ETNİK PARSELASYON YA DA BÖL PARÇALA YUT
Elbette Amerika'nın farklı kültür ve medeniyetler ama özellikle de müslümanlar üzerindeki politikası yalnızca suçlama ile sınırlı kalmamakta ardı sıra elindeki siyasal, ekonomik ve askeri her türlü araç gereçle direnen kültürleri -içerden ele geçirdiği beyinleri ve güçleri de kullanarak- yok etmek için uğraş vermektedir.
ABD'nin farklı kültür ve medeniyetleri yok etmek için izlediği politikalardan birisi de birisi de "etnik parselasyon"dur. Amerika bir yanda kendi yaşam tarzını küresel çapta dayatırken öbür yandan milli kültürlerin sunduğu kimliklere karşı yapay ve uydurma kimlikler inşa etmekte,"etnik ırkçılık ve ayrılıkçılık"ı teşvik etmektedir. Bu ise terörizmin desteklenmesinden başka bir şey değildir.
İşin gerçeği küreselleşmenin mağduru olan ülkeler izledikleri kimi yanlış politikalarla hem ayrılıkçılığa prim vermekte hem de Amerikan politikalarını kamufle etmektedirler. Etnik parselasyona "Ya Ayyıldız Ya On İki Yıldız AB Maceramızı Tarih Affeder mi" başlıklı dizide yer vermiştik.(Bkz., www.bayzan.com) Yakın bir zamanda "azınlıklar meselesini" ayrı bir dizi olarak da ele alacağız.
Etnik parselasyon, küresel güçlerin karşılarına çıkan büyük lokmaları yutabilecekleri boyuta getirmek için izledikleri bir stratejidir.
Bu bağlamda demokrasi ve insan hakları, kendi başlarına ne kadar olumlu olursa olsun küresel güçlerin elinde karşındaki ülkeleri parçalamak için kullanılan birer yol olarak kullanılmaktadır. Örneğin Türkiye de Lozan Barış Antlaşmasına göre azınlıklar etnik kökene göre değil dine göre belirlenmiştir. Buna karşılık hem ABD hem de -Kopenhag kriterleri ile AB Kürtleri azınlık olarak tanımlatmak Türkiye'ye için akla hayale gelmedik dayatmalarda bulunmaktadır. Hem ABD hem de AB PKK'yı bu amaçla Türkiye'ye karşı hala kullanmıyor mu? ABD'nin bu konudaki stratejisini içerden görmek için Amerika'nın Ulusal Güvenlik Kurulu eski başkanlarından Z. Brzeziski'nin "Büyük Santraç Tahtası" (Sabah yayınları) okunmaya değer. Ama bu bağlamda dindarları fatalist olmakla suçlayan kimi solcularımız Emre Kongar örneğinde olduğu gibi çoktan küresel efendilerin hizmetine hazırdır. Emre Kongar gibi kimi solcularımıza göre "Küreselleşme bir süreç, bir olgudur. İyiliği ya da kötülüğü belki tartışılabilir ama, kaçınılmazlığı ortadadır. Bu çerçevede, bütün dünyayı etkileyen bu oluşumun sonuçlarını iyi kestirmek ve ona göre davranmak çağdaşlığın ve güncelliğin bir gerekliliği olarak ortaya çıkmaktadır."
Hem onları bir de açlıktan kıvranan Afganistan'a karşı savaş açmasını sağlamak için Amerikalılara gaz verirken ki şevklerini hatırlamak gerek.
ENDİŞE ÇA?I
Geleneksel dayanışma kurumları olan aile, köy, grup gibi kurumların parçalanması, ahlakî referansların geçersiz hâle gelmesiyle birey, kalabalıklar içinde yapayalnız ve güvensiz bir biçimde kalmaktadır. Artan risklere karşı birey, hiç kimseden yardım ve dayanışma bekleyemez hâle gelmektedir.
Küreselleşme, geleneksel ve yerel iktisadi organizasyonları parçaladığı için sosyal hayata yabancılaşma, güvensizlik, gayr-i samimi ilişkiler egemen olmaktadır.
Giddens'ın da belirttiği sosyal ilişkilerin geleneksel çerçevesinden ayrılması, bireysel düzeyde güvensizlik ve korkunun ortaya çıkması bakımından büyük bir tehlike anlamına gelmektedir.
Bu yüzden içinde yaşadığımız çağ, varoluşçu-insancı psikoterapistlerin de vurguladığı gibi aynı zamanda bir "Endişe Çağı"dır. Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesi ortadan kalkmış görünüyor olsa da insanlar beyinlerinde ve kalplerinde kaynağı belli belirsiz korkulara karşı çoktan savaşa başlamış durumdadırlar.
Ali KARATEPE / Mustafa ÇİÇEK
Elbette Amerika'nın farklı kültür ve medeniyetler ama özellikle de müslümanlar üzerindeki politikası yalnızca suçlama ile sınırlı kalmamakta ardı sıra elindeki siyasal, ekonomik ve askeri her türlü araç gereçle direnen kültürleri -içerden ele geçirdiği beyinleri ve güçleri de kullanarak- yok etmek için uğraş vermektedir.
ABD'nin farklı kültür ve medeniyetleri yok etmek için izlediği politikalardan birisi de birisi de "etnik parselasyon"dur. Amerika bir yanda kendi yaşam tarzını küresel çapta dayatırken öbür yandan milli kültürlerin sunduğu kimliklere karşı yapay ve uydurma kimlikler inşa etmekte,"etnik ırkçılık ve ayrılıkçılık"ı teşvik etmektedir. Bu ise terörizmin desteklenmesinden başka bir şey değildir.
İşin gerçeği küreselleşmenin mağduru olan ülkeler izledikleri kimi yanlış politikalarla hem ayrılıkçılığa prim vermekte hem de Amerikan politikalarını kamufle etmektedirler. Etnik parselasyona "Ya Ayyıldız Ya On İki Yıldız AB Maceramızı Tarih Affeder mi" başlıklı dizide yer vermiştik.(Bkz., www.bayzan.com) Yakın bir zamanda "azınlıklar meselesini" ayrı bir dizi olarak da ele alacağız.
Etnik parselasyon, küresel güçlerin karşılarına çıkan büyük lokmaları yutabilecekleri boyuta getirmek için izledikleri bir stratejidir.
Bu bağlamda demokrasi ve insan hakları, kendi başlarına ne kadar olumlu olursa olsun küresel güçlerin elinde karşındaki ülkeleri parçalamak için kullanılan birer yol olarak kullanılmaktadır. Örneğin Türkiye de Lozan Barış Antlaşmasına göre azınlıklar etnik kökene göre değil dine göre belirlenmiştir. Buna karşılık hem ABD hem de -Kopenhag kriterleri ile AB Kürtleri azınlık olarak tanımlatmak Türkiye'ye için akla hayale gelmedik dayatmalarda bulunmaktadır. Hem ABD hem de AB PKK'yı bu amaçla Türkiye'ye karşı hala kullanmıyor mu? ABD'nin bu konudaki stratejisini içerden görmek için Amerika'nın Ulusal Güvenlik Kurulu eski başkanlarından Z. Brzeziski'nin "Büyük Santraç Tahtası" (Sabah yayınları) okunmaya değer. Ama bu bağlamda dindarları fatalist olmakla suçlayan kimi solcularımız Emre Kongar örneğinde olduğu gibi çoktan küresel efendilerin hizmetine hazırdır. Emre Kongar gibi kimi solcularımıza göre "Küreselleşme bir süreç, bir olgudur. İyiliği ya da kötülüğü belki tartışılabilir ama, kaçınılmazlığı ortadadır. Bu çerçevede, bütün dünyayı etkileyen bu oluşumun sonuçlarını iyi kestirmek ve ona göre davranmak çağdaşlığın ve güncelliğin bir gerekliliği olarak ortaya çıkmaktadır."
Hem onları bir de açlıktan kıvranan Afganistan'a karşı savaş açmasını sağlamak için Amerikalılara gaz verirken ki şevklerini hatırlamak gerek.
ENDİŞE ÇA?I
Geleneksel dayanışma kurumları olan aile, köy, grup gibi kurumların parçalanması, ahlakî referansların geçersiz hâle gelmesiyle birey, kalabalıklar içinde yapayalnız ve güvensiz bir biçimde kalmaktadır. Artan risklere karşı birey, hiç kimseden yardım ve dayanışma bekleyemez hâle gelmektedir.
Küreselleşme, geleneksel ve yerel iktisadi organizasyonları parçaladığı için sosyal hayata yabancılaşma, güvensizlik, gayr-i samimi ilişkiler egemen olmaktadır.
Giddens'ın da belirttiği sosyal ilişkilerin geleneksel çerçevesinden ayrılması, bireysel düzeyde güvensizlik ve korkunun ortaya çıkması bakımından büyük bir tehlike anlamına gelmektedir.
Bu yüzden içinde yaşadığımız çağ, varoluşçu-insancı psikoterapistlerin de vurguladığı gibi aynı zamanda bir "Endişe Çağı"dır. Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesi ortadan kalkmış görünüyor olsa da insanlar beyinlerinde ve kalplerinde kaynağı belli belirsiz korkulara karşı çoktan savaşa başlamış durumdadırlar.
Ali KARATEPE / Mustafa ÇİÇEK