AB'nin tavır
ve hareketlerindeki sırlar
AB, 1 Mayıs'ta Kıbrıs Rum Kesimi'ni içine alacaktır. Ancak bu durumda bazı "hukuki ve usül" aksaklıkları mevcuttur. Bunlar:
1 - 1960'ta kurulan Makarios zamanındaki Kıbrıs Cumhuriyeti anlaşmalardaki Türk tarafının ve Türkiye'nin garantörlük hakları hukuken, halen mevcut görülmektedir.
2 - KKTC ile mesele hallolmazsa, Rum kısmı sorunlu bir ülke olarak AB'ye girecektir. Bu durum ise onların genel durumlarına, prensiplerine ve hatta yasalarına karşı aykırı düşmektedir.
3 - KKTC büyük bir ihtimalle daha sonra, Türkiye ile birleşmeye gidecek ve Kıbrıs belki de ebediyen ikiye bölünmüş kalacaktır.
4 - Bu durum, Türkiye gibi 70-75 milyonluk, kararlı, demokratik, Müslüman ve dost bir ülkeyi belki de bu sebeple AB'den küstürüp kaçıracaktır. Uzun vadeli AB planlarında ise bu durum onlar için uygun görülmemektedir. Çünkü, Türkiye askeri bakımdan onların tümünden çok daha kararlı durumdadır. Onlar ise şu anda askeri yönden çok zayıf ve yetersiz, hatta kararsız safhada bulunmaktadırlar. Üstelik Türkiye, Ruslar'la, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve diğer ülkelerle, hatta ABD ile daha organize ve daha sıkı bir dostluk ve antlaşmalara giderse, o zaman kendileri çok şey kaybedebileceklerini iyice bilmektedirler. Eğer Türkiye de şu anda bu avantajlarının farkında olursa, Kıbrıs'taki durumu çok daha fazla kendi istediği tarafa çekebilecektir. Ve "Ver kurtul" durumundan kurtulacaktır.
Müslüman ülkelerin tavırları
Hıristiyan dünyası, özellikle İslam ülkelerine karşı genellikle birlikte hareket edebiliyorlar. İslam dünyasında ise bu birlikte hareket etme alışkanlıkları ve de istekleri pek yoktur. Bunun, dini liderlerinin olmamasına, yani, başlarında bir halifenin olmamasına bağlamak acaba doğru mu olur? Çünkü Katoliklerin lideri en güçlü dini liderdir. O bütün Katolik dünyasına tam olarak hakimiyet göstermektedir. Onun dediği kolaylıkla yürürlüğe konmaktadır. Onun yanında Ortodoks dünyasının da liderliğini, hem de bizim ülkemizde İstanbul Fener'de olan Patrik yönetmektedir.
Müslüman dünyasının ise resmi lideri - halifesi yoktur. Osmanlı'nın çöküşünden sonra halifelik lağvedildi ve ondan sonra da tekrar bir türlü düzene getirilemedi. Böylece İslam dünyasının lideri yoktur. İşte bunun için Usame Bin Ladin'i bazıları lider zannederek, onun dediklerini adeta halifenin fetvası olarak kabul etmekte ve "İslam'ı da terör dini" olarak ilan etmektedirler. Halbuki ise o sadece kendi adına ve kendi etrafındaki adamlarının adına hareket etmeye yetkileri olan kimsedir. Bu durumda tabii ki İslam dünyası birlikte hareket etme imkanından yoksun olmaktadır. İşte Kıbrıs davasında da Türkiye'nin arkasında sadece Türkler vardır. O durum da zaten soru işaretindedir. Çünkü aramızda öyle kimseler mevcuttur ki, onlara Türk demek için bin şahit gerekmektedir. Onlar aramızda oldukça da zaten, başka düşmana gerek kalmamaktadır. Ama İslam devletlerinin başına, - eskiden Osmanlı gibi- bir güçlü devlet geçemezse, daha uzun zaman bu durum böyle devam edecektir.
Bazı yöneticiler ve TÜSİAD'ın
gizli istekleri
1 Mayıs'ta Güney Kıbrıs AB'ye girecektir. KKTC de beraber girerse, o zaman o bölge de girmiş olacaktır. O zaman Kuzey Kıbrıs AB içinde olacağından dolayı, oraya serbestçe yatırımlar yapılabilecektir. Bu duruma uygun birçok hesaplar yapılmaktadır. Bunlar arasında bazılarını burada dile getirmeyi uygun buldum. Bunlar:
1 - Kıbrıs'a kuzeyden su getirme projeleri çalıştırılmaya başlayacaktır,
2 - Kıbrıs'a doğalgaz projeleri yapılmaya başlanacaktır,
3 - Kıbrıs'a Ortak Pazar ülkesi olarak her türlü yatırımların yapılmasına gayret edilecektir. Böylece o bilgeler çok hızlı bir şekilde kalkındırılacaktır.
Bütün bunları bizim bazı siyasetçilerimiz ve sanayicilerimiz hayal ederek Kıbrıs sorunun nasıl olursa olsun hatta "Ver kurtul"la bile halledilmesini istemektedirler. Çünkü onlar da peki ala biliyorlar ki Ortak Pazar'a Türkiye'nin girmesi için, bir ömür ya yeter ya da yetmez durumundadır. Kısacası, Ortak Pazar'a Türkiye'nin alınmayacağını onlar da pek düşünmektedirler.
ve hareketlerindeki sırlar
AB, 1 Mayıs'ta Kıbrıs Rum Kesimi'ni içine alacaktır. Ancak bu durumda bazı "hukuki ve usül" aksaklıkları mevcuttur. Bunlar:
1 - 1960'ta kurulan Makarios zamanındaki Kıbrıs Cumhuriyeti anlaşmalardaki Türk tarafının ve Türkiye'nin garantörlük hakları hukuken, halen mevcut görülmektedir.
2 - KKTC ile mesele hallolmazsa, Rum kısmı sorunlu bir ülke olarak AB'ye girecektir. Bu durum ise onların genel durumlarına, prensiplerine ve hatta yasalarına karşı aykırı düşmektedir.
3 - KKTC büyük bir ihtimalle daha sonra, Türkiye ile birleşmeye gidecek ve Kıbrıs belki de ebediyen ikiye bölünmüş kalacaktır.
4 - Bu durum, Türkiye gibi 70-75 milyonluk, kararlı, demokratik, Müslüman ve dost bir ülkeyi belki de bu sebeple AB'den küstürüp kaçıracaktır. Uzun vadeli AB planlarında ise bu durum onlar için uygun görülmemektedir. Çünkü, Türkiye askeri bakımdan onların tümünden çok daha kararlı durumdadır. Onlar ise şu anda askeri yönden çok zayıf ve yetersiz, hatta kararsız safhada bulunmaktadırlar. Üstelik Türkiye, Ruslar'la, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve diğer ülkelerle, hatta ABD ile daha organize ve daha sıkı bir dostluk ve antlaşmalara giderse, o zaman kendileri çok şey kaybedebileceklerini iyice bilmektedirler. Eğer Türkiye de şu anda bu avantajlarının farkında olursa, Kıbrıs'taki durumu çok daha fazla kendi istediği tarafa çekebilecektir. Ve "Ver kurtul" durumundan kurtulacaktır.
Müslüman ülkelerin tavırları
Hıristiyan dünyası, özellikle İslam ülkelerine karşı genellikle birlikte hareket edebiliyorlar. İslam dünyasında ise bu birlikte hareket etme alışkanlıkları ve de istekleri pek yoktur. Bunun, dini liderlerinin olmamasına, yani, başlarında bir halifenin olmamasına bağlamak acaba doğru mu olur? Çünkü Katoliklerin lideri en güçlü dini liderdir. O bütün Katolik dünyasına tam olarak hakimiyet göstermektedir. Onun dediği kolaylıkla yürürlüğe konmaktadır. Onun yanında Ortodoks dünyasının da liderliğini, hem de bizim ülkemizde İstanbul Fener'de olan Patrik yönetmektedir.
Müslüman dünyasının ise resmi lideri - halifesi yoktur. Osmanlı'nın çöküşünden sonra halifelik lağvedildi ve ondan sonra da tekrar bir türlü düzene getirilemedi. Böylece İslam dünyasının lideri yoktur. İşte bunun için Usame Bin Ladin'i bazıları lider zannederek, onun dediklerini adeta halifenin fetvası olarak kabul etmekte ve "İslam'ı da terör dini" olarak ilan etmektedirler. Halbuki ise o sadece kendi adına ve kendi etrafındaki adamlarının adına hareket etmeye yetkileri olan kimsedir. Bu durumda tabii ki İslam dünyası birlikte hareket etme imkanından yoksun olmaktadır. İşte Kıbrıs davasında da Türkiye'nin arkasında sadece Türkler vardır. O durum da zaten soru işaretindedir. Çünkü aramızda öyle kimseler mevcuttur ki, onlara Türk demek için bin şahit gerekmektedir. Onlar aramızda oldukça da zaten, başka düşmana gerek kalmamaktadır. Ama İslam devletlerinin başına, - eskiden Osmanlı gibi- bir güçlü devlet geçemezse, daha uzun zaman bu durum böyle devam edecektir.
Bazı yöneticiler ve TÜSİAD'ın
gizli istekleri
1 Mayıs'ta Güney Kıbrıs AB'ye girecektir. KKTC de beraber girerse, o zaman o bölge de girmiş olacaktır. O zaman Kuzey Kıbrıs AB içinde olacağından dolayı, oraya serbestçe yatırımlar yapılabilecektir. Bu duruma uygun birçok hesaplar yapılmaktadır. Bunlar arasında bazılarını burada dile getirmeyi uygun buldum. Bunlar:
1 - Kıbrıs'a kuzeyden su getirme projeleri çalıştırılmaya başlayacaktır,
2 - Kıbrıs'a doğalgaz projeleri yapılmaya başlanacaktır,
3 - Kıbrıs'a Ortak Pazar ülkesi olarak her türlü yatırımların yapılmasına gayret edilecektir. Böylece o bilgeler çok hızlı bir şekilde kalkındırılacaktır.
Bütün bunları bizim bazı siyasetçilerimiz ve sanayicilerimiz hayal ederek Kıbrıs sorunun nasıl olursa olsun hatta "Ver kurtul"la bile halledilmesini istemektedirler. Çünkü onlar da peki ala biliyorlar ki Ortak Pazar'a Türkiye'nin girmesi için, bir ömür ya yeter ya da yetmez durumundadır. Kısacası, Ortak Pazar'a Türkiye'nin alınmayacağını onlar da pek düşünmektedirler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006