Türkiye'de haftada iki gün yazmanın zorluğunu yaşıyorum dersem şaşırmazsınız herhalde. Hele de yazdığınız günler hafta sonuna denk geliyorsa o zaman durum daha da vahimleşiyor. Sayın yazı işleri müdürümüzün tensipleriyle Cumartesi ve Pazar günleri yazıyorum. Türkiye'nin yoğun, ciddi ve hayati konularını takip edip değerli okuyucularımıza yazı ve yorum olarak ulaştırmak oldukça güçleşiyor. Konu sıkıntısı çekmediğimiz malum. Ancak hangi konuyu öncelikli olarak yazmak yada teknik olarak yazının bir gün önceden gazeteye ulaştırılması gerekliliği seçim yapmak da zorluyor doğrusu.
Tatil günlerinde fıkra yazarları biraz da tatilin rehavetinin tadını çıkarmak isteyen okuyucularına popüler deyimle daha light(layt), biraz da eğlencelik yazılar yazarlar. Ancak bu durum her gün yazan yazarların lüksüdür. Benim böyle bir lüksüm olmadığı için hafta sonları biraz da uzun yazmamı bağışlarsınız umarım.
Bu hafta Türkiye'nin gündemi oldukça yoğundu. Bu gündemden batı cephesini genişletmek isteyen cenah oldukça rahatsız oldular. Rahatsızlıklarının önemli bir bölümü onulmaz bir aşkla Türkiye'nin tek alternatifi olarak kamuoyuna takdim edilen AB tarafından gelmiş olmasıydı. Sıkıntının başlıca nedeni sözde ermeni soykırım iddialarının AB parlamentosu tarafından temcit pilavı gibi ısıtılıp yeniden Türkiye'nin önüne servis edilmesiydi.
Politikalarını ve Türkiye'ye bakışını bu kadar açıklıkla ortaya koyan AB ye sitem edenlerde tabii ki bizim AB sevdalılarıydı. (Ne de olsa sitem sevgiden doğar ya...)
Avrupa Konvansiyonu toplantılarına katıldıktan sonra açıklamalarda bulunan başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz Avrupa Parlementosunun aldığı kararlar ile Türkiye'deki anti AB lobisinin elini güçlendirdiğini ve bu çevrelere malzeme verdiğini vurgulayarak sitem ediyordu. Bir başka anlatımla bu kadar açık kararlar alan AB nin bu tavırları, Yılmaz'ı Türk kamuoyunun gerçekleri yalın şekilde göreceğinden rahatsız ediyordu.
Devamla sayın Yılmaz AB'ne temelden karşı olanlar Türkiye'de azınlıktadır, bunlar muhalefetlerini dolaylı ve örtülü yoldan yapmaya devam ediyorlar görüşünü ortaya attı.
Tamda bundan sonra AB nin aday adayıyken ülkenin temellerini dinamitleyecek karalar aldıran ve adı da ulusal program olan talimatların hızlı uygulama sürecinin ülkemiz için ciddi tehlikeler oluşturduğunu hiç de dolaylı ve örtülü olmayan bir yolla Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Türkiye'nin, Avrupa Birliği'nden en ufak bir yardım görmediğini belirterek, "Rusya Federasyonu ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayışın içinde olmasında fayda buluyorum. AB, Türkiye'yi ilgilendiren sorunlara menfi bakıyor" dedi.
Açıklıkla ifade edilen bu görüşlerden sonra "Avrupa Birliği'nin amacı Türkiye'nin ulusal çıkarlarını korumak değildir" diyen sayın Yılmaz, Org. Kılınç'ın sözlerini, bir toplantı heyecanı içinde tepkisel olarak dile getirilmiş şeyler, kişisel değerlendirme olduğunu söylerken biraz da hedefi başka yönlere çekmek amacıyla AB konusunun referanduma götürülebileceğini ifade etti. Aynı toplantıda konuşan Prof. Dr. Manisalı, "Ama beni bölerek, tek yanlı bağlayarak, oyalayarak davranırsa, ilelebet beni birliğe alacakmış gibi bir perspektifle bakamam. Bu algılama ve trend devam ettiği sürece, yarın ben ulusal çıkarlarımı koruyamaz hale geleceğim. Türk Silahlı Kuvvetleri dahi 15 yıl sonra parmağını oynatamaz hale gelecektir." derken Dışişleri bakanımız ise kendisiyle yapılan bir mülakatta AB Türkiye'nin tek uzlaşma platformu olabileceğini söylüyor. Hadi bakalım buyrun uzlaşın.
Her fırsatta Türkiye'nin 40 yıllık hülyasının AB olduğunu dolayısıyla bundan vazgeçilemeyeceğini savunanlar, bu gün AB ne girmek uğruna ülkeye zarar veren talepleri irdelemeye ve tartışmaya dayanamıyorlar bile. Bugün Türkiye'de AB karşıtı olmak bu kesim tarafından neredeyse illegal bir örgüt üyesi olmak olarak görülüyor. Hatta AB karşıtı olmayı vatan hainliğine kadar götürenler var. Oysa 40 yıl önce AB diye bir yapının olmadığını herkes biliyor. Bu süreçte AB bir federasyon yapısına bürünürken ve bu yapısı içerisinde Türkiye de henüz aday bile değilken, bu kadar radikal kararlar almasını ve devletler arası hukukta teamül haline getirdiği, savaş sebebi saydığı vazgeçilmez tezlerinden fedakarlığı beklenirken; en azından geldiğimiz yerin ve bulunduğumuz durumun kritiğini yapmamak ve yapanlara tahammül etmemek kara sevdadan başka nedir?
Tatil günlerinde fıkra yazarları biraz da tatilin rehavetinin tadını çıkarmak isteyen okuyucularına popüler deyimle daha light(layt), biraz da eğlencelik yazılar yazarlar. Ancak bu durum her gün yazan yazarların lüksüdür. Benim böyle bir lüksüm olmadığı için hafta sonları biraz da uzun yazmamı bağışlarsınız umarım.
Bu hafta Türkiye'nin gündemi oldukça yoğundu. Bu gündemden batı cephesini genişletmek isteyen cenah oldukça rahatsız oldular. Rahatsızlıklarının önemli bir bölümü onulmaz bir aşkla Türkiye'nin tek alternatifi olarak kamuoyuna takdim edilen AB tarafından gelmiş olmasıydı. Sıkıntının başlıca nedeni sözde ermeni soykırım iddialarının AB parlamentosu tarafından temcit pilavı gibi ısıtılıp yeniden Türkiye'nin önüne servis edilmesiydi.
Politikalarını ve Türkiye'ye bakışını bu kadar açıklıkla ortaya koyan AB ye sitem edenlerde tabii ki bizim AB sevdalılarıydı. (Ne de olsa sitem sevgiden doğar ya...)
Avrupa Konvansiyonu toplantılarına katıldıktan sonra açıklamalarda bulunan başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz Avrupa Parlementosunun aldığı kararlar ile Türkiye'deki anti AB lobisinin elini güçlendirdiğini ve bu çevrelere malzeme verdiğini vurgulayarak sitem ediyordu. Bir başka anlatımla bu kadar açık kararlar alan AB nin bu tavırları, Yılmaz'ı Türk kamuoyunun gerçekleri yalın şekilde göreceğinden rahatsız ediyordu.
Devamla sayın Yılmaz AB'ne temelden karşı olanlar Türkiye'de azınlıktadır, bunlar muhalefetlerini dolaylı ve örtülü yoldan yapmaya devam ediyorlar görüşünü ortaya attı.
Tamda bundan sonra AB nin aday adayıyken ülkenin temellerini dinamitleyecek karalar aldıran ve adı da ulusal program olan talimatların hızlı uygulama sürecinin ülkemiz için ciddi tehlikeler oluşturduğunu hiç de dolaylı ve örtülü olmayan bir yolla Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Türkiye'nin, Avrupa Birliği'nden en ufak bir yardım görmediğini belirterek, "Rusya Federasyonu ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayışın içinde olmasında fayda buluyorum. AB, Türkiye'yi ilgilendiren sorunlara menfi bakıyor" dedi.
Açıklıkla ifade edilen bu görüşlerden sonra "Avrupa Birliği'nin amacı Türkiye'nin ulusal çıkarlarını korumak değildir" diyen sayın Yılmaz, Org. Kılınç'ın sözlerini, bir toplantı heyecanı içinde tepkisel olarak dile getirilmiş şeyler, kişisel değerlendirme olduğunu söylerken biraz da hedefi başka yönlere çekmek amacıyla AB konusunun referanduma götürülebileceğini ifade etti. Aynı toplantıda konuşan Prof. Dr. Manisalı, "Ama beni bölerek, tek yanlı bağlayarak, oyalayarak davranırsa, ilelebet beni birliğe alacakmış gibi bir perspektifle bakamam. Bu algılama ve trend devam ettiği sürece, yarın ben ulusal çıkarlarımı koruyamaz hale geleceğim. Türk Silahlı Kuvvetleri dahi 15 yıl sonra parmağını oynatamaz hale gelecektir." derken Dışişleri bakanımız ise kendisiyle yapılan bir mülakatta AB Türkiye'nin tek uzlaşma platformu olabileceğini söylüyor. Hadi bakalım buyrun uzlaşın.
Her fırsatta Türkiye'nin 40 yıllık hülyasının AB olduğunu dolayısıyla bundan vazgeçilemeyeceğini savunanlar, bu gün AB ne girmek uğruna ülkeye zarar veren talepleri irdelemeye ve tartışmaya dayanamıyorlar bile. Bugün Türkiye'de AB karşıtı olmak bu kesim tarafından neredeyse illegal bir örgüt üyesi olmak olarak görülüyor. Hatta AB karşıtı olmayı vatan hainliğine kadar götürenler var. Oysa 40 yıl önce AB diye bir yapının olmadığını herkes biliyor. Bu süreçte AB bir federasyon yapısına bürünürken ve bu yapısı içerisinde Türkiye de henüz aday bile değilken, bu kadar radikal kararlar almasını ve devletler arası hukukta teamül haline getirdiği, savaş sebebi saydığı vazgeçilmez tezlerinden fedakarlığı beklenirken; en azından geldiğimiz yerin ve bulunduğumuz durumun kritiğini yapmamak ve yapanlara tahammül etmemek kara sevdadan başka nedir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Çiçek / diğer yazıları
- Birlik çağrısı / 27.10.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014