Son seçimlerden sonra ülkemizin bütün sorunları ortada dururken, ekonomik çöküşle geniş halk kesimleri inim inim inlerken, Ak Parti iktidarı esas problem anayasadır dedi ve anayasanın değişmesi için Sayın Cumhurbaşkanı talimatını verdi. Meclisin açılışında da bunu deklere etti.
Esasında hükümetlerin vazifesi vatandaşların huzur ve refahını ülkenin geleceğini ve milletin birliğini anayasal düzen içinde geliştirmektir. Ayrıca vatandaşların dokunulmaz haklarını ve alanlarını korumak üzere oluşturulan anayasal düzene hükümetler dokunmamalıdır.
Ak Parti hükümetleri döneminde daha çok gördüğümüz üzere, ülkemizde çoğu zaman iktidarlar, bireyin menfaatini koruyan ve toplumun huzur içinde yaşanmasını sağlayan anayasa maddelerini, kendi siyasal gücünü artırıp özgürlükleri kısıtlamak yönünde adımlar atarak değiştirmişlerdir.
Darbe anayasası denilen anayasamızda ilk değişiklik 17 Mayıs 1987 tarihinde yapıldı.
7 kısım, 177 madde ve 16 geçici maddesi bulunan Anayasa, bugüne kadar yirmi bir kez kapsamlı değişikliklere uğramıştır.
2007, 2010, 2017 referandumları dahil olmak üzere en kapsamlı anayasal değişiklikler Ak Parti iktidarında yapıldı. Hatta ilk dört madde hariç dokunulmayan, değiştirilmeyen neredeyse anayasa maddesi kalmadı.
O zaman anayasayı bu şekilde öcü göstermeler niye acaba?!
Esasında güçlü devletler anayasal düzeni her şekilde önde tutup, yasalarla vatandaşları arasında ayrımsız, huzur ve adaleti temin eden ve milletinin her ferdinin ekonomik mutluluğu sağlamak için uğraşan ve bunu başaran devletlerdir.
Zaten anayasamızın ilk maddelerinde "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir" diye tanımlanır.
Sosyal devlet anlayışı istibdatçı yönetimi kesinlikle reddeder. Dolayısıyla her ne olursa olsun, halkın yetkisiyle ülkeyi yöneten hükümetlerin, yasaklayıcı anlayışlardan uzak, yasalarla ülkeyi yönetmesi şarttır.
Bu ortamı sağlamak için yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsızlığını korumalı ve saygılı olmalıdır.
Bunu bozanlara en ağır yaptırımlarla karşı durmalı, mücadele etmelidir.
Fakat maalesef ülkemizde geçmişten beri çok örnekleri olduğu gibi, iktidarlar kendi çıkarlarına uygun düşmezse, anayasa ve yasaları açık veya dolaylı olarak ihlal etmekten ve ihlal eden kurumlara göz yummaktan geri durmadılar.
Ak Parti döneminde de birçok örnekleri var. Bakanların mevzuata aykırı icraatları yapmaya, bürokratları teşvik etmek için " siz yapın yasası arkadan gelir" mantığı büyük bir güvensizliğe sebep olmuştur. Hatta anayasanın açık hükmüne rağmen, en son yerel bir mahkemenin AYM kararını yok saymasını çok vahim bir durum olarak görüyorum.
Hükümetin hin düşüncelerle, iktidarda ilelebet kalma hesaplarına, anayasal düzen harcatılmamalıdır.
Cumhuriyetimizin 100. yılını millet olarak şerefle kutladığımız bu ülke hepimizin ve özelliklede yüzyıllar boyunca gelecek nesillerimizindir.
Ülkemizde ekonomik kriz halkımızın kahir çoğunluğunu açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm etmiştir. İktidarın bunu görmemesi, ancak sırça saraylarda oturup, kendi yandaşlarıyla birlikte Lale Devrini yaşatmalarıyla izah edilebilir. Ekonomiyi en iyi ben bilirim, her şeyden ben anlarım zihniyeti, "emaneti ehline verin" anlayışıyla bağdaşmaz. Bu tür liyakatsizliği öne çıkaran yaklaşımlar, devletimizi ve milletimizi çözümsüzlükler bataklığına sürükler.
Sayın Cumhurbaşkanımıza, AKP hükümetine ve destek veren ortaklarına bir vatandaş olarak şunu derim.
İlk üç maddesi hariç, hemen hemen her şeyini sizin ve sizden önceki yönetimlerin değiştirdiği anayasayı temcit pilavı gibi halkın önüne koymayın.
Bu ülkenin sorunu halkımızın yaşam kalitesinin yükseltilmesidir. Bunun için gerekli ekonomik adımları atın.
Ekonominin dar boğazda olmasının sebebini emekliler olarak gösteren, aciz maliye anlayışıyla huzur ve güven sağlanamaz.
Dış ülkeler arasında şimşek hızıyla gezerek borç para arayan maliye yönetimi anlayışının, başlamadan çıkmaz sokak olduğu ap açık bir gerçek.
Üstüne üstlük Anayasa ve yasaların her an değiştiği veya yok sayıldığı bir ortamda beklediğiniz ve ekonomik kurtuluş çaresi olarak inandığınız yabancı finansal unsurlar hangi güvenceyle ülkeye gelecektir.
Çözüm;
Anayasal düzen ve yasalar her ne olursa olsun hoşumuza gitmese de asla yok sayılmamalıdır.
Toplumda bu algıyı oluşturacak söylem ve yaklaşımlardan siyasiler mutlaka kaçınmalıdır.
Kapitalist ekonomik sistemin anlayışıyla üretilen politikalar, ülkemizin bağımsızlığını hızla ortadan kaldırıyor. Bizi her yönüyle dışa bağımlı hale getiriyor.
Ülkemizdeki en önemli çıkmazlardan biri de, Ak Parti iktidarı ortaklarıyla ve CHP, altılı masa bileşenleri ve diğer muhalefet aynı ekonomik anlayışı farklı renklerle savunuyorlar.
İki tarafta kapitalist ekonomik sistem üzerinden hareketle çözüm üretiyor ve sonuç ortada. Ekonomik çöküş, açlık, yoksulluk ve gelir dağlığında uçurum gibi adaletsizlik.
İşte tamda burada kurtuluş için son söz; Cumhuriyetimizin kuruluşundaki Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün anlayışıyla hareket etmemizdir.
Günümüzde bunu sağlayacak olan çözüm Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet anlayışıdır.
Bu anlayışı parti programında bulunduran Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş ve kadrolarıyla milletimizin buluşmasından başka bir çıkış yolu yoktur.
- Eğitim ve adalet / 29.11.2023
- BOP mu, Atatürk’ün Ortadoğu projesi mi? / 21.11.2023
- Kaybolan değerlerimiz / 15.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 13.11.2023
- 10 Kasım’da okuduğum Hutbe / 12.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 10.11.2023
- Anayasal düzen / 08.11.2023
- Cumhuriyetimizin 100. yılı / 01.11.2023
- Onsuz onunla olmak / 14.04.2023