Önce sorulacak olan soru şudur: "AB Türkiye'de idamın kaldırılmasını mı istiyor yoksa Öcalan'ın asılmamasını mı?"
Sorunun muhatabı öncelikle elbette AB'dir ama bizde konu ile ilgili herkesin de külâhını önüne koyup düşünmesi lâzımdır. Çünkü varacağımız karara göre uygulamanın sonuçlanması çok kolay olacaktır.
Ben bir deneme için, Öcalan'ı astıktan sonra idamı kaldırarak bağrıma taş basıp AB'ye "Bakın idamı kaldırdık, n'olur bizi alın" diye yalvarmaya hazırım.
Almayacaklar... O zaman benim dönüp AB'ye ve onun yerli işbirlikçilerine "Bir tarafta Öcalan, öte tarafta koca Türkiye.. Görüyorsunuz aynı kefede tartıyorlar ve ikisinin ağırlığı AB gözünde eşit. O halde batsın bu ortaklık" deme hakkım var mı yok mu?
İşte AB'nin yerli işbirlikçileri ve onun siyasi temsilcileri bundan korkuyorlar. Öcalan kalmasa yarın möcalan çıkaracaklar. Amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. "Kıbrıs'ı verdik, Ege'yi verdik, güneydoğudan vaz geçtik" dediğimiz anda "Şu Ermenistan ile anlaşın, Hatay da sizin miydi canım, Dicle ve Fırat'ta muslukları iyice açın" diyecekler.Öcalan'ın infazı egemen devlet olma şartlarından birisidir. Ve bunun için Türkiye tarihinin en önemli fay hatlarının birisi ile karşı karşıyadır.
Ve böyle bir durumda Genelkurmay'ın "Beni bu işe karıştırmayın" diyecek lüksü olmamalıdır. Sayın Kıvrıkoğlu'nun hep atıf yapılan 3 Eylül 1999 tarihli cümlesi bile daha yayınlandığı gün yanlış yorumlanmıştı. O konuşma bizce çok açık olduğu halde madem her tarafa çekilebilmektedir, Genelkurmay'ın tekrar altını çizerek ve büyük harflerle hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde bir söz söylemesi lâzımdır.
Asker Öcalan'ın asılmasını istiyor mu, istemiyor mu?
Bu gün 28 Şubat. Size bir şey hatırlatıyor mu bu tarih? Ve Öcalan konusu; 1000 yıl daha süreceği söylenilen 28 Şubat'ta alınan ve takibedilen kararlardan daha mı az önemli?
Bakın bizce son derece önemli 3 Eylül 1999 tarihli konuşma bir gün sonra 4 Eylül tarihinde Sedat Ergin tarafından yansıtılırken nasıl yorumlanmıştı:
"Genelkurmay, Abdullah Öcalan hakkında verilen idam cezasının infazından yana mı, yoksa 'ülke çıkarları için idam edilmesin' şeklindeki görüşlere mi katılıyor? Kıvrıkoğlu'nun bu soruya verdiği yanıt Genelkurmay'ın 'nötr' bir çizgide kalacağını, en azından 'asılsın' şeklinde bir tutum almadığını gösterdi. Kıvrıkoğlu, bu konudaki soruya şu yanıtı verdi: 'Biz bu işte tarafız. 15 sene ona karşı savaştık. Bize görüş sormayın. Çünkü vereceğimiz yanıtta duygularımızla hareket ederiz. Karar Yargıtay'dan sonra siyasilere aittir. Siyasiler oturup düşüneceklerdir. Neden nihai yetki siyasilere tanınmış? Çünkü bu tür kararlarda ülke yararının ne olacağına da bakılması istenmiş ve bu yetki siyasilere verilmiş. Bu iş siyasilerindir. Hangi kararı verilerse, o karar geçerli olacaktır."
Bu son derece açık lâf nasıl "askerin nötr kalacağı", "asılsın şeklinde tutum almadığı" olarak yansıtılıyor anlaşılır gibi değildir.
Ben de aynı sizin gibi "taraf"ım Sayın Kıvrıkoğlu... Kör Agop'un Kumkapı'daki, Todori'nin Kalamış'taki veya Mişon'un Balat'taki meyhanesinde müstemleke müfettişleriyle hemhâl olup işgal kuvvetlerinin yayın organında işgal kuvvetleri yanlısı yazılar yazıp makbuz karşılığı kendisine ödeme yapılması için kuyruğa giren lâvuk tuzu kurulardan değilim.
Ben de aynı sizin gibi güneydoğuda arslan gibi silâh arkadaşlarımı "bir gül bahçesine girercesine" vatanın ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü uğruna yine aynı vatan toprağının kara bağrına yolladım,şehit verdim.
Ben "tarafım" ve sorulduğunda hâttâ sorulmadan da oyumun rengini belli etmek için kendimde hak görüyorum.
Öcalan asılmalıdır.
Konu eğer gerçekten Öcalan'ın kurtarılması değilse oturup sonra AB ile idam pazarlığına girilebilir. Ama asker, aynı benim gibi ne düşündüğünü hiçbir kuşkuya, yanlış yorumlanmaya, sağa-sola çekmeye mahâl bırakmayacak şekilde açık ve net ifade etmelidir.
Gün bu gündür ve başka Türkiye yoktur.
Sorunun muhatabı öncelikle elbette AB'dir ama bizde konu ile ilgili herkesin de külâhını önüne koyup düşünmesi lâzımdır. Çünkü varacağımız karara göre uygulamanın sonuçlanması çok kolay olacaktır.
Ben bir deneme için, Öcalan'ı astıktan sonra idamı kaldırarak bağrıma taş basıp AB'ye "Bakın idamı kaldırdık, n'olur bizi alın" diye yalvarmaya hazırım.
Almayacaklar... O zaman benim dönüp AB'ye ve onun yerli işbirlikçilerine "Bir tarafta Öcalan, öte tarafta koca Türkiye.. Görüyorsunuz aynı kefede tartıyorlar ve ikisinin ağırlığı AB gözünde eşit. O halde batsın bu ortaklık" deme hakkım var mı yok mu?
İşte AB'nin yerli işbirlikçileri ve onun siyasi temsilcileri bundan korkuyorlar. Öcalan kalmasa yarın möcalan çıkaracaklar. Amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. "Kıbrıs'ı verdik, Ege'yi verdik, güneydoğudan vaz geçtik" dediğimiz anda "Şu Ermenistan ile anlaşın, Hatay da sizin miydi canım, Dicle ve Fırat'ta muslukları iyice açın" diyecekler.Öcalan'ın infazı egemen devlet olma şartlarından birisidir. Ve bunun için Türkiye tarihinin en önemli fay hatlarının birisi ile karşı karşıyadır.
Ve böyle bir durumda Genelkurmay'ın "Beni bu işe karıştırmayın" diyecek lüksü olmamalıdır. Sayın Kıvrıkoğlu'nun hep atıf yapılan 3 Eylül 1999 tarihli cümlesi bile daha yayınlandığı gün yanlış yorumlanmıştı. O konuşma bizce çok açık olduğu halde madem her tarafa çekilebilmektedir, Genelkurmay'ın tekrar altını çizerek ve büyük harflerle hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde bir söz söylemesi lâzımdır.
Asker Öcalan'ın asılmasını istiyor mu, istemiyor mu?
Bu gün 28 Şubat. Size bir şey hatırlatıyor mu bu tarih? Ve Öcalan konusu; 1000 yıl daha süreceği söylenilen 28 Şubat'ta alınan ve takibedilen kararlardan daha mı az önemli?
Bakın bizce son derece önemli 3 Eylül 1999 tarihli konuşma bir gün sonra 4 Eylül tarihinde Sedat Ergin tarafından yansıtılırken nasıl yorumlanmıştı:
"Genelkurmay, Abdullah Öcalan hakkında verilen idam cezasının infazından yana mı, yoksa 'ülke çıkarları için idam edilmesin' şeklindeki görüşlere mi katılıyor? Kıvrıkoğlu'nun bu soruya verdiği yanıt Genelkurmay'ın 'nötr' bir çizgide kalacağını, en azından 'asılsın' şeklinde bir tutum almadığını gösterdi. Kıvrıkoğlu, bu konudaki soruya şu yanıtı verdi: 'Biz bu işte tarafız. 15 sene ona karşı savaştık. Bize görüş sormayın. Çünkü vereceğimiz yanıtta duygularımızla hareket ederiz. Karar Yargıtay'dan sonra siyasilere aittir. Siyasiler oturup düşüneceklerdir. Neden nihai yetki siyasilere tanınmış? Çünkü bu tür kararlarda ülke yararının ne olacağına da bakılması istenmiş ve bu yetki siyasilere verilmiş. Bu iş siyasilerindir. Hangi kararı verilerse, o karar geçerli olacaktır."
Bu son derece açık lâf nasıl "askerin nötr kalacağı", "asılsın şeklinde tutum almadığı" olarak yansıtılıyor anlaşılır gibi değildir.
Ben de aynı sizin gibi "taraf"ım Sayın Kıvrıkoğlu... Kör Agop'un Kumkapı'daki, Todori'nin Kalamış'taki veya Mişon'un Balat'taki meyhanesinde müstemleke müfettişleriyle hemhâl olup işgal kuvvetlerinin yayın organında işgal kuvvetleri yanlısı yazılar yazıp makbuz karşılığı kendisine ödeme yapılması için kuyruğa giren lâvuk tuzu kurulardan değilim.
Ben de aynı sizin gibi güneydoğuda arslan gibi silâh arkadaşlarımı "bir gül bahçesine girercesine" vatanın ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü uğruna yine aynı vatan toprağının kara bağrına yolladım,şehit verdim.
Ben "tarafım" ve sorulduğunda hâttâ sorulmadan da oyumun rengini belli etmek için kendimde hak görüyorum.
Öcalan asılmalıdır.
Konu eğer gerçekten Öcalan'ın kurtarılması değilse oturup sonra AB ile idam pazarlığına girilebilir. Ama asker, aynı benim gibi ne düşündüğünü hiçbir kuşkuya, yanlış yorumlanmaya, sağa-sola çekmeye mahâl bırakmayacak şekilde açık ve net ifade etmelidir.
Gün bu gündür ve başka Türkiye yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002