Sözüm delilik ve köyün delisi üstünedir.
Delilerin hep kendisini bulduğunu söyleyen kıymetli kardeşim Yusuf Karaca'ya söz vermiştim, bu delilik üstüne bir söz de ben edeceğim diye? Bu sebeple sözüm, aslında sözün bittiği yer, sözün bittiği köy üstüne!
Sözün bittiği yer, aşk, hikmet ve gerçek akıl sahiplerinin akl-ı evveller tarafından hiç dikkate alınmadığı ve güya kendi akıllarınca madara edildiği köydür.
Sözün bittiği yer, akıllı geçinenlerin, akıllarının iflas ettiğinin apaçık ortaya çıktığı köydür... Hani derler ya Bakırköy.
Sözün bittiği yer, akılsızlıkları ispatlanmış olanların en ağır akılsızlıklarının "yegâne akıl" olarak geçerli olduğu köydür.
Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibidir, der Hz. Mevlana (Mesnevî, 1/ 115). Lakin bu şehir öyle bir şehir, bu köy öyle bir köy de değil... Akıl, hikmet ve aşkın göz göre göre öldürüldüğü köydür bu köy!
Böyle bir köyde akıl yürütmek, batağa batmış ve debelendikçe batan bir eşeğe binmek gibidir.
Sözün bittiği yerde bu kadar söz bile fazla, diyerek, sözü köyün deli-velisine bırakıyorum?
Ağanın biri, köyünde büyükçe bir konak yaptırmış. Konağın açılışı için, köyde yaşayan herkesin katılacağı bir ziyafet tertip etmiş.
Çoluk-çocuk, kadın-erkek, akıllı-deli herkesi davet etmiş.
Deli, lafın gelişi değil; gerçekten deliyi de davet etmiş ağa. Çünkü hemen her köyde olduğu gibi, o köyün de bir delisi varmış.
Lakin o köyün delisi de farklıymış; deli-veli denirmiş ona.
Sofralar kurulmuş, hep beraber yenmiş, içilmiş, muhabbet kaynatılmış. Akşama doğru ziyafet tamamlanmış.
Köyün ağası, verdiği muhteşem ziyafetten daha farklı bir ağalık daha yapmak istiyormuş.
Ahali, konu-komşu ayrılırken; ağa, adamlarını çağırmış, "Şu bizim deli-veliye sorun, bu konaktan ne istiyorsa alsın!" demiş.
Adamlar, ahalinin ortasında nârâ atarcasına müjdeyi vermişler deliye.
Ahali bu iş nereye varacak diye yeniden toplanmış konağın büyük avlusuna?
Delinin gözü, bahçede bağlı duran beyaz ata takılmış ve "Bu atı istiyorum" demiş.
O at da meğer ağanın gözdesiymiş.
"Hayır!" demiş ağa, "Başka bir şey istesin."
Deli ısrar etmiş, illa da bu beyaz at, diye diretmiş.
Ağa da inat mı inat, "Hayır!" demiş; başka bir şey dememiş.
Ağa inat, deli ağadan daha inat?
Deli bakar ki, inatlıkta ağa kendisinden daha deli; sözün bittiği yerdeyiz, haydi bana eyvallah demiş, meclisten ayrılmış, yola koyulmuş.
Ancak melül ve mahzunmuş deli, bir şeyler de konuşuyormuş kendi kendine.
Ağanın dikkatini çekmiş bu hâli ve "Varın, dinleyin bakalım, ne diyor." demiş adamlarına.
Deli-veli şunu tekrar edip duruyormuş:
"Sen isteseydin verirdi, ağa da kim oluyor ki?!
Sen isteseydin verirdi, ağa da kim oluyor ki?!"
Adamları, ağaya söylemişler delinin dediklerini? Delinin bu okkalı laflarıyla biraz da ürpermiş ağa.
Geri çağırın ve verin istediği atı, demiş bu defa.
Deliye beyaz atı vermişler.
Deli, atın yuları elinde, tebessüm ederek konaktan ayrılırken; yine aynı şekilde hâlâ söylenmeye devam ediyormuş.
Ağa, adamlarına "Bu defa ne diyor, gidin dinleyin." demiş.
Deli-veli, bu defa şunu tekrar ediyormuş:
"Sen istedin de verdi, ağa da kim oluyor ki?!
Sen istedin de verdi, ağa da kim oluyor ki?!"
Sözün bittiği köyde asıl aşkın, hikmetin, velinin ve hatta deli-velinin sözü başlar, canlar? Ağa da kim oluyor ki!
Delilerin hep kendisini bulduğunu söyleyen kıymetli kardeşim Yusuf Karaca'ya söz vermiştim, bu delilik üstüne bir söz de ben edeceğim diye? Bu sebeple sözüm, aslında sözün bittiği yer, sözün bittiği köy üstüne!
Sözün bittiği yer, aşk, hikmet ve gerçek akıl sahiplerinin akl-ı evveller tarafından hiç dikkate alınmadığı ve güya kendi akıllarınca madara edildiği köydür.
Sözün bittiği yer, akıllı geçinenlerin, akıllarının iflas ettiğinin apaçık ortaya çıktığı köydür... Hani derler ya Bakırköy.
Sözün bittiği yer, akılsızlıkları ispatlanmış olanların en ağır akılsızlıklarının "yegâne akıl" olarak geçerli olduğu köydür.
Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibidir, der Hz. Mevlana (Mesnevî, 1/ 115). Lakin bu şehir öyle bir şehir, bu köy öyle bir köy de değil... Akıl, hikmet ve aşkın göz göre göre öldürüldüğü köydür bu köy!
Böyle bir köyde akıl yürütmek, batağa batmış ve debelendikçe batan bir eşeğe binmek gibidir.
Sözün bittiği yerde bu kadar söz bile fazla, diyerek, sözü köyün deli-velisine bırakıyorum?
Ağanın biri, köyünde büyükçe bir konak yaptırmış. Konağın açılışı için, köyde yaşayan herkesin katılacağı bir ziyafet tertip etmiş.
Çoluk-çocuk, kadın-erkek, akıllı-deli herkesi davet etmiş.
Deli, lafın gelişi değil; gerçekten deliyi de davet etmiş ağa. Çünkü hemen her köyde olduğu gibi, o köyün de bir delisi varmış.
Lakin o köyün delisi de farklıymış; deli-veli denirmiş ona.
Sofralar kurulmuş, hep beraber yenmiş, içilmiş, muhabbet kaynatılmış. Akşama doğru ziyafet tamamlanmış.
Köyün ağası, verdiği muhteşem ziyafetten daha farklı bir ağalık daha yapmak istiyormuş.
Ahali, konu-komşu ayrılırken; ağa, adamlarını çağırmış, "Şu bizim deli-veliye sorun, bu konaktan ne istiyorsa alsın!" demiş.
Adamlar, ahalinin ortasında nârâ atarcasına müjdeyi vermişler deliye.
Ahali bu iş nereye varacak diye yeniden toplanmış konağın büyük avlusuna?
Delinin gözü, bahçede bağlı duran beyaz ata takılmış ve "Bu atı istiyorum" demiş.
O at da meğer ağanın gözdesiymiş.
"Hayır!" demiş ağa, "Başka bir şey istesin."
Deli ısrar etmiş, illa da bu beyaz at, diye diretmiş.
Ağa da inat mı inat, "Hayır!" demiş; başka bir şey dememiş.
Ağa inat, deli ağadan daha inat?
Deli bakar ki, inatlıkta ağa kendisinden daha deli; sözün bittiği yerdeyiz, haydi bana eyvallah demiş, meclisten ayrılmış, yola koyulmuş.
Ancak melül ve mahzunmuş deli, bir şeyler de konuşuyormuş kendi kendine.
Ağanın dikkatini çekmiş bu hâli ve "Varın, dinleyin bakalım, ne diyor." demiş adamlarına.
Deli-veli şunu tekrar edip duruyormuş:
"Sen isteseydin verirdi, ağa da kim oluyor ki?!
Sen isteseydin verirdi, ağa da kim oluyor ki?!"
Adamları, ağaya söylemişler delinin dediklerini? Delinin bu okkalı laflarıyla biraz da ürpermiş ağa.
Geri çağırın ve verin istediği atı, demiş bu defa.
Deliye beyaz atı vermişler.
Deli, atın yuları elinde, tebessüm ederek konaktan ayrılırken; yine aynı şekilde hâlâ söylenmeye devam ediyormuş.
Ağa, adamlarına "Bu defa ne diyor, gidin dinleyin." demiş.
Deli-veli, bu defa şunu tekrar ediyormuş:
"Sen istedin de verdi, ağa da kim oluyor ki?!
Sen istedin de verdi, ağa da kim oluyor ki?!"
Sözün bittiği köyde asıl aşkın, hikmetin, velinin ve hatta deli-velinin sözü başlar, canlar? Ağa da kim oluyor ki!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019