Tam 50 yıldır İsrail'in Birleşmiş Milletler'den (BM) çıkaramadığı kararı, İslâm İşbirliği Teşkilâtı altın tepside sunmaz mı, adamlara? İnanılır gibi değil. BM yarım asır önce 1967'de aldığı 242 sayılı kararla İsrail'i uyarmış, işgâl ettiği yerlerden çekilmesini isterken Kudüs'ün İsrail'in başkenti olamayacağını ihtar etmiştir. 1980 yılında yine BM, 478 sayılı kararı ile İsrail'i uyarmıştır. İsrail, yıllar yılı BM'den Kudüs'ün başkentleri olduğu yolunda kararı beklemiş durmuştur.
BM Güvenlik Konseyi'nin 242 ve 478 sayılı kararları ortadayken İsrail'in ve koltuk değneği ABD Başkanı Trump'ın Kudüs'ü başkent ilân etmesi meşru olamaz ise de, İslâm İşbirliği Teşkilâtı Batı Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımıştır. İslâm temsilcileri(!) kaş yapayım derken göz çıkarmıştır. Olsun, İsrail ve ABD'nin gözüne girdiler ya? Ve de şu "sehven olmuş" gerekçesine de yaslanabilirler.
İslâm İşbirliği, İsrail İşbirliğine evrilirken işler tıkırındaydı ne de olsa!
Suudi Arabistan Veliaht Prensi İsrail'de hangi çıkarın pazarlığını yapıyordu, dindaşı olduğu ülke ve toplumlar aleyhine? Dostlar(!) alış-verişte görsün kabilinden bir bakan yardımcısı İslâm İşbirliği Teşkilâtı toplantısındayken, aynı saatlerde, temsilcisi olduğu Suudi Arabistan Yemen'de savaş suçu işliyor, mâsum kardeşlerinin kanına giriyordu.
Bize gelince;
İsrail ile ticari ilişkilerimiz zirve yapmış. Mavi Marmara'da canlarımız gitmiş, tazminat davalarından vazgeçmişiz; Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Perez'e "one minute" çekmişiz, sonrasında ilişkilerimiz pekişmiş. Kudüs kararı dahi ilişkilere sekte vurmamış.
Kendimizi kandırıyoruz.
Milyarlarca Müslümanı temsil eden İslâm İşbirliği Teşkilâtı, BM'den sonra gelen ve Avrupa Birliği'nin de üstünde yer alan bir uluslararası örgüttür. Ama örgüt üyeleri kendi aralarında boğuşmakta, birbirlerinin kuyusunu kazmakta, haçlı saflarında yer alarak kendi kardeşini vurmaktadır. Sonuçta, "kendisi himmete muhtaç dede, nerde kaldı gayrıya yardım ede" durumuna düşmüş bir örgüt.
Koskoca bir teşkilât, anlaşılıyor ki, kâğıttan bir kuleymiş!
Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Kudüs İslâm Dünyasının merkezidir, Prof. Dr. Haydar Baş'ın işaret ettiği gibi, İslâm Âleminin Başkentidir; ne doğusu ne de batısı başka unsurlara bırakılamaz!
İş "Baş"a düşüyor;
Sormamız gereken soru şu olmalı: Neden İslâmi çizgide olduğunu iddia eden partilerimizin iktidarları döneminde, İslâm ülkelerinin Türkiye'ye güvenleri sarsılmıştır?
Uzaklara gitmeye gerek yok! Irak ve Suriye örneklerinde sorunun cevabı görülüyor; uyguladığımız dış politikalar, yüzbinlerce kardeşimizin ölümüne yol açan olayların müsebbibi olmuştur.
İslâmcı (!) partilerimizin durumu bu; Müslüman ülkeler ve ahalisi açısından güven yerlerde.
Dinsiz dedikleri ATATÜRK'ün zamanına bakalım:
İşgalci emperyalistlere karşı başardığı Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nın önderi Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca Türkiye'de değil, çoğu İslâm ve azgelişmiş, O'nun deyimiyle mazlum ülkelerde de heyecan, coşku ve umut kaynağı olmuştu. 20.yüzyıl dünya liderinin kurduğu çağdaş devlet ve Cumhuriyet de hiç kuşkusuz bu umut ve heyecanı sözü geçen ülkelerde sürekli kılmıştı. Öyle ki,
Atatürk'ün " yurtta barış, dünyada barış " düsturu ve komşularının toprak bütünlüğüne saygı anlayışı, Cumhuriyet boyunca, İslâm ülkelerinin Türkiye'ye güvenini sağladı.
Tekrar bu güveni sağlamak ve İslâm İşbirliği Teşkilâtı'nın içini doldurmak için Türkiye'nin Atatürk'e dönmesi gerekli ve zorunludur.
20.yüzyıl önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilkelerinin günümüzdeki izdüşümünü sürecek ve hayata geçirecek olan, 21.yüzyıl lideri Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Çağın şifresi "Hoş Geldin Atatürk" tedir;
Okuyunuz, okutunuz!
BM Güvenlik Konseyi'nin 242 ve 478 sayılı kararları ortadayken İsrail'in ve koltuk değneği ABD Başkanı Trump'ın Kudüs'ü başkent ilân etmesi meşru olamaz ise de, İslâm İşbirliği Teşkilâtı Batı Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımıştır. İslâm temsilcileri(!) kaş yapayım derken göz çıkarmıştır. Olsun, İsrail ve ABD'nin gözüne girdiler ya? Ve de şu "sehven olmuş" gerekçesine de yaslanabilirler.
İslâm İşbirliği, İsrail İşbirliğine evrilirken işler tıkırındaydı ne de olsa!
Suudi Arabistan Veliaht Prensi İsrail'de hangi çıkarın pazarlığını yapıyordu, dindaşı olduğu ülke ve toplumlar aleyhine? Dostlar(!) alış-verişte görsün kabilinden bir bakan yardımcısı İslâm İşbirliği Teşkilâtı toplantısındayken, aynı saatlerde, temsilcisi olduğu Suudi Arabistan Yemen'de savaş suçu işliyor, mâsum kardeşlerinin kanına giriyordu.
Bize gelince;
İsrail ile ticari ilişkilerimiz zirve yapmış. Mavi Marmara'da canlarımız gitmiş, tazminat davalarından vazgeçmişiz; Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Perez'e "one minute" çekmişiz, sonrasında ilişkilerimiz pekişmiş. Kudüs kararı dahi ilişkilere sekte vurmamış.
Kendimizi kandırıyoruz.
Milyarlarca Müslümanı temsil eden İslâm İşbirliği Teşkilâtı, BM'den sonra gelen ve Avrupa Birliği'nin de üstünde yer alan bir uluslararası örgüttür. Ama örgüt üyeleri kendi aralarında boğuşmakta, birbirlerinin kuyusunu kazmakta, haçlı saflarında yer alarak kendi kardeşini vurmaktadır. Sonuçta, "kendisi himmete muhtaç dede, nerde kaldı gayrıya yardım ede" durumuna düşmüş bir örgüt.
Koskoca bir teşkilât, anlaşılıyor ki, kâğıttan bir kuleymiş!
Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Kudüs İslâm Dünyasının merkezidir, Prof. Dr. Haydar Baş'ın işaret ettiği gibi, İslâm Âleminin Başkentidir; ne doğusu ne de batısı başka unsurlara bırakılamaz!
İş "Baş"a düşüyor;
Sormamız gereken soru şu olmalı: Neden İslâmi çizgide olduğunu iddia eden partilerimizin iktidarları döneminde, İslâm ülkelerinin Türkiye'ye güvenleri sarsılmıştır?
Uzaklara gitmeye gerek yok! Irak ve Suriye örneklerinde sorunun cevabı görülüyor; uyguladığımız dış politikalar, yüzbinlerce kardeşimizin ölümüne yol açan olayların müsebbibi olmuştur.
İslâmcı (!) partilerimizin durumu bu; Müslüman ülkeler ve ahalisi açısından güven yerlerde.
Dinsiz dedikleri ATATÜRK'ün zamanına bakalım:
İşgalci emperyalistlere karşı başardığı Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nın önderi Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca Türkiye'de değil, çoğu İslâm ve azgelişmiş, O'nun deyimiyle mazlum ülkelerde de heyecan, coşku ve umut kaynağı olmuştu. 20.yüzyıl dünya liderinin kurduğu çağdaş devlet ve Cumhuriyet de hiç kuşkusuz bu umut ve heyecanı sözü geçen ülkelerde sürekli kılmıştı. Öyle ki,
Atatürk'ün " yurtta barış, dünyada barış " düsturu ve komşularının toprak bütünlüğüne saygı anlayışı, Cumhuriyet boyunca, İslâm ülkelerinin Türkiye'ye güvenini sağladı.
Tekrar bu güveni sağlamak ve İslâm İşbirliği Teşkilâtı'nın içini doldurmak için Türkiye'nin Atatürk'e dönmesi gerekli ve zorunludur.
20.yüzyıl önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilkelerinin günümüzdeki izdüşümünü sürecek ve hayata geçirecek olan, 21.yüzyıl lideri Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Çağın şifresi "Hoş Geldin Atatürk" tedir;
Okuyunuz, okutunuz!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023