Kıbrıs konusunda çok ciddi bir dönemeçe gelindi. Sadece Kıbrıs konusunda değil tabii. Türkiye'nin AB macerasında da tarihi bir karar aşamasına gelindi. Öyle ki, bu aşamada külahlarımızı önümüze koyup 'Milli Siyaset Belgesi'nde de önemli bir revizyon yapmak 'vatan borcu' halini aldı. Dilerseniz bu konuyu yarına bırakarak, Kıbrıs'ta gelinen son noktaya göz atalım.
Kim ne derse desin, Avrupa'nın Kıbrıs'taki tek sorunu 'Türk askerinin varlığı'dır. Bu, artık 'çok belgeli' bir gerçektir. Avrupa Konseyi ve AB komisyonlarında uzun zamandan beri seslendirilen görüşler ve alınan kararlar, bunun çok açık ifadesidir. Avrupa, Kıbrıs'ta Türk askeri varlığıyla oynamaktadır. Zira, Türk askeri orada bulunduğu müddetçe Kıbrıs'ın tamamının bir Rum adası olamayacağını çok iyi bilmektedir. Hedef ise en azından Akdeniz'de Türk insiyatifini yok edebilmek için Kıbrıs'taki Türk askeri varlığını ortadan kaldırıp, adayı her bakımdan 'Rum'laştırmaktır. Zaten Rum kesimini 2002 sonunda üyeliğe kabul etmeyi planlamış AB'ye göre adadaki Türkler, Rum idaresi altında bir 'etnik azınlık'tır. Türk askerinin varlığı ve sırtını ona dayamış Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanı, AB'nin işte bu azınlık oyununu bozmaktadır. AB'nin tüm hedefi, her türlü yöntemi deneyerek bu oyuna karşı oyunla cevap vermektir.
Ancak, burada bir başka önemli nokta karşımıza çıkmaktadır. Acaba Avrupa'nın çok iyi bildiği ve tezgahladığı bu stratejiyi, KKTC'deki soydaşlarımız biliyorlar mı? İşte burada sıkıntılar, kendini göstermeye başlıyor, başladı. Çünkü uzun zamandan beri AB devletleri, her türlü yöntemle Kıbrıs Türklerinin bu yumuşak karınlarından devre yapmaktadırlar. AB, parasal rüşvet dahil her yolu denemektedir.
'Rüşvet' tabiri bana ait değil. KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanı Tahsin Ertuğrul'un ağzından bizzat kulaklarımla işittim. AB, Kıbrıs Türkünü avlamak için 2006 yılına kadar, rüşvet olarak 205 milyon Euro teklif etmiştir. Bu rüşvet, AB'nin genişlemeden sorumlu şefi Verheugen tarafından bizzat yapılan resmi tekliftir. Siz bir de, Türkiye'deki ekonomik krizin aynen ve belki de daha ağır biçimde yansıdığı dar gelirli Kıbrıs Türküne el altından yapılan teklifleri düşünün. Kıbrıs Türkünün kültürel ve sosyal bağlamda karşılaşabileceği sürprizleri, misyonerlik ve inkültürasyon manevralarını varın, siz hesap edin.
Bazılarımız, Türkiye'de olduğu gibi sadece IMF borç para verip milletin istikbaline haciz koyduracak yasalar çıkartır, diye zannedebilir. IMF'in bu yöntemi, AB tarafından bugün aynen KKTC'de uygulanmaktadır. İşin ilginç yanı; aynı günlerde Türkiye'deki bazı AB lobilerinin bedava avukatları, 'KKTC'nin artık Türkiyenin sırtında bir kambur olduğu' söylentilerini el altından piyasaya sürdü.
IMF ve AB'nin yöntem benzerlikleri ortak küresel karakterlerinden kaynaklanmaktadır. Zaten IMF, ABD'nin olduğu kadar, AB'nin de kasası halindedir. Arasıra kendi aralarında dalaşsalar da 'küresel aktörlerin ortak kasası'dır IMF. BTP Genel Başkan Yardımcısı muhterem Ali Değirmenci bey, önceki gece İstanbul Kadıköy'deki BTP gecesinde AB muktesebatının Türkiye'yi ekonomik alanda IMF'nin talimatlarına uymayı salık verdiğinin altını çizdi. Eğer Türkiye bu türden basit 'kambur söylentileri'ni siyasetinin temel çizgisi haline getirir ve KKTC'ye babalık yapmaktan vazgeçerse; bilsin ki, Kıbrıs elden gider. Kıbrıs tarafı kesip alınmış bir Türkiye de, bacakları kesik kötürüm bir Türkiye demektir.
Bu bakımdan Türkiye, ne pahasına olursa olsun Kıbrıs'tan taviz vermemelidir. Türkiye'deki ve KKTC'deki AB piyonlarının aksine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün birkaç hafta önceki Kıbrıs çıkışı, bu kararlılığın çok ciddi bir göstergesi olduğu kanaatindeyim. Diğer yandan aynı süreçte Türkiye, Kıbrıs Türkü'nün gönlüne kendi milli bütünlüğünün bir parçası olduğu inancını nakşetmeyi başarmalıdır. Aksi halde Türkiye ve KKTC'deki 'AB rüşvetiyle kandırılmış' zavallı ayrık otları, Kıbrıs'ı alıp Avrupa'nın ağzına afiyetle yenecek bir lokma olarak bırakır. Bu yavru lokma, iştah kabartan Büyük Türkiye lokmasının bir parçası olması hasebiyle sıra bize gelir. Hiç şüpheniz olmasın, küresel oburlar yavru lokmanın şapırtılarıyla kapımıza dayanır. Türkleri yemek, 'Vahşi Batı'nın tarihi 'damak tatları'ndan en önemlisi çünkü. Bilmem anlatabildim mi?
Sizi bilmem ama benim, KKTC'nin Türkiye'nin şirazesi, olduğuna inancım gün geçtikçe kuvvetleniyor.
Kim ne derse desin, Avrupa'nın Kıbrıs'taki tek sorunu 'Türk askerinin varlığı'dır. Bu, artık 'çok belgeli' bir gerçektir. Avrupa Konseyi ve AB komisyonlarında uzun zamandan beri seslendirilen görüşler ve alınan kararlar, bunun çok açık ifadesidir. Avrupa, Kıbrıs'ta Türk askeri varlığıyla oynamaktadır. Zira, Türk askeri orada bulunduğu müddetçe Kıbrıs'ın tamamının bir Rum adası olamayacağını çok iyi bilmektedir. Hedef ise en azından Akdeniz'de Türk insiyatifini yok edebilmek için Kıbrıs'taki Türk askeri varlığını ortadan kaldırıp, adayı her bakımdan 'Rum'laştırmaktır. Zaten Rum kesimini 2002 sonunda üyeliğe kabul etmeyi planlamış AB'ye göre adadaki Türkler, Rum idaresi altında bir 'etnik azınlık'tır. Türk askerinin varlığı ve sırtını ona dayamış Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanı, AB'nin işte bu azınlık oyununu bozmaktadır. AB'nin tüm hedefi, her türlü yöntemi deneyerek bu oyuna karşı oyunla cevap vermektir.
Ancak, burada bir başka önemli nokta karşımıza çıkmaktadır. Acaba Avrupa'nın çok iyi bildiği ve tezgahladığı bu stratejiyi, KKTC'deki soydaşlarımız biliyorlar mı? İşte burada sıkıntılar, kendini göstermeye başlıyor, başladı. Çünkü uzun zamandan beri AB devletleri, her türlü yöntemle Kıbrıs Türklerinin bu yumuşak karınlarından devre yapmaktadırlar. AB, parasal rüşvet dahil her yolu denemektedir.
'Rüşvet' tabiri bana ait değil. KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanı Tahsin Ertuğrul'un ağzından bizzat kulaklarımla işittim. AB, Kıbrıs Türkünü avlamak için 2006 yılına kadar, rüşvet olarak 205 milyon Euro teklif etmiştir. Bu rüşvet, AB'nin genişlemeden sorumlu şefi Verheugen tarafından bizzat yapılan resmi tekliftir. Siz bir de, Türkiye'deki ekonomik krizin aynen ve belki de daha ağır biçimde yansıdığı dar gelirli Kıbrıs Türküne el altından yapılan teklifleri düşünün. Kıbrıs Türkünün kültürel ve sosyal bağlamda karşılaşabileceği sürprizleri, misyonerlik ve inkültürasyon manevralarını varın, siz hesap edin.
Bazılarımız, Türkiye'de olduğu gibi sadece IMF borç para verip milletin istikbaline haciz koyduracak yasalar çıkartır, diye zannedebilir. IMF'in bu yöntemi, AB tarafından bugün aynen KKTC'de uygulanmaktadır. İşin ilginç yanı; aynı günlerde Türkiye'deki bazı AB lobilerinin bedava avukatları, 'KKTC'nin artık Türkiyenin sırtında bir kambur olduğu' söylentilerini el altından piyasaya sürdü.
IMF ve AB'nin yöntem benzerlikleri ortak küresel karakterlerinden kaynaklanmaktadır. Zaten IMF, ABD'nin olduğu kadar, AB'nin de kasası halindedir. Arasıra kendi aralarında dalaşsalar da 'küresel aktörlerin ortak kasası'dır IMF. BTP Genel Başkan Yardımcısı muhterem Ali Değirmenci bey, önceki gece İstanbul Kadıköy'deki BTP gecesinde AB muktesebatının Türkiye'yi ekonomik alanda IMF'nin talimatlarına uymayı salık verdiğinin altını çizdi. Eğer Türkiye bu türden basit 'kambur söylentileri'ni siyasetinin temel çizgisi haline getirir ve KKTC'ye babalık yapmaktan vazgeçerse; bilsin ki, Kıbrıs elden gider. Kıbrıs tarafı kesip alınmış bir Türkiye de, bacakları kesik kötürüm bir Türkiye demektir.
Bu bakımdan Türkiye, ne pahasına olursa olsun Kıbrıs'tan taviz vermemelidir. Türkiye'deki ve KKTC'deki AB piyonlarının aksine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün birkaç hafta önceki Kıbrıs çıkışı, bu kararlılığın çok ciddi bir göstergesi olduğu kanaatindeyim. Diğer yandan aynı süreçte Türkiye, Kıbrıs Türkü'nün gönlüne kendi milli bütünlüğünün bir parçası olduğu inancını nakşetmeyi başarmalıdır. Aksi halde Türkiye ve KKTC'deki 'AB rüşvetiyle kandırılmış' zavallı ayrık otları, Kıbrıs'ı alıp Avrupa'nın ağzına afiyetle yenecek bir lokma olarak bırakır. Bu yavru lokma, iştah kabartan Büyük Türkiye lokmasının bir parçası olması hasebiyle sıra bize gelir. Hiç şüpheniz olmasın, küresel oburlar yavru lokmanın şapırtılarıyla kapımıza dayanır. Türkleri yemek, 'Vahşi Batı'nın tarihi 'damak tatları'ndan en önemlisi çünkü. Bilmem anlatabildim mi?
Sizi bilmem ama benim, KKTC'nin Türkiye'nin şirazesi, olduğuna inancım gün geçtikçe kuvvetleniyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019































































































