14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü'nde dünyadaki çiftçiler bayram kutlarken, bizim çiftçilerimiz kara kara düşünmeye devam etti.
Borçları nasıl ödeyeceğiz, ürünümüzü nasıl satacağız, bu sene de zarar ettik nasıl geçineceğiz, haciz ve icralardan nasıl kurtulacağız, acaba hangi ürünü üretsek de kar edebilsek, tarlayı satıp da şehre mi gitsek diye...
Türk çiftçisi, ne ekeceğini biliyor, ne de yapacağını; iki arada bir derede...
Yapılan bir araştırma, çiftçi sayısının ve tarım alanlarının ciddi bir şekilde azaldığını gösteriyor.
Kayıtlı çiftçi sayısı, 2008 yılında 1 milyon 127 bin kişiyken, 2019'da 585 bin 400'e kadar düştü.
Yani 541 bin 600 kişi azaldı.
Bu, 12 yılda kayıtlı çiftçimizin yüzde 48 azaldığını gösteriyor.
Araştırmanın detaylarına göre, çiftçi sayısında azalış, 2011'den sonra hızlandı; sadece 2018'den bu yılın Şubat ayına kadar 111 bin çiftçi tarımı bıraktı.
Peki, kayıtlı-kayıtsız toplam çiftçi sayımız ne kadar?
Bunu da Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) rakamlarıyla verelim.
TÜİK'e göre tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı 2002'de 7 milyon 458 bin kişiyken, 2020 Şubat ayı itibariyle 4 milyon 157 bin kişiye geriledi. Bu da son 18 yılda 3 milyon 301 bin kişinin tarımı bıraktığını gösteriyor.
Yüzde 44 bir azalış...
Aileleriyle birlikte hesapladığınızda bu, kırsal nüfusta da ciddi bir azalış demektir.
Çiftçi tarımdan uzaklaştıkça doğal olarak tarım alanlarında da ciddi bir azalış söz konusu oluyor.
2002'de 26 milyon 579 bin hektar olan tarım arazisi 2019'de 23 milyon 94 bin hektara kadar düştü. Buna göre tarım alanları 18 senede yüzde 12,3 azaldı.
Tarım, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde ifade ettiği gibi, "En stratejik sektördür."
Neden "en stratejik" olduğu konusunda da Sayın Baş şu çarpıcı ifadeyi kullanıyor:
"Topsuz, tüfeksiz, silahsız savaşılabilir ama buğdaysız asla..."
Tarım sektörü; gerçekleşmesi mümkün olmayan AB rüyasına ve sömürülmekten başka hiçbir işe yaramayan ABD ile stratejik müttefikliğe "bilinçli olarak" feda edildi.
"Bilinçli olarak", çünkü AKP'li yetkililer iktidara geldikten sonra yaptıkları açıklamalarda, AB'nin talepleri doğrultusunda tarım nüfusunu azaltacaklarını ilan ediyordu.
Tabi bunu "tarımı bırakın" baskısıyla yapmayacaklardı; tarım yeterli destek bulamayacak, köylü tüccarın inisiyatifine bırakılacak ve mecburen tarımı bırakacaktı.
İşte bu yıldırma politikalarının sonucunu yukarıda aktardığımız rakamlarda görüyoruz.
Bu süreçte tütün, şeker pancarı, mısır gibi en temel ürünlerimizi de ABD'ye feda ettik.
Hatırlarsanız ABD eski Başkanı Bush, Ankara'ya geldiğinde çantasında 3 konu vardı, 3'üncüsü nişasta bazlı şeker üreten küresel bir ABD şirketinin önünün açılması idi.
ABD devletinin başı bir şirketinin menfaatleri için koştururken, bizler milyonlarca insanımızın karnını doyuran koskoca tarım sektörünü kendi elimizle bitirdik.
En temel ürünleriniz olan buğdayı, arpayı, mısırı, pamuğu, hatta samanı ithal eder vaziyete düştük.
Rusya Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayarak yüzde 100 yerli tarım stratejisinde emin adımlarla yürürken ve bu sebeple ABD'yi açık ara sollayarak dünyanın bir numaralı buğday ihracatçısı olurken, Türkiye'nin tarımı eridikçe eridi.
Bugün Türkiye'nin siyasileri her zaman ve her konuda olduğu gibi "Prof. Dr. Baş" ve "Milli Ekonomi Modeli" gerçeğini inkar ederek, ama bu eşsiz modelin projelerinden kopya çekerek tarımı yeniden diriltmek için gayret sarfediyorlar.
Korona pandemisi sebebiyle güvendikleri AB ve ABD'nin kendilerine bile faydaları olmadığını gördüler.
Milli Ekonomi Modeli'nin (MEM) "çiftçiye bedava tohum" projesini kopyalayarak hayata geçiriyorlar.
Ama göreceksiniz, bu çabalar da beyhude...
Bu projenin de diğer bütün projeler gibi MEM'in bütüncül sistemi içinde bir anlamı var.
Hadi tohumu bedava verdin, bunun bütçede oluşturacağı ekstra bir yükü var, bu ürünün üretimi için diğer bütün maliyet unsurları olduğu gibi duruyor, çiftçi için en büyük problem de pazarlama konusu, asla kar edemiyor.
Ürün tarlada para etmezken, marketlerde ateş pahası...
Örneğin tarlada 5 TL olan çilek, markette 15 TL...
Diğer bütün ürünler de aynen böyle...
Üretici kazanamıyor, biz yiyemiyoruz.
Çiftçi, kazanamayınca ürün değiştirip duruyor ama hiçbirinden kazanamıyor.
Çünkü ülkemizin tarım stratejisi komple yanlış, öyle MEM'den bir proje kopyayla çözülemez, MEM'in bütünüyle uygulanması lazım.
Öncelikle, borç para ve krediyle tarım sistemini ayağa kaldıramazsınız.
Devasa bütçe açıkları varken, tarıma daha fazla destek de veremezsiniz.
Bütçenin en önemli gelir kaynaklardan olan mazottaki ÖTV'den feragat edemezsiniz.
Çiftçiden vergi üstüne vergi almak zorundasınız.
Mevcut kapitalist anlayış bunu gerektiriyor.
Devlet belini doğrultamıyor ki çiftçisine destek olabilsin.
MEM ise devlete yepyeni kaynaklar kazandırıyor. Emek ve üretim ve de kaynaklar karşılığı senyoraj gelirinin devreye konulması devlete sınırsız bir finansal güç kazandırıyor.
Devleti "baba devlet"e dönüştürüyor.
İşte bu güçle devlet, çiftçisine 5 yıl boyunca, tohumu, gübreyi, ilacı, elektriği, suyu, mazotu bedava verebiliyor.
Daha tohumunu tarlaya ekmeden önce yüzde 50 avans verebiliyor.
Ürün alım garantisi verebiliyor.
Üreticiden tüketiciye zinciri kısaltarak, çiftçiye kar edeceği şekilde bir fiyat, tüketiciye de uygun bir fiyat sağlayabiliyor.
Çiftçiden bir kuruş vergi almak zorunda kalmıyor.
Kısaca çiftçi, tarım köylüsü gerçekten "milletin efendisi" oluyor.
Çiftçi bütün bu haklara ancak MEM'i parti programına alan tek parti olan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ile kavuşabilir.
Hukukçu Hüseyin Baş'ın genel başkanı olduğu BTP, bu hakları çiftçimize doya doya yaşatacaktır.
Yeter ki çiftçimiz artık ayıksın ve bundan sonra tercihini çözümden yana doğru yapsın.
- İsrail, işgallerini kalıcı hale getirmeye çalışıyor / 31.01.2025
- Trump hızlı başladı; ne değişecek? / 29.01.2025
- İnsan bozulunca, her şey bozuluyor / 28.01.2025
- Gazze’deki ateşkes ABD’ye mi emanet? / 25.01.2025
- Kartalkaya’da yüreğimiz yandı / 24.01.2025
- Hz. Fatıma edep, ölçü ve iman abidesidir / 22.01.2025
- ‘Söneriz diye üflediler, alev aldık’ / 21.01.2025
- Türk’ün düşmanı, Kürt’ün katili ile ‘barış süreci’ / 18.01.2025
- Gazze’de ateşkes muamması / 17.01.2025