Baş'ı Türkiye'de iktidar yapmaya..."
2020 farklı bir yıl oluyor ve olacak gibi.
Haydi hayırlısı...
Hocamızı ebedi istirahatgâhına uğurladık.
Sokrates der ki; "beden ruhun mezarıdır." Hocamız beden yükünü bıraktı, şimdi çok daha rahat.
Acımız kederimiz büyük, bu duygularımı bir tarafa bırakıyorum ve farklı bir pencereden bakmak istiyorum.
Allah'a sayısız şükürler olsun ki bizi böyle bir insanla tanıştırdı.
Onunla uzun sayılacak bir zaman beraber olduk.
Düşünün ki kitaplarda okuduğumuz Anadolu erenlerinin hayatlarını onun yaşantısında gördük.
Mevlana'yı, Hacı Bektaş'ı yaşadık. Ehl-i Beytin himmet, tasarruf ve bereketine şahitlik ettik.
Ne kadar nasipliymişiz.
Bir mümin nasıl yaşar sorusuna cevap verdi.
Sorulmadık soru, verilmedik cevap kalmadı dersek abartmayız.
Vefat etmeden önce son yurt içi gezisini Güneydoğu'ya yapmıştı.
Üç gün beraberdik, meğer veda için gelmişti anlamadık, anlayamadık.
Ömer Bey'in evinde, orada bulunanlardan ısrarla soru sormalarını istedi.
Bunu dört beş defa tekrarladı ama soracak bir şey bulamadık.
Sanki Rabbine karşı bizi şahit tutuyordu.
"Bak ben görevimi yaptım, soracak bir şey bırakmadım" der gibi...
Nasıl soralım ki, Atatürk'ten bir soru sorsak "Hoş Geldin Atatürk" kitabıyla bin cevap vermiş.
Ehl-i Beytten sorsak koca külliyat karşımızda...
Zaten yaşantısıyla da soruların çoğuna cevap vermişti.
Düğünde, cenazede ne yapılır, nasıl hasta ziyaret edilir ve nasıl ibadet edilir...
Hocamdan önce bizim Malatya'da düğün ve cenaze mevlitlerimiz hemen hemen aynıydı. Sadece düğünlerde okunan ilahiler acıklı değildi. Hocam sayesinde düğünü düğün gibi yapmayı öğrendik. Bize eğlenmeyi, oynamayı öğretti.
Hocamızın özellikle son kırk yılı çok dolu ve verimli geçti.
Biz okumaktan yorulduk o yazmaktan yorulmadı.
Biz dinlemekten kaçtık o anlatmaktan kaçmadı.
Biz mazeret bulmaktan bıktık o çözüm bulmaktan bıkmadı.
Hiç geri adım atmadı. "Tek başıma da kalsam bu yoldan dönmem" dedi.
Nasıl dönsün; dedeleri dönmedi ki.
Atatürk döndü mü, İmam Hüseyin döndü mü, İmam Ali döndü mü?
Bu kutlu Ehl-i Beyt yolunda bir arslanının salına salına yürüyüşü gibi gitti.
Hiçbir makam ve mevkiye aldanmadan gitti.
Hocamız keramet sahibi miydi? Yeminle söylüyorum keramet sahibiydi.
Ehl-i Beyt gerçeğinden, Hoş Geldin Atatürk eserinden, Milli Ekonomi Modeli'nden ve en önemlisi takvadan güzel bir keramet olur mu?
Hocamız anlaşıldı mı derseniz:
Hocamız çok yönlü bilge bir insandı.
Bilge insanlar hep sonradan anlaşılmıştır. Çünkü onlar zamanın ötesinde ve farklı çıkışlar yapmışlardır. Bu yüzden anlaşılmaları biraz zaman almıştır.
Düşünün ki dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyenlerin idam edildiği bir dünyadayız.
Doğruyu söylemek, hakikat peşinde koşmak her zaman zor olmuştur.
İmam Cafer Sadık ne güzel buyurmuş: "Dağları harekete geçirmek, kalpleri harekete geçirmekten daha kolaydır."
Hocamız hedef olarak insan gönlünü seçmiştir. Çünkü o gönüle kainat sığar. Anlayana...
Hocamız sevenlerine ve kadrosuna büyük bir miras bırakmıştır.
Bu mirasın hem sorumluluğu hem de yükü ağırdır. Hocamızın çağı başlamıştır.
Bundan sonra ona çok türküler okunacak, kitaplar yazılacak, şiirler söylenecektir.
Hocamızın deyimiyle son vereyim:
"Var mısınız dünyada iktidar olan Haydar Baş'ı Türkiye'de iktidar yapmaya..."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem / diğer yazıları
- Dr. Yasemin Köker: Paylaşmak güzeldir / 03.02.2025
- Nurcan Karakaya: Sene 2040 / 19.12.2024
- İlyas Güneştekin: İsrail’in önündeki bir engel daha kalktı / 13.12.2024
- MELEK KERESTECİ : Vatan sevgisi imandandır / 11.03.2024
- R.Sümeyye Aydın: Hüseyin Baş’ın mücadelesi / 27.05.2023
- FATİH KIVIK: Son çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş hocamız / 18.04.2023
- ALİ HAMZA AYDIN: Millete rağmen o koltukta oturulmaz / 28.03.2023
- FATIMA ZEHRA AYDIN: Milletimiz Ata’sını arıyor-1 / 16.02.2023
- Şener KONUKSEVEN: Canım vatanım / 01.11.2022
- Ali Hamza Aydın: Kim bu Hasan Yeşildağ? / 25.08.2022
- Nurcan Karakaya: Sene 2040 / 19.12.2024
- İlyas Güneştekin: İsrail’in önündeki bir engel daha kalktı / 13.12.2024
- MELEK KERESTECİ : Vatan sevgisi imandandır / 11.03.2024
- R.Sümeyye Aydın: Hüseyin Baş’ın mücadelesi / 27.05.2023
- FATİH KIVIK: Son çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş hocamız / 18.04.2023
- ALİ HAMZA AYDIN: Millete rağmen o koltukta oturulmaz / 28.03.2023
- FATIMA ZEHRA AYDIN: Milletimiz Ata’sını arıyor-1 / 16.02.2023
- Şener KONUKSEVEN: Canım vatanım / 01.11.2022
- Ali Hamza Aydın: Kim bu Hasan Yeşildağ? / 25.08.2022