Prof. Dr. Haydar Baş hocamız yıllar önce toplumumuzdaki yozlaşmayı görerek "Kaybolan Değerlerimiz" adlı paneller serisini tüm yurtta başlatmıştı.
Türk milletimizin kültür ve maneviyatıyla yoğrulmuş, Türk kültürünü oluşturan değerlerimizi korumak en öncelikli vazifemizdir.
Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen, milli ve dini bütünlüğümüzü oluşturan bu değerlerin yozlaşması ulus ve devletimizin varlık sorunudur.
Tüm değerlerimizdeki yozlaşma ve başkalaşım, gözle görülür şekilde, okun yaydan fırlaması gibi, hızla artmaya devam ediyor. Son yıllardaki resmî ve ilgili STK'ların yaptırdığı istatistikler, bunu ayan beyan ortaya koymaktadır.
Türkiye nüfusunun %15,8'i 15-25 yaş grubunda. 15 milyon gencimiz madde bağımlılığı riskiyle karşı karşıya. Türkiye'de yaklaşık 15 milyon insan madde bağımlısıdır.
Dünyada en çok uyuşturucu ele geçen ikinci ülkesiyiz. Kumar, bahis oyunları, fuhuş, aile içi geçimsizlikler, boşanma oranlar vb.
Yüzde 600, 700, 800 seviyelerinde. Son yıllardaki durum belki de çok daha kötüsüdür. Artık bunlar toplumda sanki günlük normal işlermiş gibi kanıksandı.
O kadar çarpık ilişkiler var ki; avukatlar savunmak için teklif gelince almak bile istemiyorlar. Çoğu CMUK kapsamında davaya mecburen giriyor.
Bu gün baktığımızda fuhuş, zina toplumda normalmiş gibi algılanmaya, kabul görmeye başladı. Tabi bunu teşvik eden birçok olumsuz unsurlar yaygınlaşmış durumda.
Bunlardan biri; yaygın iletişim araçları, sosyal medya ve en önemlisi TV dizileri.
Ülkemizde yapılan dizi yılda 200'ün üzerinde. ABD'den sonra dünyada dizi sektöründe ikinci sıradayız.
Fakat ne yazık ki bu dizilerin büyük çoğunluğu aile içi ters ilişkiler, aldatma, sadakatsizlik, kötü yola düşmüş insanlar ve bunların hallerinin masum gösterilmesi. Mafya işleri ve mafya vari ilişkilerin özendirilmesi, kumar ve kolay para kazanma yollarının masummuş gibi sunulması...
Ülkemizde RTÜK diye bir kurum var. Bu dizilerin ve programların, milli ve manevi değerlere, toplumda kabul görmüş yaygın ahlaki anlayışa uygunluğunu denetleme ve yaptırımları uygulamalıdır. Bu ulusumuzun varlık sorunuyla birinci dereceden ilgilidir.
İkincisi ülkemizde uygulanan vahşi kapitalist ekonomik sistem ve onun sonuçlarının vatandaşları artık sürdürülemez, yaşanamaz fakirliğe mahkûm etmesidir ki; belki de her şeyin başı, ülkeleri sömürücü bu ekonomik anlayışın, alternatifi yokmuş gibi iktidarlar ve muhalefetler tarafından kabul görmesi ve ekonomik sistem olarak uygulanmasıdır.
İşte bunlar Türk milleti için en ciddi beka sorunudur.
Milletler topraklarını kaydedebilirler fakat bundan daha kötüsü bizi bir ve beraber yapan örfümüzü, milli ve manevi kimliğimiz kaybetmemizdir. Millet olma vasfımızı sağlayan bu değerlerimizi koruduğumuz müddetçe kaybedilen topraklar yeniden kazanılır.
Kadim tarihten beri milli kimliğiyle varlığını sürdüren kutlu Türk milletiyiz. 100. yılını kutladığımız Devletimiz, milletimizle beraber, ebediyete kadar bu değerlerimizi kaybetmeden korursak devam eder.
Bunu biz bundan bir asır önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde bu değerlerle başardık. Kendisinin de inandığı ve yaşadığı bu değerleri, milletinde de var olduğunu gördüğü için, başlattığı kurtuluş hareketinin sonucunu, tüm zorluklara rağmen, bu milli manevi değerler sayesinde baştan biliyordu. Neticesinde de bu değerler üzerine Türkiye cumhuriyeti devletimizi kurdu.
Onun kurduğu bu devlet sayesinde canımızı, malımızı, örfümüzü, bir ulus bilinci içinde milli kimliğimizi, tam bağımsız bir şekilde yaşıyoruz.
Hatta onun açtığı bu yol, tüm dünya uluslarına da milli ve manevi değerleri koruyarak, tam bağımsızlığı elde etme hususunda örnek olmuştur.
Öyle ki, bu kurtuluş mücadelesini başlatırken beraber olduğu arkadaşları, kurtuluş için mandacılığı savunuyorlardı. Hepsi de çok kıymetli insanlar olmasına rağmen maalesef bu çıkmaz sokaktaydılar. Atatürk onları da, milleti de, içinde bulunduğu bu vahim durumdan, milli, manevi değerlerimiz sayesinde çekip çıkardı. Herkes için mutlu olan sonuca ulaştı.
Bu değerlerimizi koruma adına en önemli görev milli eğitim ve öğretim bakanlığına düşmektedir. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın sürekli programlarda dediği gibi bir Türk hanımefendisi, bir Türk beyefendisi modeli gençlerimizin ve milletimizin önüne konmalıdır. Milli eğitim ve öğretim anlayışımız buna göre dizayn edilmelidir.
Bu milli ruh geleceğimizin teminatı olan genç nesillerimizin yetişmesinde birinci öncelikte olmalıdır. Bundan dolayı Haydar Baş hocamız sürekli çocukluğundaki milli bayramlardaki yaşadığı heyecanını, o yokluklara rağmen nasıl yaşadıklarını, en duygulu bir şekilde anlatırdı.
Ve sonrasında şu kendisine ait olan veciz sözü söylerdi. "Milli Bayramlarını Kutlayamayanlar, Dini Bayramlarını da Kutlayamazlar". Yine sonrasında "hepinize bir görev veriyorum. Bayramlarda evlerinize, iş yerlerinize Türk bayraklarınızı asın. Eğer asmazsanız, başka milletlerin askerleri gelir, kendi bayraklarını asarlar".
Bu şuur ve anlayışta değerlerimize sarılmak, milli ve manevi değerlerimizi, kaybolan değerler olmaktan kurtaracaktır.
- AKP yasa çıkardı, ‘evime, mülküme çökme’ / 06.12.2023
- Eğitim ve adalet / 29.11.2023
- BOP mu, Atatürk’ün Ortadoğu projesi mi? / 21.11.2023
- Kaybolan değerlerimiz / 15.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 13.11.2023
- 10 Kasım’da okuduğum Hutbe / 12.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 10.11.2023
- Anayasal düzen / 08.11.2023
- Cumhuriyetimizin 100. yılı / 01.11.2023