İnsan hakları kavramı, Batı medeniyetinin ihtiyaca binaen ürettiği kavramlardan biridir. Dünyanın her yerinde insan hakları ihlâlleri yapan Batılılar, insan hakları kavramıyla yaptıklarını örtme ve kendilerini savunma yolunu seçmişlerdir.
Gerçek böyle olmasına rağmen Batılılar, insan hakları kavramını ürettikleri için övünüyorlar. Dahası, insan hakları konusunda başkalarını hesaba çekme hakkını kendilerinde görüyorlar.
Aslında Batılılar, insan hakları konusunda hesap sorma değil, verme konumundadırlar. Hiçbir dönemde de bu konumdan çıkamamışlardır.
İnsan Hakları Bildirgesi'nde yer alan görüşlere hiç kimsenin bir itirazı olamaz. Ne var ki, o görüşlerin çoğu, kâğıt üzerinde kalmıştır. Söz konusu bildirgenin ilk maddesinde, "İnsanlar, haklar bakımından özgür ve eşit doğar ve öyle yaşarlar" denilmektedir.
İlginçtir, bu görüşlere ilk karşı çıkışlar yine Batı dünyasında olmuştur. Sosyalist yazar Jeremy Bentham şöyle diyor: "İnsan hakları saçmalıktır. Vazgeçilmez doğal haklar ise saçmalığın karesidir."
Sosyalist yazara göre, insan bağımsız bir şahsiyet değil, toplumun bir üyesidir. O nedenle de doğal hakkı olamaz. Hak, devletin o üyeye tanıdığı haktır, bundan başka da hiçbir hakkı bulunmamaktadır. Hâlbuki haklar doğuştandır, yani insanlarla beraber doğdukları için vazgeçilmezdirler.
Doğal hakları kabul etmeyen Batılı yazarlardan biri de Ernst Bloch'tur. O da şöyle diyor: "Doğuştan herhangi bir hak yoktur. Bütün haklar muhtesiptir veya mücadele yoluyla elde edilmelidir."
Bu yazarların söyledikleri Batılıların gerçek ve samimi düşünceleridir. İnsan hakları kavramıyla dile getirdikleri ise sadece aldatmacadan ibarettir. Bunun en açık ispatı İslâm ülkelerinde yapıkları insan hakları ihlâlleridir.
Esasen insan hakları kavramı Batılıların ağzına hiç yakışmıyor. Hepsini bir kenara bıraksak, yalnızca İsrail'in, Filistinli Müslümanlara yaptıklarına, Batılıların verdikleri desteklere baksak, yeterlidir. Bu insanlık dışı uygulamaları, işkence ve zulümleri görmezden gelen Batılılar, hangi insan haklarından söz edebilirler?
İnsan hakları kavramının, İslâm dünyasındaki karşılığı "Kul Hakları"dır ve önemi çok büyüktür. Öyle ki, kul hakkı, Allah hakkı ile kıyaslandığında sorumluluk açısından daima önde tutulmaktadır.
Müslümanlar, geçmişte haklardan ziyade görevler üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bunun nedenini Malik bin Nebi şöyle anlatır: "Bir medeniyet çökmeye başladığında haklardan dem vurulur. Hâlbuki yola koyulduğunda görevlere odaklanılır."
Merhum Gandi de aynı görüştedir. İnsan haklarının tartışıldığı bir toplantıya davet edildiğinde şöyle demişti: "İnsanın görevlerini tartışmak için toplandığınızda haber verin, o zaman davetinize icabet ederim."
Görülen o ki, Batılıların tüm kavramları gibi insan hakları kavramı da içi boş bir kavramdır. O bakımdan Batılıların kavramlarına aldanmamız, kendi kavramlarımızla konuşmamız ve düşünmemiz, doğruyu bulmamız için şarttır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018