Yaklaşık 3 yıl süren Kore Savaşı, 27 Temmuz 1953'te imzalanan ateşkes anlaşmasıyla sona erdi. Kore savaşlarında Türk Askerinin kahramanlığı, yiğitliği, üstün görev anlayışı ve sağlam karakteri tüm dünyanın takdirini kazandı. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Ordusu'nun bu ilk sınır ötesi çok uluslu sınavdaki üstün başarısı, ülkemiz üzerinde kötü emelleri olanların umutlarını kırdı.
Birliklerimiz, bilmediği topraklarda bilmediği düşmanlarla çok zor şartlar altında üstün başarıylasavaşmış; bu şartlarda bir kısım askerimiz maalesef esir düşmüştür.
Şunu mutlaka belirtmeliyim; yaralanan askerlerimizin tamamına yakını yaralıyken veya yaralılara yardım etmekte iken esir düşmüştür. Çünkü Türk askeri sağlıklı iken esir düşmeyi onuruna yediremez. Savaşta üstün başarı gösteren Türk askeri, üç yıl süren esaret döneminde de milli onurundan ödün vermeden nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda tüm dünyaya ders vermiştir.
Esir değişimine ateşkesten bir buçuk ay sonra başlandı. Esir değişimi esnasında ilginç durumlar yaşandı. Esir düşen 13.500 Birleşmiş Milletler askerinden 357'si, 82.500 Çin ve Kuzey Kore askerinden 21.800'ü esir kamplarında yapılan yoğun propaganda ve beyin yıkama sonucu ülkesine dönmek istemedi. ABD'li toplam 7190 esirin 2701'i (%38) ölüm ve diğer nedenlerle geri dönemedi. Diğer ülke askerlerinin tamamından ölüm, propagandadan etkilenme vb. nedenlerle çeşitli sayılarda geri dönemeyen askerler oldu. Türk ordusundan esir düşen 234 askerimizin tamamı vatanına sağ salim döndü.
Üstelik esirlerimizin çoğu yaralı olarak esir düştü. Üç yıl boyunca çoğunluğu yaralı olarak esir kamplarında ağır şartlarda kalmalarına rağmen, Türk esirlerinin tamamının sağ olarak geri dönmesi diğer ülke askerlerinde hayranlık uyandırdı. Türk esirler ile diğer ülke esirleri arasındaki farkı anlamamız için esir kamplarında yaşananları incelememiz yeterli olacaktır.
Komünistler aldıkları esirleri, hasta ve yaralı olmalarına aldırış etmeksizin, ağır hava ve yol şartlarında yürüterek kamplara götürürler. Bu yürüyüş bazen günlerce, bazen haftalarca devam eder. Zor şartlara dayanamayıp yere düşenin sonu gelir. Başına dikilen muhafız kalkmaya zorlar, kalkıp yürüyemeyen vurularak öldürülür. Diğer ülke askerleri düşeni bırakıp devam ederken Türk askeri kendisi de yaralı olduğu halde kardeşini bırakmaz ve fire vermeden esir kampına ulaşırlar.
Kamptaki yaşam çok zorludur. Esirlerin rütbeleri sökülür ve tek tip elbise giydirilir. Bu, esirlerin komutanlarına karşı itaati ortadan kaldırmak için kasten yapılır. Esirlere ölmeyecek kadar az yemek verilir, yemek dağıtılmadan ortaya topluca bırakılır. Yemek için çok kısa zaman tanınır. Esirler yemeğe saldırırlar.
Güçlü olan doyar, güçsüz olanlar ise zamanla açlıktan ölür. Bu durum sadece Türklerde böyle değildir. Ortaya bırakılan yemeğe kimse dokunmaz. Grubun kıdemlisi yemeği eşit olarak dağıtır, kendisi ise en son alır. Onun payı da herkesle aynıdır.
Türk kampında yaşam kışladakinin aynıdır. Rütbe ve kıdeme dayanan emir komuta sistemi aynen muhafaza edilir. Görevler paylaşılır, yaralı ve hastalara sırayla bakılır. Moral muhafaza edilir ve kimse terk edilmişlik duygusuna kapılmaz. Olan her şey eşit paylaşılır. Örneğin; Kurban Bayramı'nda kurban edilen bir keçi 234 parçaya bölünerek herkese birer lokma olacak şekilde taksim edilmiştir.
Çinliler bu durumu bozmak için en kıdemli esir olan yüzbaşımızı gruptan ayırıp hapsederler. Üsteğmenimiz emir komutayı devralır. Tüm subaylar hapsedilir, bu kez en kıdemli astsubayımız komutayı devralır. Çinliler sistemi bozamayınca çaresiz subayları serbest bırakırlar.
Çinliler esir kamplarında ilk günden itibaren sistemli bir beyin yıkama operasyonuna başlarlar. Bu operasyon en çok ABD'li esirlerde etkili olur. Her üç ABD'li esirden biri düşmanla işbirliğini kabul eder. 21 esir geri dönmeyi reddederek komünist yaşamı benimser. Geri dönenlerden 75'inin Çinliler hesabına casusluk yapmak için örgütlendikleri tespit edilir.
Hemen hemen tüm ülke askerlerinde sayıları daha az olmak üzere benzer durumlar görülür. Türklerde ise hiçbir başarı elde edemezler.
ABD'de yayımlanan McCall dergisinde bir ABD'li araştırmacı şöyle yazmıştır: "Anadolu bozkırının ortasında doğan, bin bir mahrumiyet içinde yetişen Türk çocukları, bizim her türlü imkân ve konforu vererek yetiştirdiğimiz çocuklarımızla aynı şartlar altında, aynı sınavdan geçtiler.
Onlar tam gittiler, tam olarak geri dönmesini bildiler. Bizimkiler birbirlerine ellerini uzatmadılar, birbirlerini korumasını bilmediler… Kızıllardan daha sonraki dönemlerde de iyi muamele görünce gevşediler, çözüldüler. Onların rejimlerini beğendiler, vatanlarını unutup oralarda kaldılar. Nedir bu Türk'ün çözülemeyen kuvveti, gücünün sebebi?"
Amerikan Kara Kuvvetleri, Kore Savaşı'nda esir düşen Türk askerler hakkında George Washington Üniversitesi'nin Psikolojik Savaş Birimi'ne akademik bir araştırma yaptırmıştır. Bu araştırma sonucunda hazırlanan rapor, Amerikan Ordusu'nun 1955'te yayımladığı ve günümüzde halen kullandığı "Muharip Kuvvetler İçin Davranış İlkeleri Rehberi"nin temelini oluşturmaktadır.
Amerikalıların sorularının cevabı Dr. Aynur Onur Çifci'nin "Ben Türk" isimli kitabındaki şu sözlerinde gizlidir: "Okuduğum hatıratlar ve mülakatlarda esirlerimizin komünist endoktrinasyondan sonra 'Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur' inancına sarıldıklarını gösteriyor. 'Türk' derken şunu vurgulamak isterim: 244 Türk esir aralarında Türk-Kürt, Müslüman-gayrimüslim, sünni-alevi ayrımı yapmadan birbirlerine kenetlendikleri için esir kamplarında hayatta kalabilmiş ve siyasi endoktrinasyona mukavemet gösterebilmişlerdi.".
Atatürk'ün "Türk" kimliği altında bir araya getirip, yeniden hayat verdiği bu asil milletin kahraman ordusu girdiği hiçbir savaşı kaybetmemiş ve milletinin yüzünü ağartmıştır.
Esaret altında bile milli onurundan ve birlik beraberlik ülküsünden taviz vermemiştir. ABD Ordusunun yaptığı bilimsel çalışmanın asıl nedeni ise Türk ordusunun nasıl çözülebileceğinin cevabını aramaktır.
Atatürk'ün temellerini attığı Ordu'nun bileğini bükmek elbette mümkün değildir. Türk Varlığı'nın ilelebet devamı için Türk Ordusu bir zümrenin değil, Türk Milleti'nin Ordusu olma vasfını muhafaza etmelidir.
Bu bağlamda, TSK içerisinde liyakat ve emir komuta silsilesini zedeleyecek siyasi, dini, coğrafi vb. yapılanmalara müsaade edilmemeli; Ordumuzun partiler üstü konumu ve Cumhuriyetimizin teminatı olma özelliği korunmalıdır.
- Ukrayna savaşı -1- / 07.03.2022
- Görenedir görene… / 24.10.2021
- Gulf stream (Körfez Akıntısı) / 09.08.2021
- Yörük çadırı / 06.08.2021
- Sığınmacı sorunu / 03.08.2021
- Devlet olmak / 26.07.2021
- Kore Savaşı’nda Türk esirler / 17.07.2021
- Srebrenitsa’da neler yaşandı? / 12.07.2021
- Srebrenitsa – I / 11.07.2021