Çift tırnak arasında yazı başlığı olarak okuduğunuz bu ifade, bir Arap atasözü. Bizim de buna benzer çok güçlü anlamlar yüklü atasözlerimiz, halk deyişlerimiş var. Bunlardan biri, "köpeklerin duası kabul olsaydı, gökten kemik yağardı" şeklindedir.
Diyeceksiniz ki, bu güzel Nisan'ın haftabaşında böyle bir girişe ne gerek vardı? Doğru.
Bugünlerde ben gökleri ve bulutları gözlemlediğim için, bu hikmetli sözlerin ne kadar yerinde ifadeler olduğunu yakından bir kez daha kavrıyorum. Dolayısıyla sizinle de paylaşmak istedim.
Seher vakti, bu düşüncelerle bulutlara dalıp gitmişken telefon çaldı. Ardından saat 09:00 sularından bir telefon daha çaldı. Geç yatmam sebebiyle uyku mahmurluğu üzerimdeydi.
İki telefon da iftira dolu düzmece bir haberden beni haberdar etti.
***
Prof. Dr. Haydar Baş beyi, kanaatim o ki, tanımayanınız yoktur. Çünkü onu dünya tanıyor. Ekonomiden iletişime, insan haklarından din bilimleriyle ilgili pekçok alana kadar yüzlerce konuda makaleleri, kitapları ve tebliğleri olan, devlet üniversitelerinde adına kürsüsü bulunan, yaptığı ve araştırdığı orjinal bilimsel çalışmaları sebebiyle kendisine uluslararası birçok ödül verilen net, mert, özü sözü bir, dirayetli ve bağımsızlık karakterli bir Türk delikanlısı... Donanımlı, basiretli bir şehit torunu.
7 Nisan önemli tarih
Türkiyenin düşürüldüğü badireleri, milletimiz üzerinde oynanan oyunları yıllardan beri en yetkili ve en etkili makamlara çözümleriyle sunmasına rağmen sözkonusu olan duyarsızlığın sadece bir gaflet veya dalalet olmadığına kanaat getirdi ki, 2001 Nisan'ının 7'sinde İkinci Kuvay-ı Milliye bayrağını açtı. ikinci Kuvay-ı milliye meşalesi 7 Nisan 2001'de Trabzon Atatürk Meydanı'nda ateşlendi. Ayaklarına demir çarıklarını giyerek Anadolu'yu, Trakya'yı adım adım gezdi, geziyor. Milletin bağrına bastığı ve birkaç aydan beri Tansu Çiller'inden Tayyip Erdoğan'ına heybesi boş tüm parti başkanlarının kendisinden kopya ettikleri Kuvay-ı Milliye söylemleriyle, AB'nin bölücü kriterlerinin foyasını açığa çıkartan demir leblebi türünden mesajlarıyla, projeleri ve kalkınma modelleriyle Türk insanını harmanlıyor. Harap ve bitap düşmüş millet, Haydar Baş geliyor, diye bayram yapıyor, birbirlerine müjde veriyor.
Milliyet gibi Doğan Medya'nın mevkuteleri ise, önceki iftira kampanyaları vesilesiyle Prof. Dr. Haydar Baş beyin avukatlarının açtığı "ceza davasını" kaybedip yüklü cezalara çarptırılmanın kuyruk acısını yaşıyor.
Dün yine 7 Nisan, bugün ise 8 Nisan. İkinci Kuvay-ı Milliye'nin 1. yıldönümü. Pavlov düzeneğinin deneklerinin nabız artışları değişti. İlginç tepki vermeye başladılar. Ay yıldızlı albayrağımız ve 16 yıldızın ortasına kurulmuş hilalli Bağımsız Türkiye Partisi'nin albayrakları, meydanları, kapalı salonları ve tüm vatan sathını gelincik tarlasına çevirince Pavlov düzeneğinin denekleri, yine iftira dolu tepkiler vermeye başladı.
Türkiye'nin aleyhine AB ile çok önemli bir pazarlığın yapıldığı, Türkiye'nin önüne Katılım Ortaklık Belgesi'nin konduğu 7-8 Kasım 1999 günlerinde de, Prof. Dr. Haydar Baş bey, oyunu bozmuş, milleti ayıktırmıştı. O zaman da Pavlov düzeneğinin denekleri, iç dürtüsel refleksler göstermişler, iftira kampanyası açmışlardı. Prof. Dr. Baş'ın avukatları, bununla ilgili açtıkları ceza davalarından birkaçını kazandılar, diğer tazminat davaları ise devam ediyor.
Prof. Dr. Haydar Baş'ı iyi tanıyorlar
Bu bağlamda daha önce savcılığa yaptığı başvuruları reddedilen ne Kemal Gürüz, ne de Doğan Medya mevkutelerinde vazife üstlenenler kendilerinden konuşmuyor, kendilerinden iftira senaryoları uydurmuyorlar. Biz, bunları en az kendimiz kadar iyi tanıyor, biliyoruz. Onlar da Prof. Dr. Haydar Baş beyi, akademik kariyerini, yurdışındaki üniversitelerde adına açılan kürsülerini, uluslararası bilimsel makale ve ödüllerini, insan haklarından ekonomiye din bilimlerinden toplum bilimlerine kadar pekçok sahadaki orjinal görüş ve düşüncelerini çok iyi biliyorlar. Uydurdukları şeyleri de, attıkları iftiraları da çok iyi biliyorlar.
Belki gözden kaçırdıkları nokta, bütün bu iftiraların Prof. Dr. Haydar Baş beyi lekeleyemeyeceği, bilakis milletin kendisine olan teveccüh ve sevdasını artırdığıdır. Zira Prof. Dr. Haydar Baş bey kendini Büyük Türk milletine adamış, milletinin gönlünde taht kurmuş, millete mal olmuştur.
Bu saatten sonra medyacılarımızın yapacağı iş, iftira atmak değil; bu insan acaba ne diyor, diye TV ekranlarından ve CD'lerden gizli gizli izledikleri Haydar Baş gerçeği ve projelerini belki anlamaya çalışmalarıdır.
Yürekleri yetiyorsa...
Teklifim şu, şayet beyinleri yetiyorsa Prof. Dr Haydar Baş beyin Türkiye'nin kalkınması için "tek çare" olarak kamuoyuna sunduğu, bilimsel risale olarak takdim ettiği Milli Ekonomi modelini tartışsınlar. Köşelerinde konuşlandırdıkları ABD/AB/IMF güdümlü yazarlarının veya liberal iktisat allamelerinin yürekleri yetiyorsa, sermaye piyasası-faiz ve döviz üçgenine sıkıştırılmış ülke ekonomisini kurtaracak emisyon-proje ve üretim formullü ekonomik çıkışını müzakere etsinler. Kafaları basıyorsa, Milli Ekonomi modelindeki dar bölge yaygın sanayii ve tarımsal kalkınma projelerini ele alsınlar.
Gönülleri el veriyorsa, manda marazına tutulmuşların can havliyle sarıldıkları AB'nin bölücü dayatmalarıyla sömürge eyaleti olmak yerine, Prof. Dr. Haydar Baş beyin kamuoyuna sunduğu, Kuvay-ı Milliye ruhuyla tarihi coğrafyamızdan ayağa kalkarak bir Kainat devleti olma idealini ve bu idealin somut projelerini tartışsınlar. Akılları yetiyorsa, aktarmaya bu sütunların dar geldiği ve Bağımsız Türkiye Partisi'nin parti programına aldığı daha nice projeleri konuşsunlar.
Buna ne beyinleri, ne yürekleri, ne akılları, ne de seviyeleri el verir.
Suçlu sadece politikacılar değil
Ancak bütün bunları bilen büyük Türk Milleti bir şeyi daha, çok iyi biliyor. Neyi mi?
Bu ülkenin bu hale getirilmesinde, sadece pijamalı medya patronlarının karşısında veya IMF kapısında "hazır ol" vaziyetinde duran politikacıların günahı yahut Washington'daki Musevi ve sair azınlık lobilerinde değişim seanslarından geçirilen eski ve yeniyetmelerin vebali yok. Zavallı politikacıların karşısında hortumcu patronlarının pijamalarını tutan medya kalemşörleri de en az bu türden politikacılarımız kadar vebal altındadırlar. Dolayısıyla bunların kalemleri iftira etmekten gayri hayırlı projeleri yazmaya, onların beyinleri milletin kurtuluşu için geliştirilmiş projeleri düşünmeye tahammüllere olmayabilir.
Keşke olsa... Bu da bir nasip işi zira.
Başka söze hacet yok.
***
Evet, bugün 8 Nisan Pazartesi.
Bu akşam saat 20:00'de Ankara Selim Sırrı Tarcan Kapalı Spor Salonu'ndayız. BTP'nin Katılım ve Tanıtım gecesinde topyekün Türk Milleti olarak muhterem Prof. Dr. Haydar Baş bey ile beraberiz.
Ben yine, Nisan yağmurlarının bereketini bildiğim için yazının başında belirttiğim gibi gökleri ve bulutları gözetliyorum.
Köpeklerin havlaması bulutlara zarar vermez, şeklindeki Arap atasözünü düşünmeye devam ediyorum. Hatta bir meteoroloji uzmanı dostum, ses titreşimlerinin de bulutların hareketliliğini artırdığını, ivme kazandırdığını bilimsel veri olarak aktardı bana. Bu sebeple "gökten kemik yağmasa" da, "köpeklerin havlama titreşimleri"nin Nisan yağmurlarını bereketlendireceğine inanıyorum.
Diyeceksiniz ki, bu güzel Nisan'ın haftabaşında böyle bir girişe ne gerek vardı? Doğru.
Bugünlerde ben gökleri ve bulutları gözlemlediğim için, bu hikmetli sözlerin ne kadar yerinde ifadeler olduğunu yakından bir kez daha kavrıyorum. Dolayısıyla sizinle de paylaşmak istedim.
Seher vakti, bu düşüncelerle bulutlara dalıp gitmişken telefon çaldı. Ardından saat 09:00 sularından bir telefon daha çaldı. Geç yatmam sebebiyle uyku mahmurluğu üzerimdeydi.
İki telefon da iftira dolu düzmece bir haberden beni haberdar etti.
***
Prof. Dr. Haydar Baş beyi, kanaatim o ki, tanımayanınız yoktur. Çünkü onu dünya tanıyor. Ekonomiden iletişime, insan haklarından din bilimleriyle ilgili pekçok alana kadar yüzlerce konuda makaleleri, kitapları ve tebliğleri olan, devlet üniversitelerinde adına kürsüsü bulunan, yaptığı ve araştırdığı orjinal bilimsel çalışmaları sebebiyle kendisine uluslararası birçok ödül verilen net, mert, özü sözü bir, dirayetli ve bağımsızlık karakterli bir Türk delikanlısı... Donanımlı, basiretli bir şehit torunu.
7 Nisan önemli tarih
Türkiyenin düşürüldüğü badireleri, milletimiz üzerinde oynanan oyunları yıllardan beri en yetkili ve en etkili makamlara çözümleriyle sunmasına rağmen sözkonusu olan duyarsızlığın sadece bir gaflet veya dalalet olmadığına kanaat getirdi ki, 2001 Nisan'ının 7'sinde İkinci Kuvay-ı Milliye bayrağını açtı. ikinci Kuvay-ı milliye meşalesi 7 Nisan 2001'de Trabzon Atatürk Meydanı'nda ateşlendi. Ayaklarına demir çarıklarını giyerek Anadolu'yu, Trakya'yı adım adım gezdi, geziyor. Milletin bağrına bastığı ve birkaç aydan beri Tansu Çiller'inden Tayyip Erdoğan'ına heybesi boş tüm parti başkanlarının kendisinden kopya ettikleri Kuvay-ı Milliye söylemleriyle, AB'nin bölücü kriterlerinin foyasını açığa çıkartan demir leblebi türünden mesajlarıyla, projeleri ve kalkınma modelleriyle Türk insanını harmanlıyor. Harap ve bitap düşmüş millet, Haydar Baş geliyor, diye bayram yapıyor, birbirlerine müjde veriyor.
Milliyet gibi Doğan Medya'nın mevkuteleri ise, önceki iftira kampanyaları vesilesiyle Prof. Dr. Haydar Baş beyin avukatlarının açtığı "ceza davasını" kaybedip yüklü cezalara çarptırılmanın kuyruk acısını yaşıyor.
Dün yine 7 Nisan, bugün ise 8 Nisan. İkinci Kuvay-ı Milliye'nin 1. yıldönümü. Pavlov düzeneğinin deneklerinin nabız artışları değişti. İlginç tepki vermeye başladılar. Ay yıldızlı albayrağımız ve 16 yıldızın ortasına kurulmuş hilalli Bağımsız Türkiye Partisi'nin albayrakları, meydanları, kapalı salonları ve tüm vatan sathını gelincik tarlasına çevirince Pavlov düzeneğinin denekleri, yine iftira dolu tepkiler vermeye başladı.
Türkiye'nin aleyhine AB ile çok önemli bir pazarlığın yapıldığı, Türkiye'nin önüne Katılım Ortaklık Belgesi'nin konduğu 7-8 Kasım 1999 günlerinde de, Prof. Dr. Haydar Baş bey, oyunu bozmuş, milleti ayıktırmıştı. O zaman da Pavlov düzeneğinin denekleri, iç dürtüsel refleksler göstermişler, iftira kampanyası açmışlardı. Prof. Dr. Baş'ın avukatları, bununla ilgili açtıkları ceza davalarından birkaçını kazandılar, diğer tazminat davaları ise devam ediyor.
Prof. Dr. Haydar Baş'ı iyi tanıyorlar
Bu bağlamda daha önce savcılığa yaptığı başvuruları reddedilen ne Kemal Gürüz, ne de Doğan Medya mevkutelerinde vazife üstlenenler kendilerinden konuşmuyor, kendilerinden iftira senaryoları uydurmuyorlar. Biz, bunları en az kendimiz kadar iyi tanıyor, biliyoruz. Onlar da Prof. Dr. Haydar Baş beyi, akademik kariyerini, yurdışındaki üniversitelerde adına açılan kürsülerini, uluslararası bilimsel makale ve ödüllerini, insan haklarından ekonomiye din bilimlerinden toplum bilimlerine kadar pekçok sahadaki orjinal görüş ve düşüncelerini çok iyi biliyorlar. Uydurdukları şeyleri de, attıkları iftiraları da çok iyi biliyorlar.
Belki gözden kaçırdıkları nokta, bütün bu iftiraların Prof. Dr. Haydar Baş beyi lekeleyemeyeceği, bilakis milletin kendisine olan teveccüh ve sevdasını artırdığıdır. Zira Prof. Dr. Haydar Baş bey kendini Büyük Türk milletine adamış, milletinin gönlünde taht kurmuş, millete mal olmuştur.
Bu saatten sonra medyacılarımızın yapacağı iş, iftira atmak değil; bu insan acaba ne diyor, diye TV ekranlarından ve CD'lerden gizli gizli izledikleri Haydar Baş gerçeği ve projelerini belki anlamaya çalışmalarıdır.
Yürekleri yetiyorsa...
Teklifim şu, şayet beyinleri yetiyorsa Prof. Dr Haydar Baş beyin Türkiye'nin kalkınması için "tek çare" olarak kamuoyuna sunduğu, bilimsel risale olarak takdim ettiği Milli Ekonomi modelini tartışsınlar. Köşelerinde konuşlandırdıkları ABD/AB/IMF güdümlü yazarlarının veya liberal iktisat allamelerinin yürekleri yetiyorsa, sermaye piyasası-faiz ve döviz üçgenine sıkıştırılmış ülke ekonomisini kurtaracak emisyon-proje ve üretim formullü ekonomik çıkışını müzakere etsinler. Kafaları basıyorsa, Milli Ekonomi modelindeki dar bölge yaygın sanayii ve tarımsal kalkınma projelerini ele alsınlar.
Gönülleri el veriyorsa, manda marazına tutulmuşların can havliyle sarıldıkları AB'nin bölücü dayatmalarıyla sömürge eyaleti olmak yerine, Prof. Dr. Haydar Baş beyin kamuoyuna sunduğu, Kuvay-ı Milliye ruhuyla tarihi coğrafyamızdan ayağa kalkarak bir Kainat devleti olma idealini ve bu idealin somut projelerini tartışsınlar. Akılları yetiyorsa, aktarmaya bu sütunların dar geldiği ve Bağımsız Türkiye Partisi'nin parti programına aldığı daha nice projeleri konuşsunlar.
Buna ne beyinleri, ne yürekleri, ne akılları, ne de seviyeleri el verir.
Suçlu sadece politikacılar değil
Ancak bütün bunları bilen büyük Türk Milleti bir şeyi daha, çok iyi biliyor. Neyi mi?
Bu ülkenin bu hale getirilmesinde, sadece pijamalı medya patronlarının karşısında veya IMF kapısında "hazır ol" vaziyetinde duran politikacıların günahı yahut Washington'daki Musevi ve sair azınlık lobilerinde değişim seanslarından geçirilen eski ve yeniyetmelerin vebali yok. Zavallı politikacıların karşısında hortumcu patronlarının pijamalarını tutan medya kalemşörleri de en az bu türden politikacılarımız kadar vebal altındadırlar. Dolayısıyla bunların kalemleri iftira etmekten gayri hayırlı projeleri yazmaya, onların beyinleri milletin kurtuluşu için geliştirilmiş projeleri düşünmeye tahammüllere olmayabilir.
Keşke olsa... Bu da bir nasip işi zira.
Başka söze hacet yok.
***
Evet, bugün 8 Nisan Pazartesi.
Bu akşam saat 20:00'de Ankara Selim Sırrı Tarcan Kapalı Spor Salonu'ndayız. BTP'nin Katılım ve Tanıtım gecesinde topyekün Türk Milleti olarak muhterem Prof. Dr. Haydar Baş bey ile beraberiz.
Ben yine, Nisan yağmurlarının bereketini bildiğim için yazının başında belirttiğim gibi gökleri ve bulutları gözetliyorum.
Köpeklerin havlaması bulutlara zarar vermez, şeklindeki Arap atasözünü düşünmeye devam ediyorum. Hatta bir meteoroloji uzmanı dostum, ses titreşimlerinin de bulutların hareketliliğini artırdığını, ivme kazandırdığını bilimsel veri olarak aktardı bana. Bu sebeple "gökten kemik yağmasa" da, "köpeklerin havlama titreşimleri"nin Nisan yağmurlarını bereketlendireceğine inanıyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019