Globalleşme rüzgarına tutulmuş dünya, artık milletlerin kimlik ve benliklerinden eser bırakmayacak şekilde, kültür, gelenek ve adetlerini tarümar edecek biçimde yol almaktadır. Dolayısıyla pek yakında vatan ve bağımsızlıklarını, global patronlara karşı koruyacak ve savunacak fertleri bulmak o kadar kolay olmayacaktır. Bu vahim gelişme, ülkemiz bakımından çok daha önemli hale gelmiştir.
Avrupa Birliği sürecinin hızlandırıldığı son dönemde örgün ve yaygın eğitim kurumlarımızın program ve kalitesi çok daha ciddi anlamlar ifade etmektedir. Maalesef Türkiye'mizdeki ilköğretim, lise ve yüksek okul düzeyindeki örgün eğitim kurumlarımız, milli benlik ve karakteri topluma kazandırma nitelikli programlardan uzak mı uzaktır. İlkoğretim ve lise düzeyindeki eğitim kurumlarımız, gençlerimizi sadece 'ulusal sınav maratonu'na hazırlayan, yüksek okullarımız ise 'diplomalı işsizler üreten kuluçka makinası'na dönüşmüştür.
Bu bağlamda ister istemez kimliğinden, benliğinden ve değerlerinden uzak düşen gençliğimiz, yaygın eğitim araçları diye bilinen fakat 'yaygın kokuşturma hizmeti' veren görsel ve yazılı medyanın kucağında boy atmaktadır.
Global kültürün kol gezdiği 'kültürel mandacı' bu araçlar, bugün herkesin ortak kanatı haline dönüştüğü üzere sadece toplumsal kültürü ve paydaları darmadağınık etmekle kalmıyor, aynı zamanda bayağılıkta bile seviyesi olmayan, hatta insan oluşu bile dejenere eden ithal anlayışları, hastalık nevinden top secret alışkanlıkları ve anormal yaklaşımları modern zamanların kültürü olarak yaygınlaştırmaktadır.
Global güçler, artık ulsal sınırlar içinde kendilerince 'bir medya toplumu' oluşturmaktadırlar. Yani, milli benlikleri yok eden medyatik enformasyon ve yaygın eğitim yöntemleriyle dünyada adeta sınırlar yeniden çizilmektedir. Global patronlar, toplumların topraklarından önce zihinlerine ve gönüllerine çöreklenmektedirler. Bunda da uzun mesafeler kaydetmiş durumdadırlar. Yoksa ülkemizde kimi işbaşındakilerin kendi ulusal bağımsızlıklarından çok AB ve IMF'in egemenliğine çalışmalarının, demokratik icazeti bu milletten almalarına rağmen bu vatan için üstlenmedikleri riskleri 'kanunları yabancıların talimat ve dayatmaları istikametinde çıkarmak için üstlenebilmeleri'nin, dahası milletin egemenliğine, kültürüne, dinine ve geleneklerine bu derece kayıtsız kalabilmelerinin izahı yapılamaz.
Altyapısı bu derece darmadağınık edilmiş toplumu, baskın çıkan her global lodos, istediği yöne sürükleyip götürür. Dolayısıyla bir ülkenin bağımsızlığı ve istikbali için o ülkenin askeri güvenliğinin yanısıra evet iktisadi güvenliği ve belki hepsinden de öncelikli olarak milli benliği oluşturan, iç yapıyı kuvvetlendiren 'kültürel güvenliğin vazgeçilmezliği' karşımıza çıkmaktadır. Bağımsızlık karakteri de bu kültürel güvenlikle yakından ilgilidir; vatan, devlet, bayrak, din... gibi tüm değerleri gönüllü olarak yabana peşkeş çekmeyi zevk edinen mandacı anlayış da.
Bugün ülkemizin daha çok mürekkep yalamışlarının içinde debelendikleri ve toplumu da oraya çekmek istedikleri en tehlikeli kara delik, en büyük kültürel hortum burasıdır.
Bu bakımdan en kısa zamanda milli benlik, örf, adet, gelenek gibi temel değerlerle ilgili 'kültürel güvenlik' tedbirleri alınmaz, bu çerçevede rasyonel ve samimi projelere öncelik tanınmazsa; toplum, içten tasmalı, bağımsızlık ruhu gitmiş bir yığın haline dönüşür.
Kültürel güvenlik konusundaki ihmalimizi fark ettiğimiz gün, herhalde tam bağımsızlık yolunda en sağlam adımı atmış olacağız. Ölümlerden ölüm beğenin diyen günümüzün global kurtları, işte asıl o zaman geri çekilecekler. Aksi halde bugün olduğu gibi hep taraftan üstümüze üstümüze gelmeye devam edeceklerdir.
Avrupa Birliği sürecinin hızlandırıldığı son dönemde örgün ve yaygın eğitim kurumlarımızın program ve kalitesi çok daha ciddi anlamlar ifade etmektedir. Maalesef Türkiye'mizdeki ilköğretim, lise ve yüksek okul düzeyindeki örgün eğitim kurumlarımız, milli benlik ve karakteri topluma kazandırma nitelikli programlardan uzak mı uzaktır. İlkoğretim ve lise düzeyindeki eğitim kurumlarımız, gençlerimizi sadece 'ulusal sınav maratonu'na hazırlayan, yüksek okullarımız ise 'diplomalı işsizler üreten kuluçka makinası'na dönüşmüştür.
Bu bağlamda ister istemez kimliğinden, benliğinden ve değerlerinden uzak düşen gençliğimiz, yaygın eğitim araçları diye bilinen fakat 'yaygın kokuşturma hizmeti' veren görsel ve yazılı medyanın kucağında boy atmaktadır.
Global kültürün kol gezdiği 'kültürel mandacı' bu araçlar, bugün herkesin ortak kanatı haline dönüştüğü üzere sadece toplumsal kültürü ve paydaları darmadağınık etmekle kalmıyor, aynı zamanda bayağılıkta bile seviyesi olmayan, hatta insan oluşu bile dejenere eden ithal anlayışları, hastalık nevinden top secret alışkanlıkları ve anormal yaklaşımları modern zamanların kültürü olarak yaygınlaştırmaktadır.
Global güçler, artık ulsal sınırlar içinde kendilerince 'bir medya toplumu' oluşturmaktadırlar. Yani, milli benlikleri yok eden medyatik enformasyon ve yaygın eğitim yöntemleriyle dünyada adeta sınırlar yeniden çizilmektedir. Global patronlar, toplumların topraklarından önce zihinlerine ve gönüllerine çöreklenmektedirler. Bunda da uzun mesafeler kaydetmiş durumdadırlar. Yoksa ülkemizde kimi işbaşındakilerin kendi ulusal bağımsızlıklarından çok AB ve IMF'in egemenliğine çalışmalarının, demokratik icazeti bu milletten almalarına rağmen bu vatan için üstlenmedikleri riskleri 'kanunları yabancıların talimat ve dayatmaları istikametinde çıkarmak için üstlenebilmeleri'nin, dahası milletin egemenliğine, kültürüne, dinine ve geleneklerine bu derece kayıtsız kalabilmelerinin izahı yapılamaz.
Altyapısı bu derece darmadağınık edilmiş toplumu, baskın çıkan her global lodos, istediği yöne sürükleyip götürür. Dolayısıyla bir ülkenin bağımsızlığı ve istikbali için o ülkenin askeri güvenliğinin yanısıra evet iktisadi güvenliği ve belki hepsinden de öncelikli olarak milli benliği oluşturan, iç yapıyı kuvvetlendiren 'kültürel güvenliğin vazgeçilmezliği' karşımıza çıkmaktadır. Bağımsızlık karakteri de bu kültürel güvenlikle yakından ilgilidir; vatan, devlet, bayrak, din... gibi tüm değerleri gönüllü olarak yabana peşkeş çekmeyi zevk edinen mandacı anlayış da.
Bugün ülkemizin daha çok mürekkep yalamışlarının içinde debelendikleri ve toplumu da oraya çekmek istedikleri en tehlikeli kara delik, en büyük kültürel hortum burasıdır.
Bu bakımdan en kısa zamanda milli benlik, örf, adet, gelenek gibi temel değerlerle ilgili 'kültürel güvenlik' tedbirleri alınmaz, bu çerçevede rasyonel ve samimi projelere öncelik tanınmazsa; toplum, içten tasmalı, bağımsızlık ruhu gitmiş bir yığın haline dönüşür.
Kültürel güvenlik konusundaki ihmalimizi fark ettiğimiz gün, herhalde tam bağımsızlık yolunda en sağlam adımı atmış olacağız. Ölümlerden ölüm beğenin diyen günümüzün global kurtları, işte asıl o zaman geri çekilecekler. Aksi halde bugün olduğu gibi hep taraftan üstümüze üstümüze gelmeye devam edeceklerdir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019